51 yıl önce tarihler 26 Ocak’ı gösterdiğinde Portekiz’in Setubal kentinde doğan José Mário dos Santos Mourinho Félix isimli bir çocuğun yıllar sonra dünyaya damga vuracak bir marka olabileceğini hiç kimse tahmin edememiştir tabi ki.
2002 yılında sessiz sedasız Porto’nun başına geçene kadar İber yarımadası dışında hemen hemen kimse bu adamı çok tanımıyordu. Ocak 2002’de Porto’nun 4.sırada olup istenileni veremeyen bir oyun oynaması üzerine antrenör Octávio Machado’nun görevine son verilmiş ve daha 6-7 aydır Uniao Leiria’nın başında olan ve bir önceki sezonu 5.sırada bitiren takımı an itibariyle 3.sıraya çıkarmış genç José Mourinho takımın başına getirilmişti. İlk 16 maçta 9 Galibiyet ve 5 mağlubiyet almış takımı ikinci yarıda toparlayan Mourinho 18 maçta 12 galibiyet 3 beraberlik 3 mağlubiyet alarak takımı ligi 3.sırada bitirmiş ve UEFA Kupasına katılmaya hak kazanmıştı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu.
Mourinho 2002-2003 sezonundan itibaren 2012 yılına kadar gittiği tüm takımlarla her yıl en az 1 kupa kazanarak rekorlar içinde bir kariyere başladı. Portoyla başlayan ve Real Madrid’de son bulan başka bir rekor ise 8 yıl boyunca takımlarıyla içeride oynadığı 150 maçı kaybetmemesi. Kazandığı 2 Şampiyonlar ligi ve sayısız bireysel ödül ise onun çalışmalarının karşılığını bir bir aldığının bir göstergesi aslında.
Mourinho gibi futbolculuk kariyeri olmayan hocalar kendilerini bir yerlerde göstermeden asla büyük kulüplere gelemezler. Mourinho’da bunu çok iyi bildiği için hayatı boyunca her zaman ilk önceliğini çalışmak olarak seçti. Hazıra konmadan hep tırnaklarıyla kazıyarak yükseldi.
Mourinho’nun gerek kişilik yapısı gerek açıklamaları ve de oyun stili sebebiyle çok fazla nefret edeni olduğu su götürmez bir gerçek. Ama sevmeyeni kadar da seveni var. Chelsea’nin başındayken Portekiz’de yapılan bir seçimde yaklaşık 8000 kişinin oy pusulasına Mourinho yazıp atması da ne denli sevildiğini gösteriyor aslında.
Sevmeyenlerinde yapması gereken en önemli şey ona saygı göstermek. Tarzı, açıklamaları, duruşu veya oturuşu sevilmeyebilir ama onun ne kadar başarılı olduğunu, kazandığı kupaları ve teknik direktörlük zekâsını hiç kimse reddedemez. Ayrıca Mourinho bana göre dünya futbolunda bir renktir. Rakiplerle yaptığı atışmalar, saha kenarında yaptığı hareketler ve arada söylediği çok ilginç sözlerle onun bulunduğu bir ortamda sıkılmanız imkansız hale gelir. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse, bu sezon oynanan Barcelona-Real Madrid maçı izleyiciler için son zamanların en sıkıcısıydı. Çoğu kişi maç olduğunu maça 1 gün kala veya maç günü öğrendiler. Mourinho olduğunda maçtan 1-2 hafta önce yaptığı atışmalarla tüm dünyanın gözünü oraya çevirip önden futbol severlere farklı bir heyecan getiriyordu. Sevmeyenler “Mourinho yenilir inşallah” diye maçı izlerken sevenleri “ Mourinho yine kazanacak” şeklinde telkinlerde bulunuyor ve derbi ortamı tam olarak sağlanmış oluyordu. Ayrıca maç içinde yaptığı hareketlerle ve maça müdahaleleri ile de maç sırasındaki adrenalini iyice yükseltirdi. Bu sezon hem saha içi hem saha dışı ortam bundan çok uzaklardaydı.
Sadece çok iyi bir teknik direktör olmasının yanında aynı zamanda müthiş bir aile babası olması da onun başka bir artı özelliği diyebiliriz. Mourinho’nun İngiltereye gittiği ilk zamanlar yaşanmış kısa bir izlenim Patrick Barclay tarafından kaleme alınmış ve bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. “2004 yılının sonlarıydı. Brian Clough’un ortaya çıkışından bu yana İngiliz futbolunun en şaşırtıcı yeni menajeriyle karşılaştığı yıldı. Londra’da Noel deneyimini ilk defa yaşıyordu Mourinho çifti. Mourinho kızını ve oğlunu buz üzerinde kayarken izlemek için sırtını bir duvara yasladı, kızı oldukça temkinli oğlu ise daha dikkatsizdi. Görüş açısı kapandığında çocuklarını kontrol etmek için biraz ilerliyor, eşinin yanına döndüğünde ise ona bir öpücük veriyordu. Sık sık çocuklarına sesleniyor ve tekniklerini nasıl geliştirebilecekleri hakkında el kol işaretleriyle önerilerde bulunuyordu. Zaman zaman çoğu çocuk gibi onlar da düşüyordu; bir seferinde oğlu düştükten sonra buz üzerinde ayağa kalkmakta zorlandı. Mourinho hemen yanına koştu ve ona yardım eli uzatmaktansa ayağa kalkmak için en iyi yöntemi göstermeye başladı. Çocuk babasının verdiği tavsiyeleri uygulamaya çalışırken, oğlunu hiç sıkıştırmadan bekliyor, sabırla gülümsüyordu. Çocuk tekrar düştüğünde, artık kendisine ayağa kalkma konusunda çok daha fazla güveniyordu. Bu olayı gören birinde Mourinho’nun iyi bir baba olduğu izlenimi uyanabilirdi. Bu basit olay bile bize Mourinho’nun futbolda nasıl böylesi olağanüstü bir başarı yakaladığı hakkında bir ipucu verebilir.”
Teknik direktörlük için genç sayılan bir yaşta Mourinho, henüz 51 yaşında. Önünde en azından 15-20 senesi var. Bu 15-20 senede de yapacağı işler ve kazanacağı başarılardan söz ettireceği bir gerçek. Belki de Dünya Futbol tarihinin en başarılısı en iyisi bile olabilir. Ama benim için onun en büyük katkısı her zaman futbola getirdiği heyecan, hırs ve farklı bakış açıları olacak.
“İyi ki doğdun Jose Mourinho, iyi ki dünya futbolu senin gibi bir adam kazandı”