Havaların soğumasıyla beraber sinema salonlarının canlılığı da geri gelmeye başladı. Yaklaşık 10 gün önce vizyona giren Malavita’yı geçen haftanın son günlerinde izledim. Malavita, Luc Besson’un kara komedi türündeki ilk filmi. Klişe esprilerle pop corn tabir edilen filmler olmaktan öteye pek gidemeyen komedi türü yapımların yanında kara komediye kendimi hep daha yakın hissetmişimdir, konusunu da zevkli gelince kendimi salonda buldum.
Başrolde, afişten de hemen gözünüze çarpacağı gibi, Robert De Niro karşımızda. Ayrıca, filmde eşini canlandıran Michelle Pfeiffer ile Tommy Lee Jones, Ricardo Cordero ve Dianno Agron da filmin diğer köşe taşları. Mafyayla bağları olan Manzoni ailesi, tanık koruma programı nedeniyle gizli bir yere taşınmışlardır. Fransa’nın Normandiya bölgesine yerleşen ve Blake sahte soyadını alan aile, İtalyan iken Amerikalı taklidi yaparak çevrelerine alışma, komşularına kendilerini sevdirme ve tabii ki açık vermemeye çalışarak hayatta kalma mücadelesi verirken, sorunlarla başa çıkmada kendilerine has yöntemleri kullanıyorlar. Pek çok kötü eyleme imza atmış olan aileden bir şekilde nefret edemiyor ve özellikle De Niro’nun canlandırdığı Giovanni Manzoni (Fred Blake) karakterini seviyorsunuz. Özellikle yazarlık merakı ve sahte mesleğini yazarlık olarak seçmesi, başına gelen ya da bilerek bulaştığı bir sürü belayı oldukça komik ama aynı zamanda acı bir tınıyla yazması, mafyayla ilgili bir filmi bir salon dolusu insanın karşısında yorumlaması istendiğindeki tavırları ilgi çekici. Fred’in dışında, iki çocuğunun okulda nasıl ortalığı birbirine katabileceğini, anne Maggie’nin bir marketi nasıl ufacık bir kızgınlık uğruna kül edebileceğini de gülerek izleyeceksiniz. Ayrıca her ne kadar sürekli şiddete başvuran belalı bir dörtlü olsalar da ve yaptıklarını hiç onaylamasanız da kendi aralarında birbirlerini ne kadar çok sevdiklerine ve koruduklarına şahit olacaksınız. Ailenin köpeği olan ve pis işlerin şahidi durumuna gelen Malavita’nın da diğerlerinden bir farkı yok, gene de en masumu o.
Bu filmin değişik bir havası olduğunu düşünüyorum. Her oyuncu inandırıcı oynuyor, basit bir mafya filmi değil. Mizahla beraber duygusal sahneler de çok, müzikler de harika seçilmiş. Kısa bir film olmamasına rağmen ben hiç sıkılmadım. Bunun yanında birkaç gereksiz nokta var ama yan rollere ait. İzlerken farklı bir tat aldığınız Belalı Tanık’a vizyondan kalkmadan önce yetişmenizi öneririm.