Lavinia’ya Bir Hayat Vermek

Yerdeniz serisi ve Mülksüzler gibi kitaplarıyla ünlü Amerikalı yazar Ursula K. Le Guin, 2008 tarihli romanı Lavinia ile okuyucuları belki gerçek belki tamamen efsaneye dayalı bir hikayeye, Roma imparatorluğu öncesi İtalya’ya, Şair Virgil’in Aeneid şiirinin, son altı cildini kapsamlı ve yer yer değiştirerek bize sunuyor. Şairinin yapmadığını yapan Le Guin, Lavinia’ya bir hikâye, bir hayat veriyor, destanda sadece bir isimken, bu ismin içini hayatla dolduruyor.

Hikâye hepimizin bildiği, üzüntü verecek kadar kötü filmlerden hatırladığı Truva savaşının ardından kurtulan Truvulalıların, bir kehanetin peşinde, liderleri Aeneas’in peşinden İtalya’ya gelişlerini ve destana göre daha sonra Roma imparatorluğuna dönüşecek hükümranlığın temellerinin atıldığı dönemde geçiyor. Laurentum Prensesi Lavinia ruhlar alemi ve yaşayanlar aleminin arasındaki çizginin, perdenin en ince olduğu yerde, kutsal korularında ondan yüz yıllar sonra yaşayacak ve ölecek şairiyle, o ölüm döşeğindeyken tanışıyor, zamandan ve mekandan bağımsız bu diyalog, Lavinia’ya geleceğini gösteriyor, kimi seçmesi gerektiğini, kiminle olması gerektiğini. Lavinia Truva savaşının sebebinin aksine bir erkeği seçtiği için değil, seçmediği için bir başkasını beklediği için Aeneas’i beklemesi gerektiği için bir savaşın sorumlusu oluyor.

Kehanetler sonunda dediklerini yapıyor, kısa bir süreliğine de olsa çifti bir araya getiriyor, Latinlerin kralı destanın aksine, kızını bir ödül olarak sunmuyor, Lavinia evleneceği kişiyi kendisi seçiyor. Lavinia şehri kuruluyor, Roma İmparatorluğu nesiller sonra kuruluyor.
Biraz tarih, biraz efsane, bir miktar mistisizm ile Ursula K Le Guin, çok az yazılmış, çok az anlatılmış bir tarihe, bir olay, bir ses, bir hikâye, bir masal veriyor. Eğer Ursula K. Le Guin ve kalemini seviyorsanız Lavinia kesinlikle kütüphanenizde yeri hakediyor.

Leave a Reply