Bütün ülkelerin ekonomilerini  kalkındırmaya, büyütmeye çalıştığı şu devir insanlık için hiç bir mutluluk getirmeyeceğe benziyor. Bilindiği gibi, ülkeler ekonomik büyüme hedefleri doğrultusunda bir çok politika yapıyor. Büyüme için baz alınan parçalar tüketim, yatırım, hükümet harcamaları, ihracat ve ithalattır. Bazı ülkeler faiz oranlarını düşürüp tüketimi artırmayı hedeflerken, bazıları da ihracatı artırmaya yarayacak olan döviz kuru üzerinde oynamalar yapıyor. Bunlar arasında en bilinen örnekler, Asya Kaplanları diye isimlendirilen Tayvan, Singapur, Hong Kong ve Güney Kore’dir. Bu ülkeler, kendilerine Japonya ve Çin’i örnek alarak kendi yerel kurlarını değersizleştirip, ihracatlarını artırmaya çalışarak on yıllarca iki haneli büyüme rakamlarını yakalamışlardır. 1997 Asya krizi bu ülkeleri kötü bir şekilde etkiledikten sonra, yalnızca Çin günümüze kadar büyüme rakamlarını koruyabilmiştir. Hatta uzmanlar, şu an dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin’in, 2030-2040 yılları arasında Amerika’yı da geride bırakarak dünyanın en büyük ekonomi olmasını beklemektedirler. Buraya kadar bahsedilenler tamamen iktisadi bir bakış açısı. Peki bir de insan üzerinden değerlendirdiğimizde, Çin’deki halk mutlu mu? Geride kalan Ekim ayında yaşanan bir olay bunun cevabını bizlere veriyor. Iphone, bilgisayar ve ayakkabı satın alabilmek için 3 çocuğunu satan anne ve baba yargı önünde. Evet yanlış duymadınız. 4, 6 ve 9 yaşlarındaki çocuklarını toplamda 13000 dolara, Iphone ve bilgisayar almak uğruna sattılar.

kole_ticareti_bitmemis_h17327

Ülke politikaları bir tarafa, yaşadığımız dünya ve sistem, insanları mutlu etmekten ziyade mutsuzlaştırıp bir de üzerine hissizleştiriyor. Her tarafta nasıl daha güzel görünebiliriz, nasıl daha sağlıklı olabiliriz ya da neler tüketip, neler giymeliyiz üzerine reklamlar görmekteyiz. Durup düşündüğümüzde farkettiğimiz ama içinden de çıkamadığımız bu durum, bir de duygularımızı tamamen esir etmiş durumda. Her gün makyaj yapmak, ya da farklı kıyafetler giymek bir zorunluluk olmuş durumda. Tüketim çılgınlığının her bir yanı sardığı şu dünyada, 1980 sonrası kapitalizm ve demokrasinin de barışmasıyla beraber, artık geri döndürülemez bir noktaya gelmiş durumdayız. Ekim ayında yaşanan, bir şeyler alabilmek uğruna çocuk satma olayı ise artık nasıl bir dünyada yaşadığımızın bir göstergesi. Hızla artan tüketim çılgınlığı, beraberinde psikolojik sorunlar ve çevre kirliliği getirmektedir. İnsanlar ihtiyaçları olması yerine almak zorunda olduklarını düşünmelerinden dolayı tüketiyorlar. Bahsedilen Çinli ebeveynler, çocuk sevgilerini bir kenara atıp alacakları bilgisayar ve Iphone ile daha mutlu olacaklarını düşünmüş olmalılar. Ülke ekonomisinin %7,6 büyüdüğü Çin’de bu rakamın bir önemi var mı? Ya da, ülkemizde son yılların en hareketli, hararetli ve tartışmaya açık bir dönemini yaşadığımız şu günlerde, 2013 yılı büyüme rakamımızın %4 olmasının bir önemi var mı? Bence, bu soruların cevabını herkes kendi vicdanında değerlendirmelidir.

İktisat bilimi, yalnızca rakamlar ve paraları incelemez. İnsanların davranış ve eğilimlerini de inceler. Ne yazık ki, günümüz modern iktisat davranışları, eğilimleri kendisine bir araç olarak kullanıp, hisleri tamamen arka plana atmaktadır. Çin’de yaşanan bu vahim olay bütün insanlara bir ders olmalı ve herkes aynanın karşısına geçip bir kere daha düşünmelidir, “BİZ NE YAPIYORUZ NEREYE DOĞRU GİDİYORUZ.”

resimler için –> 

http://2.bp.blogspot.com/-m0T3UQeNVCI/Tu0N4BzZRSI/AAAAAAAAAHk/TI1h59Sh18Q/s1600/images.jpg

http://www.vansiyaseti.com/images/haberler/kole_ticareti_bitmemis_h17327.jpg

Leave a Reply