“Buğday filizleri karların içinde çıkar ama üzerlerine tek tek basılır… Ezilmiş buğday yeryüzüne güçlü kökler yollar, soğuğa, rüzgara ve kara dayanır, uzamaya devam eder ve günün birinde ürün verir.”
Nisan 1945, savaş karşıtı olmanın en ağır suç olduğu Japonya’da; yoksulluktan, açlıktan dahi daha önemli bir hal almıştı ‘birlikte’ yaşamak arzusu. Yeryüzünün tüm hüzünlerini en çok bir çocuk normalleştirir ya işte böylece alışmaktan fazlasını yapmıştı Gen. Evlerinden metal kapkacakların savaş için kullanılacağı gerekçesini garipsememişti mesela, akşam ailesini doyurmak için topladıkları çekirgeleri kızartışlarını da. Yollardaki şeytanvari çizilmiş Churchill ve Roosevelt kafalarını ezip geçmeyi, günlük hava saldırılarından kaçmayı, abilerinin götürülüşünü dahi normalleştirmişti. Ancak Gen kadar kendi dünyasındaki bir çocuğun dahi normalleştiremeyeceği şeyler vardı.
[box_light]Hibakuşa: Gen[/box_light]
6 Ağustos 1945 sabahı 8.15’te ilk defa hava saldırı olmadan güne başlayan Hiroşimalı Gen okulun arka kapısında kendi kendine söylenirken tam, bir sıcak hava dalgasına tutuldu. Doğduğu şehrin 600 metre üstünde bir bomba patlamıştı. Kanzaki İlkokulu bombanın patladığı yere 1 km uzaktaydı ve Gen’i o anda o duvarın gölgesi ve sınırlı bariyeri korumuştu 5000 derecelik ısı dalgasında yanmaktan. Gen’in annesi 2. katın balkonunda çamaşır asarken patlama balkonu öteki sokağa fırlatınca çizik bile almamıştı 6 aylık hamile ve bir hayli zayıf Bayan Nakaoka. Ancak patlama tüm evleri dümdüz etmişti ve eşi ile iki çocuğu evin altında yardım çığlıkları atıyordu. Cehennem tasvirlerinin çok üstünde olan o anda herkes hayatta kalma çabasında olduğundan duyulmamıştı bile çığlıkları. Bayan Nakaoka’nın kirişi kaldırma çabaları başarısız çıkınca kendini ailesi ile yaklaşan alevde yakmayı kararlaştırmıştı. Neyse ki komşu bir kadın onu da sürükleyip bedenini yanmaktan kurtarmıştı, bilinci ise ölene kadar ailesi ile o yangında kalmıştı.
Bu arada her şeyden bihaber Gen ailesini bulmaya çalışıyor, ısıdan yürüyen küller halini almış insanlara değmemeye çalışıyordu; tiksintiden değil, savrulup külleri havaya uçar korkusuyla. Gen annesini bulduğunda, onun bombanın etkisi ile doğum yaptığını fark etti bu maymunu andıran küçük bebeğe Tomoko (dost,arkadaş) adını verdiler. Bombaya doğmuş bu bebek, Gen ve annesi için, dümdüz olmuş bu kenti şimdi terk etme vaktiydi.
Buradan sonrası diğer Japon şehirlerinin bomba mağdurlarına ne şekilde karşıladıklarını ve Gen’in yaşam mücadelesini sürdürüşünü, her şeye rağmen gülüşünü ve umudunu anlatıyor. Her şeyi ama her şeyi resim çizerek unuttuğunu fark edişi ile de Gen’in bir alter-ego olduğunu anlıyoruz. Kitabın yazarı Keiji Nakazawa’nın diğer-kişiliği…
[box_light]Hibakuşa: Keiji Nakazawa[/box_light]
14 Mart 1939’ta doğmuş Nakazawa. Gen’in savaşı akranlarından daha farklı algılayışı biraz da Nakazawa’nın bu savaşa doğmuş olmasından. 1961 yılında Tokyo’ya taşınan Nakazawa bir yıl sonra da aylık Shonen Gaho (resimli çocuk romanları) adlı bir manga dergisinde çizmeye başlar. Kardeşini 4 ay yaşatabilen Nakazawa, annesini de hastalıkla geçen 7 yılın ardından 1966’da kaybeder. A-bombası Kurbanları Hastenesi’nden, yakım işlemi sonrası kemiklerini almaya gittiğinde annesinin bedeninde kalan radyoaktif kalıntının kemiklerini yok etme noktasında yediğini öğrenir. Bomba annesinin kemiklerini dahi ondan çalmıştır. Savaşı başlatan Japon askeri kanadına, bombaya, bombayı çok normal bir şeymiş gibi kafalarına atan ABD’ye olan öfkesini altı mangalık bir ‘kara’ diziyle hafifletir. Bu yetişkin mangasını (Kuroi am eni utarete-kara yağmura tutulmuş) Aru hi Totsuzen ni (Bir Gün Aniden) ve Ore wa Mita (Ben Onu Gördüm) izler. Japonya’nın en belirgin savaş karşıtı, Aralık 2012’de kaybettiğimiz Nakazawa kendi otobiyografik öyküsünün yazılışını ise 1972’de Gen’in doğuşu ile başlatır: Hadashi no Gen (Yalınayak Gen). Artan göz problemlerine ve bombanın armağanı ilerlemiş akciğer kanserine rağmen Gen’e birde dijital ortamda hayat verir.
Gen Japoncanın çok anlamlı kelimelerinden… Bir şeyin kökü başlangıcı… Aynı zamanda ’atom’ gibi “elementsel” anlamına da geliyor ve tabi canlılık, hayat, mutluluk kaynağı. Gen her şeyin başlangıcına işaret ederken, bombaya tarihsel ve isimsel bu kadar tanıkken dahi -hikayelerin örgüsünde de göreceğimiz gibi- umut taşıyan bir öge. Gen, o yalınayak haliyle işte Hiroşima’nın üzerinde duruyor ve savaşa, bombaya karşı sesini yükseltiyor.
Kitabın tek simgesi Gen değil aslında. Öykümüz bir buğday tarlasında başlıyor ve her olumsuz olayda bir buğday tanesi Gen’e başaklaşması yolunda bir rehberlik yapıyor. Çünkü buğday karların altından fışkırır, sadece üzerine tekrar tekrar basılsın diye. İşte üstüne basılmış buğday dünyanın en güçlü kökleriyle bir gün başak veriyor.
Not: Hibakuşa , Japonca’da “ışınyiyen” adam anlamına gelir ve bombadan sağ kurtulan fazla ve ya az radyoaktiviteye maruz kalmış insanlar için kullanılır.