Türkiye, özellikle son bir ayını “paralel devlet” yapılanmasını tartışmakla geçirdi ve bu tartışma ülkede yeni bir kutuplaşmayı da beraberinde getirdi. En tarafsız tabiriyle Ak Parti’liler ve diğerleri olarak iki ayrı kutup görmeye öylesine alışmıştık ki artık gazeteleri okumadan hangi başlığı atacaklarını hangi haberi gereksiz yere abartacaklarını ve hangi haberleri pas geçeceklerini dahi bilir hale gelmiştik. Ak Parti’liler diye adlandırabileceğimiz kitle de orantısal olmayan bir şekilde ikiye ayrıldı. Yani artık Zaman’ında Ak Parti’yi bırakın yere göğe Samanyolu’na sığdıramayan bazı medya organlarının şimdi nasıl Taraf değiştirdiğini görmeniz mümkün. Asıl büyük sıkıntıyı ise maalesef(!) Ak Parti’yi desteklemeyenler çekiyor çünkü onlar düşmanımın düşmanı da düşmanımsa ne yapmam gerekir paradoksunu henüz çözemediler.
Paralel devlet tartışmalarıyla birlikte durdurulan tırlarda adeta bu soyut kavramın somut hali olarak gündemi epeyce meşgul etmekte. Paralel devlet diye adlandırılan karanlık yapılanmanın var olup olmadığı başlı başına bir tartışma konusu ve enine boyuna incelenmesi gerekir. Ben bu tartışmaya dahil olmaktan ziyade bu konuyla bağlantılı olduğuna inandığım durdurulan tırlardan bahsetmeyi yeğliyorum.
Türkiye’deki MİT müsteşarlarının askerlerin arasından seçilmesi adeta bir ritüel halini almıştı ve sivil iktidarla beraber hareket etmesi çok da sık rastlanır bir şey değildi. Kaldı ki MİT’in 2000’li yıllara kadar asli görevi TSK’ye ülkeyi irticai ve bölücü faaliyetlerden koruması noktasında yardımcı olmaktı. Yani her mütedeyyin irticacı; her Kürt de bölücü olarak fişlenecek ve eğer şanslıysalar faili meçhul cinayetlerler kervanına katılmadan işkenceye maruz kalacaklar ya da yıllarca hapis yatıp bırakılacaklardı. MİT’in bu yapısının değişmeye başlaması, siyasetle olan flörtü elbette ki bazıları tarafından hoş karşılanamazdı dolayısıyla durdurulan tırların MİT’in prestijini düşürebilmek ve onu tekrar alışageldiği görevinin başına yollamak adına yapıldığı aşikardır. Tırların ne taşıdığını bilmiyorum ama büyük ihtimalle de sadece battaniye, kuru ekmek çocuk maması falan da taşımıyor olsa gerek ki iktidarı ve MİT’i köşeye sıkıştırmak adına bu tırlar durduruluyor. Silah ve mühimmat taşınıp taşınmadığına dair net ve doğrulanmış bir bilgiye sahip değiliz ama diyelim ki MİT böyle bir şey yapıyor ve Suriye’deki Türkmenlerin silahlanmasını ve kendilerini koruyabilir hale gelmesini sağlıyor bunu ortaya çıkarması gereken diğer ülkelerin istihbarat örgütleri mi olmalı yoksa Türkiye’deki vatanseverler(!) mi sorusu düşünülmelidir. Daha sonra da devletin cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla ve MİT müsteşarıyla aldığı kararların yine o devletin savcısı tarafından engellenmeye çalışıyorsa ve bu engellemenin hukuki bir tabanı yoksa orada çift başlılıktan söz etmek mümkündür ve bu başlardan bir tanesi halk iradesini değil belirli bir zümrenin iradesini temsil etmektedir. (Buradaki zümreyi sadece cemaatle sınırlı tutmamanın gerekliliğini de ayrıca vurgulamak isterim.)
Türkiye’de ki en büyük sorunlardan birisidir kalitesiz ve seviyesiz muhalefet. Ne medya, ne siyaset ne de halkın çok büyük kısmı muhalif olmanın anlamını hala kavrayamamış durumdadır ve ne yazık ki demokrasinin en temel ögelerinden olan muhalefet kültürü Türkiye’de bir türlü yerleşememiştir. Bu gerçeği anlamak için son bir ayda yaşananlara karşı muhalefetin verdiği tepkileri incelemeniz yeterlidir. Muhalefet derken sadece muhalefetteki partileri ya da belirli bir siyasi ideolojiyi hedef almadığımı da ayrıca belirtmek isterim büyük üstad Cemil Meriç’in de söylediği gibi bu ülkede sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur. Namuslular ve namussuzlar vardır. Umulur ki doğru tarafı seçersiniz…