Sezonun ikinci yarısı başlarken, şampiyonluk yarışını şekillendirmesi beklenen maçtı bu derbi. İki takımın da birçok hesabı vardı ancak Galatasaray’ın aldığı beklenmedik sonuçlar ve derbi öncesinde üst üste kaybettiği 7 puan olayların boyutunu değiştirdi. Yaşanan bu gelişmeler, bu maçın önemini şampiyonluk için yapılan matematiksel hesaplardan öteye taşıdı. Fenerbahçe’nin yaşadığı iki senelik stresin ardından geri dönüşünün tam manasıyla tamamlanması için hem Saraçoğlu’nda hem de Arena’da Galatasaray’ı yenmesi gerekiyordu. Saraçoğlu’nda iki takımın da kontrollü oynadığı ve futbol adına istenilenin alınamadığı maçtan, Fenerbahçe 2-0 galip gelmişti. Kuşkusuz, bunun nedeni Mancini’nin özellikle deplasmanlarda göstermiş olduğu pasif oyun anlayışı ve Ersun Yanal’ın tedbirli davranmasıydı.
Gelgelelim bugünkü derbiye, yine futbol adına herhangi bir şeyin olmadığı bir maçtı. Ancak Kadıköydekinin aksine bu maçın bu kadar gergin hale gelmesindeki nedeni; iki taraf arasında maç öncesinde yaşanan atışmalardı. Galatasaray, sezonun ikinci yarısına büyük hedeflerle girmişti ve Mancini’nin 17’de 17 hayali vardı. Fakat, deplasman fobisini bir türlü yenemeyen Galatasaray’da gerilim artmaya başladı. Teknik heyet, futbolcular ve yönetim arasında yaşanan sorunlar taraftarı da huzursuz etmeye başlamıştı ki derbiye gelene kadar tribünlerden “Yönetim istifa”, “Mancini İstifa” ve “İmparator Fatih Terim” seslerini duymuştuk. Böyle olunca derbiye gelene kadar ligde son 3 haftada kaybedilen 7 puan, Stamford Bridge’deki futbol rezaleti, tüm camianın üzerindeki bir hayli ağır olan yükü iyice artırdı. Galatasaray, Fenerbahçe maçına son yılların en formsuz ve mental olarak en zayıf haliyle girecekti.
Bu nedenle Fenerbahçe kaybetse de, kimse tarafından eleştirilemeyeceği gibi, şampiyonluğu da kaybetmeyecekti. Öte yandan ise bu maç, Galatasaray için tamam ya da devam maçıydı. Arena’da Kayserispor faciasından önce en son Real Madrid’e kaybeden Galatasaray’ın kuşkusuz en önemli artısı, taraftar desteği olacaktı. Bu nedenle tüm camia birbirine kenetlenmişti. Taraftar bu maç için Mancini’yi bağrına bastı. Mancini Drogba’yı kadroya aldı. Muslera hasta olmasına rağmen fedakarlık gösterdi. Geriye kalan bütün takım da hırslanmıştı. Bu derbi için kurulan geçici bağlar Galatasaray için son umuttu. Çünkü Galatasaray’ın sezon başından beri yaşadığı sorun; yeteneksiz futbolcular, hakemler ya da maddi sorunlar değildi. Galatasaray’ın bütün sorunu 2 yıldır gelen şampiyonluğun mayası olan takım ruhunun ortadan kaybolmasıydı.
Kuşkusuz hırs küpü olan Galatasaray baskılı bir oyun sergileyecekti ve rakibini ısıracaktı. Öyle de oldu. Rakibine fiziksel müdahalede bulunmaktan kaçınmayan Galatasaray ister istemez Fenerbahçe’yi öfkelendirdi ve Fenerbahçeli futbolcuları kızdırdı. Öfkeyle kalkan zararla oturur derler ya, işte öyle oldu. Başlarda Galatasaray’ın aldığı kart sayısı fazlaydı ancak Fenerbahçe dayak yemekten bıkmıştı ve mental olarak kendini kaybetmişti. Fenerbahçeli futbolcuları sakinleştirmek çok zordu. Çünkü karşı taraftan gelen sürekli bir taciz vardı. Bu tacizin de baş mimarlarından biri Melo’ydu. Melo, insanların sinirlerine basmayı, onları tuzağa çekmeyi beceren öfke mühendisiydi. Bu onun yapısında vardı ve bunu, tansiyonu yüksek olan maçlarda sakin kalarak ve rakibin düşüncesizliğini kullanarak yapıyordu. Bunu Beşiktaş maçlarında da yaptı ama bunun en bariz örneği olarak sezon öncesinde oynanan Süper Kupa maçında Bruno Alves’e aldırdığı kırmızı karttan görebilirsiniz. Elbette bu yapılanın futbolla alakası yok, ancak faulü yapan kişinin de yaptığı faulün futbolla alakası yok. Kimse verilen kararla ilgili bir yorum yapamaz ancak Melo’nun kafasında dönenleri uygulamasından ziyade bunu rakibe saygı çerçevesinde yapmaması asıl sorunu teşkil ediyor. Melo zaten böyle sorunları olan bir futbolcu olmasa Juventus’tan gönderilmezdi ve milli takımda kendine yer bulurdu. Yeteneklerine gelecek olursak mevkisinin Dünyada en iyi 10 oyuncusundan biri olduğunu söylemezsek yalan olur.
Melo’nun bu hareketlerini ne kadar tasvip etmesek de 10 yılı aşkın süredir Fenerbahçe’nin Galatasaray’a çektirdiği buydu aslında “Rakibin sinirlerine oynamak” Lugano’lar mı desek Cristian’lar mı desek Emre Belözoğlu’lar mı desek Volkan’lar mı desek ne desek? Bu nedenle Fenerbahçelilerin biz mağduruz diye yakınmalarını samimi bulmuyorum. Zamanında bu adamları yerin dibine sokmuş olsalardı canlı canlı Melo’nun üzerine toprağı atanların başında ben gelirdim. Ancak öyle saça böyle tarak derler ya bu da onun gibi bir şey.
Futbola gelecek olursak Fenerbahçe’nin pozisyonunun olmadığı maçta Sneijder’in şahane golü vardı. Drogba’nın direkten dönen şutu ve Burak’ın kaleci ile karşı karşıya kaldığı önemli anlardan başka aklıma gelen bir iki pozisyon var. Bunlar da hep üçüncü bölgede olan pozisyonlar, çünkü maç içinde maçı takip edebilecek futbola odaklanabilecek bir oyun yoktu. Bir savaş vardı. Bu savaştan da Galatasaray galip çıktı.
İki taraf adına yapılan hatalara gelecek olursak, 10 kişi kalan rakibine karşı farka gitmeyi reddeden ve dengeli oyun, yani Fenerbahçe’nin 11 kişi gibi oynadığını gösteren bir Galatasaray vardı. Bunun yanında her zamanki gibi sahada pili bitmiş, Çin malı bir futbolcu havası yaratan Eboue vardı. Yerden kalkmayan, hatalı müdahalelerde bulunan Eboue, sakatlanıp çıkana kadar Galatasaray taraftarına saç baş yoldurdu. Fenerbahçe cephesinde ise Emenike ısrarı ve geç kalınmış Webo değişikliği yanlış yapılanlardandı. Eğer ki Webo 60’larda oyuna dahil olsaydı kanatlardan etkili ortalar yapabilen bir Fenerbahçe için işlerin rengini değiştirebilirdi. Hele hele ikinci yarıda böylesine duran top ve korner kazanmış bir Fenerbahçe için şapkadan tavşan çıkartan sihirbaz olabilirdi.
Mancini açısından bu maç ya tamam ya devam maçıydı. Ya tamam deyip pılını pırtını toplayacaktı ya da devam deyip sezon sonuna kadar idare edecekti. Futbolcularla yaşadığı sorunlar, başarısız diyaloglar iletişim sorunlarıydı derken istenmeyen adam olmuştu ve kendisi de gitmek için gönüllüydü. Keza İtalya’dan gelen tekliflerin olduğu bir ortamda gemileri yakmak kaçınılmaz olacaktı ancak bunu şimdi mi sezon sonunda mı yapacağı önemliydi. Derbi hatırına kurduğu yalancı bağlar öyle kuvvetli bağlar değildi öyle ki Selçuk’la yaşadığı problem bunun en açık göstergesiydi. 2 yıldır kazanılan başarıların mimarlarından olan, bir gün olsun problem çıkarmayan tam manasıyla beyefendi diyebileceğimiz Selçuk’u bu hale getiren Mancini belli ki Florya’yı kutuplara çevirmişti. Maç sonu yaptığı enteresan açıklama ise şutlayın da gideyim dercesineydi. Bu yaz döneminin türlü sürprizlere gebe olduğu bir Galatasaray bekleniyor. Neyin ne olacağını söylemek mümkün değil çünkü her şey bıçak sırtında gidiyor şu anda.
Sonuç olarak, maç öncesi yaşanan psikolojik savaştan ve saha içindeki fiziksel mücadeleden Galatasaray galip çıktı. Bu mağlubiyet Fenerbahçe için bir sorun teşkil etmese de, Galatasaray adına alınan galibiyet Beşiktaş ile yaşanan Şampiyonlar ligi mücadelesini ayakta tutmak adına önemliydi. Alınan bu galibiyet en azında sezon sonuna kadar Galatasaray’ı idare edebilir ve lig bitmeden takımın dağılmasını önleyebilir.
Fotoğraflar: www.galatasaray.org
Fakrullah Başkan
gerçekten bir fenerbahçeli olarak Melo konusunda seni haklı buluyorum Emre gibi bir topçuyu kulübümüzde bulunduruyor olmamız çok üzücü, Zokoraya yaptıklarından sonra gözümde bitti. Yazılarının devamını beklerim. Başarılar, gözlerinden öperim, Allaha emanet, iyi günler.