Hiç şüphesiz ki Otuz Yıl Savaşları, (1618- 1648) 1517’de Luther ile başlayan Avrupa’daki reform sürecinin en kanlı ve en çok iz bırakan olayı olmuştur.  Otuz Yıl Savaşları’ndan sonra gelen Vestfalya Anlaşması ve oluşturduğu düzen ise bugün bile etkili ve tartışmalı bir konudur. Vestfalya süreciyle birlikte devletler ‘hakimiyet’ kavramını yeniden eleştiriye açmış ve Roma-Vatikan eksenli birleşik bir Avrupa tasavvuru yerini ‘Ulus-Devlet’ eksenli mutlakiyetçi ve parçalanmış bir Avrupa’ya bırakmaya başlamıştır.

[box_light]Otuz Yıl Savaşları Öncesi Avrupa’nın Genel Durumu[/box_light]

otuz yıl 11517’de Luther’le başlayan kilisenin eleştirisi ve Kilise, sosyal kurumları yeniden düzenleme isteği Avrupa’da siyasi ve sosyal dengeyi kökünden sarsmıştı. Her ne kadar Luther başından beri bir mezhep, ekol kurma çabası içinde olmasa da ardından gelen teologlar, Papa’nın otoritesinden bıkmış Monark ve Prenseler; Luther’in fikirlerini devlet otoritesini Papalık’tan bağımsız kılmak için Protestanlık’a tutunmuşlardı. Reform hareketinin siyasallaşması, devletlerin iç ve dış işlerindeki dengeleri alt üst etmişti, 16.yy’ın ortalarında başta Fransa ve Almanya’da olmak üzere Protestanlar ve Katoliker arasında irili ufaklı bir çok çatışmanın çıktığı görülmektedir. Çatışmaların ana sebebini ‘Un Roi, Une Foi, Une Loi’ (Tek Kral, Tek Din ve Tek Hukuk) anlayışının olduğu rahatlıkla söylenebilir, başka inanç ve mezheplere karşı tahammülsüz bir tavır takınan hükümdarlar olayları çözmek için tarihe geçecek katliamları gerçekleştirmişlerdir, örneğin bunlardan en çarpıcısı 24 Ağustos 1572 Fransa’da gerçekleşen Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı’dır.

[box_light]Otuz Yıl Savaşlarının Başlaması[/box_light]

Katolik İspanya’nın Hollanda’yı işgal edip Batı Avrupa’da yayılımcı bir politika izlemesi ve Habsburg Kralı Ferdinand’ın Protestanlara inanç özgürlüğü mahiyetinde olan Augsburg Anlaşması’nı ihlal etmesi, Protestan teologlarını sınır dışı edip, Protestan öğretilerini yaktırması ve bunun akabinde Protestanların 1618’de  Prag’da Ferdinand’ın danışmanlarını hükümet binasının camından aşağı atması Otuz Yıl Savaşları’nı tetikleyen en önemli sebeplerdir. Habsburg Kralı Ferdinand Almanya genelinde Protestanlara karşı büyük  bir savaş başlatmıştı, hızlı bir şekilde Protestan olan ufak Alman beyliklerini işgale başladı. O sıralarda da (1621) İspanya Kralı III. Philip Protestan olan Kuzey Hollanda’ya karşı işgale başladı. Bu durum akabinde Protestanlar Hollanda, İngiltere, Danimarka, İsveç ve ufak Alman beylikleriyle Katolik ittifakına karşı savaşa girişmiştir.  Otuz Yıl Savaşları’ndaki en ilginç nokta ise koyu Katolik Fransa’nın Protestan ittifakını desteklemesi olmuştur. Çünkü Fransa Orta Avrupa’da aynı mezhepten olsun ya da olmasın güçlü bir Almanya görmek istemiyordu.

Savaşın seyri 1631’e kadar Katoliklerin lehine gidiyordu, 1630’da İsveç’in de savaşa dahil olması ve Ferdinand’ın Britenfeld meydan muharebesinde İsveç kralı Gustavus Adolphus’a yenilmesiyle Protestanlar savaşı lehlerine çevirmeye başladı. 1635’te ise Fransa’nın İspanya’ya karşı savaşa girmesi ve 1640’ta Portekiz’in İspanya’dan bağımsızlığını ilan etmesiyle İspanya ve Habsburg hızla çözüldü, 1648’de  Katolik müttefikler barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı.

30-years-war-hangtree

[box_light]Savaşın Sonu ve Avrupa’da Yeni Düzen[/box_light]

1648’de imzalanan Vestfalya anlaşmasıyla birlikte Almanya yüzlerce ufak beyliğe bölünmüştü, Almanya 1871’e kadar siyasal birliğini tamamlayamayacak  Orta Avrupa’da dominant güç olma şansını yitirecekti. İspanya ise savaş sonunda Hollanda’yı işgal edemeyecek ve bir daha eski güçlü dönemlerini asla göremeyecekti. 19.yy’e kadar Kıta Avrupası’ndaki en güçlü devlet ise Fransa olacaktı. Savaş sonunda Almanya’nın nüfusu 15 milyondan 11 milyona düşmüş, ülke yıllarca geriye gitmiştir. Savaşın bedelini en sert ödeyen Alman halkı olmuştur.

Vestfalya Anlaşması sıradan bir anlaşma metninin çok daha ötesindeydi. Bu metin artık devletlerin daha Seküler bir düzlemde pozisyon aldığını, Papalık makamının devletin hakimiyet sahasına artık daha fazla karışamayacağına, devlet çıkarlarının savaşlarda birincil husus olduğuna işaret ediyordu. Oral Sander’e göre Vestfalya ile ‘din özgürlüğü mefhumu’ Avrupa’da kesinlik kazanmıştır. Diğer bir önemli husus ise devletlerin kendi topraklarında ‘mutlak egemen’ bir konuma yükselmeleri olmuştur. Daha önce Papa’dan yetki alan ve üst otorite olarak Vatikan’ı gören Avrupalı krallar kiliselerini ‘milli’ bir hale getirerek dini devletin tekeline almış ve devleti toprakları üzerindeki ‘mutlak egemen’ haline getirmişlerdir. Egemenlik kavramının bu tarihsel dönüşümü ‘Küreselleşme Sürecinde Egemenlik Kavramının Dönüşümü’ isimli makalede şu şekilde anlatılmıştır:

Bundan sonra Avrupa, kendi yasalarına göre hareket eden, kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarını izleyen, serbestlik içinde ittifaklar kuran ve bozan, savaş ile barış arasında güç dengesi kurallarına göre durum değiştiren, elçi gönderip kabul eden bağımsız ve özgür devletlerden oluşacaktır. Devletlerin üzerinde, onların ilişkilerini düzenleyen herhangi bir üstün otorite yoktur. Çıkar çatışmaları güç kullanarak çözümlenmektedir. Westphlia Modeli dünya düzeni, Hobbes’un ‘Leviathan’da betimlediği ”tabiat hali”ne benzer. Devletlerarası ilişkiler herkesin herkese karşı savaşı görünümündedir. Westphalia Modeli’nin 1648’den 1945’e kadar sürdüğü söylenebilir.

[box_light]Sonuç[/box_light]

Sonuç olarak, Otuz Yıl Savaşları ve neticeleri devletler ve toplumlar üzerinde yüzyılları aşan etkiler bırakmıştır. ‘Evrensel değer’ odaklı Katolik mantığı yerini ‘çıkar  odaklı’ ve ‘mutlak egemen’ devlet formuna dönüşmüş, Avrupa birliği çatırdamış ve Soğuk Savaş’a kadar Avrupa tekrar bir birlik olma şansına kavuşamamıştır. Avrupa’daki din savaşları giderek etkisin kaybetmeye başlamış  ve bu yıkıcı etkiyi gören devletler artık başka din ve görüşlere -en azından Protestanlık’a ve Katoliklik’e- tahammül etmeyi öğrenmeye başlamıştır.  Belki de Avrupa’nın bir övgü kaynağı olarak öne sürdüğü hoşgörü gibi kavramlar Avrupa insanının “Bir daha inançlar yüzünden bu derece yıkıcı bir savaşa girmeyelim”  korkusunun bilinçaltı yansımasıdır.

[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

  1. Kishlansky, Mark, Geary, Patrick, O’Brien, Patricia, Civilization In The West, 2008, Pearson Education, New York
  2. Tunçel, Ahu Kurtul, Gülenç, Siyaset Felsefesi Tarihi Platon’dan Zızek’e, 2013, Doğu Batı Yay, Ankara
  3. Shimko, Keith, International Relations Perspectives & Controversies, 2010, Cengage Learning, Boston
  4. Sander, Oral – Siyasi Tarih – İlkçağlardan 1918’e, İmge, Ankara, 22.basım, 2011.
  5. Arslanel, Nazan, Eryücel, Ertuğrul, Küreselleşme Sürecinde Egemenlik Kavramının Dönüşümü, 2013, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17. Sayı

Leave a Reply

1 comment