Dünya tarihinin Avrupa tarafından şekillendirildiği hep söylenegelmiştir. Avrupa dışındaki kıtalardan çıkan birtakım önemli şahsiyetlerin tarihte önüne geçilemez olaylara yol açtığı sık sık göz ardı edilir. Ho Chi Minh, Vietnam’da yaptıklarıyla Avrupa’nın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin yaratmak istediği tarihin Asya’da var olmasını zora sokmuş ve korkulan Domino Teorisi’nin önemli mimarlarından biri olmuştur. Soğuk Savaş’ın özellikle 1970’lerde ABD için bir çıkmaza dönüşmesi Vietnam’la ve Minh’le doğrudan bağlantılıdır.

Ho Chi Minh Vietnam’dan uzakta geçirdiği 30 yıl içerisinde komünist ideolojiyi benimsedi.

Ho Chi Minh ilk olarak 1919 tarihli Paris Barış Konferansı’nda karşımıza çıkar. Rivayet odur ki; Woodrow Wilson’ın başını çektiği Cemiyet-i Akvam’ın, diğer adıyla Milletler Cemiyeti’nin öne sürdüğü self-determinasyon (kendi kaderini tayin etme hakkı) fikri Asya’da büyük yankı uyandırmış, o dönemde bir otelde gerçekleşen Konferans’ın mutfak işleriyle uğraşan Ho Chi Minh de Amerikan Başkanı Wilson’la düşüncelerini paylaşmak istemiş. Vietnam’ın Fransız sömürgesi olması ve bağımsızlık fikrinin Birinci Dünya Savaşı sonrası kendini göstermeye başlaması Minh’in Vietnam için de self-determinasyon hakkını dile getirmek istemesine neden olmuş. Ancak o dönemde Wilson’ın kafasındaki self-determinasyon sadece Avrupa ve Ortadoğu ile sınırlı, Asya için böyle bir hamle yapılması hiçbir büyük gücün işine gelmeyeceği gibi, zaten Wilson’a destek vermekte tereddüt eden İngiltere ve Fransa gibi devletleri de Milletler Cemiyeti fikrinden iyiden iyiye uzaklaştıracağı için Wilson Minh’in fikrini geri çevirmiş. Rivayet doğru mudur değil midir bilinmez, ancak bu tarz bir reddedilişin Ho Chi Minh’in gelecekte yapacaklarına iyi bir temel oluşturabileceğini söyleyebiliriz.

Bir öğrenci olarak bulunduğu Paris’te Amerika’dan ilk ret cevabını alan Ho Chi Minh, ailesinden aldığı Vietnam Milliyetçiliği fikirleriyle donanmış bir halde 1920’lerde Moskova’nın yolunu tuttu. Marx’ın yazdıklarından etkilenen ve Lenin’in fikirlerine büyük sempati duyan Minh, Lenin’in bütün dünyaya Komünist Devrim’i yaymak için başlattığı Comintern’e girerek ideolojik eğitimini tamamladı. Paris’te bulunduğu dönemde Fransız Komünist Partisi’nin kuruluşunda yer aldığı gibi, Moskova’da aldığı eğitimden sonra da 1930’da Çin’in güneyindeki devrimci hareketleri örgütleyerek Çinhindi Komünist Partisi’ni kurdu. Başlangıçta sadece Vietnamlıların Fransız Kolonisi yönetimi içerisinde söz hakkı olmasını savunan hareketi tamamen Vietnam‘ın bağımsızlığına adanmış bir devrimci harekete dönüştürdü.

Cenevre’de yapılan görüşmeler sonucunda ülkenin ikiye bölünmesi kararlaştırıldı.

Ho Chi Minh için 30 yılın ardından Vietnam’a kesin geri dönüş ve bağımsızlık mücadelesi 1941’de Japonya’nın Vietnam’ı işgal etmesiyle başladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’nın karşısında yer alan Amerika Birleşik Devletleri’nden ve Vietnam’ın kuzeyinde önemli bir destek kaynağı olan Çin’den aldığı yardımla Japonlara karşı ciddi bir mücadele içine giren Minh, etkisini bütün Vietnam’a yaydı ve Viet Minh adını verdiği, temelde Fransız karşıtı örgütü potansiyel bir yönetim aracı olarak kullandı. Savaşın bitiminde Vietnam’ın tekrar Fransızlara verilmesi söz konusu olduğunda Ho Chi Minh bu fırsatı iyi değerlendirip Viet Minh desteğiyle bağımsızlığını ilan etti. Güçlü devletlerden istediği desteği alamasa da Fransızların kendisine açtığı savaşta 8 yılın ardından galip gelerek Cenevre’de ikiye bölünmesi kararlaştırılan Vietnam’ın kuzeyinde kendi yönetimini kurdu. Kuzey Vietnam’da Ho Chi Minh önderliğinde kurulan bu devletin Güney’deki liberal ve Batı destekli oluşumdan en önemli farkı ve avantajı, destek istediği Vietnam halkının Komünist ideolojiye sahip olmasını değil, öncelikle Vietnam Milliyetçisi olmasını arzulamasıydı. Minh ideolojik anlamda Komünizm’e yakındı ancak öncelikli amacı ülkeyi kendi yönetimi altında bütünleştirmek olduğundan, Japon ve Fransız koloniciliğinden bunalan halkı milliyetçi bir söylemin altında birleştirdi.

Vietnamlıların tabiriyle Ho Amca’nın birleştirici politikası ülkenin hem kuzeyinde hem de güneyinde öyle başarılı oldu ki, Cenevre’de üzerinde anlaşılan “Vietnam’ın tamamında demokratik seçimlere gitme” fikri, bu fikre başta destek veren Amerika Birleşik Devletleri’nin aleyhine döndü. Güney Vietnam’da Komünist Parti’nin seçimleri kazanıp ülkeyi birleştirmesinden çekinen ABD seçimleri iptal etme kararı aldı. Demokrasi söylemine bu kadar bağlı olan bir devletin böyle bir manevra yapmak zorunda bırakılması Minh’in Vietnam’daki siyasi başarısının göstergesiydi.

Ho Chi Minh’in Lenin, Stalin ve Mao Tse-tung gibi liderlerin yolundan gidip Kuzey Vietnam’da kanlı bir güç gösterisiyle hakimiyetini pekiştirmesi özellikle liberal çevrelerde faşist bir diktatör olarak anılmasına yol açsa da, dönemin süper gücü ABD’nin kesin zafer beklediği Vietnam’da büyük bir başarısızlığa uğramasını ve Minh’in ölümünden 6 yıl sonra Vietnam’ı Komünistlere bırakmasını Ho Chi Minh’in akıllıca uygulanmış politikalarına bağlamak yanlış olmaz. Paris Barış Konferansı’nda ABD Başkanı Woodrow Wilson’dan alamadığı desteği kendi eliyle ve kendi ideolojik temellerini kullanarak milliyetçi Vietnam halkından alan Minh, Soğuk Savaş dengelerinin Asya’da “Kırmızı”lar lehine değişmesini sağlamakla kalmamış, self-determinasyon hakkının kimse tarafından verilmeyip yalnızca halklar tarafından alınabileceğini somut bir şekilde ispat etmiştir.

[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

Leave a Reply