Ortadoğu bölgesi dünya tarihinde her zaman çok önemli konuma sahip bir coğrafya olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok medeniyet ve din Ortadoğu çıkışlıdır. Bölge, antik çağlardan beri güçlü imparatorlukların çekişme sahnesi olarak tarihte yer edinmiştir. Ayrıca çok kritik bir geçiş noktasıdır, coğrafi keşiflere kadar stratejik bir geçiş noktası ve ticaret yolu olarak konumunu korumuş Süveyş kanalının açılmasıyla bu konumu tekrar kazanma noktasına gelmiştir. Endüstri Devrimi’nden sonra ise bölge bir başka mühim özelliği ile kendisini göstermiştir, bu önemli özellik petroldür. 19.yüzyılın sonları ve 20.yüzyılın başlarında endüstrileşmiş güçler Ortadoğu’ya petrol ve yeraltı kaynakları ekseninde bakmaya ve bu kaynakların varlığı doğrultusunda bir diplomasi yürütmeye özen göstermişlerdi. Bunun en büyük misali “Sykes-Picot düzeni” olarak bilinen 1. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu’nun etnisite ya da din bazlı bir sınır anlayışı ile değil de onun yerine petrol eksenli bir düzen ile dünya siyasetine konuşlanması olmuştur.
1973 Petrol Krizi’nin en büyük sebebi 1917’de Balfour deklarasyonu ile tedricen bölgeye dikta edilen İsrail devletinin kurulması neticesinde ortaya çıkan Filistin sorunudur. [pullquote_left]Filistin meselesi 20.yy boyunca Arap devletleri tarafından gerek Nasrcı Pan-Arabist bir yaklaşımla bazen de Müslüman Kardeşler’in İslamcı mücadelesiyle ayakta tutulmaya çalışılan bir dava olarak gündemde her zaman yerini korumuştur.[/pullquote_left] Bu krizin en önemli ayaklarından birini 1967 yılında “6 Gün Savaşları” olarak anılan Mısır’ın başını çektiği Arap devletleri ile İsrail arasındaki savaş oluşturmaktadır. 6 Gün Savaşları Arap devletleri için gerçekten de onur kırıcı bir şekilde neticelenmiştir, İsrail, Mısır’ın Sina bölgesini ilhak etmiş; Suriye’den Golan tepelerini almış Filistin’i ise büyük ölçüde işgal etmiştir. Bu savaştan sonra Arap devletlerinin önceliği İsrail’i tamamen ilhak etmekten öte 67 savaşından önce kaybettikleri yerleri geri alma amacı ve gayretiyle devam etmişti. Bu yaşananlar 1973’te gerçekleşecek Yom Kippur savaşını ve onun akabinde başlayacak olan meşhur “Petrol Krizi”ni tetikleyen en büyük faktörlerdir
1970 yılına gelindiğinde Mısır’ın karizmatik lideri Nasr ölmüştü ve yerine Enver Sedat geçmişti. Sedat’ın en büyük amacı 6 Gün Savaşları’nda kaybedilden Sina’yı geri almaktı, ayrıca Suriye de Golan’ı geri almak istiyordu, bunun akabinde 1973’ün Ekim ayında Mısır ve Suriye İsrail’e ani bir saldırı başlattı, diğer büyük Arap ülkeleri savaşa dolaylı yoldan destek verdi. Bu süreçte Arap ülkelerinin en önemli planlarından biri petrolü diplomatik bir silah olarak kullanma girişimiydi, 1960 ve 70’lere gelindiğinde endüstrileşmiş ülkelerin petrol ihtiyacı had safhadaydı ve Arap ülkeleri bunun farkında idi. Araplar’ın petrolü silah olarak kullanma girişimi aslında 6 Gün Savaşları’na dayanıyordu. Bu süreçte OAPEC’i ( Petrol İhraç Eden Arap Ülkeler) kurmuşlardı fakat 6 Gün Savaşları kısa sürdüğünden savaş süresince petrolü kullanma fırsatı ellerine pek geçmemişti.
17 Ekim 1973’te OAPEC üyeleri Kuveyt’te toplandı ve “İsrail işgal ettiği topraklardan çekilinceye ve Filistin halkının meşru hakları iade edilinceye kadar Eylül 1973 rakamları esas alınarak ve 1 Ekim’den başlamak üzere petrol üretiminin her ay yüzde 5 oranın azalması” kararı çıktı. Bazı ülkeler yüzde 5 yerine 10 uygulama kararı aldı. Gelişmiş ülkeler için bu karar bir şok oldu, Arap petrolü Ocak 1973’te 2.59 iken, Ekim ayında 5.11; 1974 Ocak ayında ise 11.65 dolara fırladı. Bu kararlar neticesinde Japonya İsrail’le neredeyse ilişkileri kesme noktasına geldi Avrupa ülkeleri de Ortak Pazar ( resmi adı İktisadi İşbirliği Teşkilatı) aracılığı ile BM Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 338 sayılı kararlarını desteklediklerini ve İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklardan derhal çıkmasını istedi.
OAPEC’in yaptırımları ABD’de de çok etkili oldu, halk benzin almak için saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kaldı, petrol tüketimi %20 düştü. Nixon hükümeti araçlar üzerindeki hız limitini arttırmak zorunda kaldı. Yine de bu olanlar ABD’yi İsrail’e destek vermekten alıkoymadı. ABD bu yıllarda Arap ülkeleri dışındaki OPEC ülkeleriyle ilişkilerini arttırma yoluna gitti ayrıca petrole bağımlılığını düşürmek için başka enerji kaynakları arama teşşebüsünde bulundu.
1973 Yom Kippur savaşı 25 Ekim’de sona erdi. Savaşın bir kazananı ya da kaybedeni olduğunu söylemek güç olabilir, fakat Yom Kippur’un en mühim neticesinin Mısır’ın Arap dünyası liderliğini bitirecek olan Camp David anlaşmasına giden ilk basamağı olduğu söylenebilir. Yom Kippur savaşından sonra da Arap ülkelerinin petrol fiyatı kararları bir süre daha sürdürülmeye çalışılmış fakat 13 Mart 1974’te Libya Ve Suriye’ye rağmen İsrail’e destek veren ülkelere petrol yaptırımlarını kaldırma kararı almışlardır. OAPEC’in başarılı olamamalarının en büyük sebebi petrolün ihracatını kesmek yerine fiyata zam koyarak ihraç etmesiydi. Bu şekilde Araplar’ın ithal ettiği ürünler de zamlanmaya başladı ve durum içinden çıkılmaz bir hal almaya doğru gitti. Diğer bir kritik sebep de Arap ülkelerinin ortak bir diplomasi yürütme başarısı gösterememeleri olmuştur. Mısır Sedat döneminde hızlı bir dönüşüm geçirmeye başlamış özel yatırımcıya ülkesini açmış, ABD’ye karşı ılımlı bir politika yürütmüştür ve sonunda Camp David’i imzalayarak ortak bir Arap siyaseti yürütme girişimlerinden tamamen vazgeçmiştir. İran’daki devrim ayrıca Körfez ve Irak’ı ABD’ye daha da eklemlemiş, karşılıklı bağımlılıklarını arttırarak bu ülkelerin İsrail’e karşı ortak bir diplomasi yürütme kapasitelerini düşürmüştür. 1973 Petrol krizi kısa vadeli bir olay olsa da bazı sonuçları kendini uzun vade de göstermiştir, örneğin bu süreçten sonra endüstrileşmiş ülkeler hızlı bir şekilde petrol dışındaki enerji kaynaklarına yönelmeye çalışmış bu alanda gelişmeler yaşanmıştır. Batılı ülkelerin İkinci Dünya savaşından beri süren hızlı büyümeleri yavaşlamaya başlamıştır, ayrıca artık fazla petrol tüketen geniş kasa Amerikan arabaları yerini daha tasarruflu Japon markalarına bırakmıştır.
Sonuç olarak, Petrol Krizi olarak anılan bu vetireden sonra Arap ülkeleri bir daha bu derece birlik içinde bir diplomasi yürütememişlerdir. Mısır Sedat ve Mübarek’le hızlı bir şekilde özelleştirmelere başlamış ve İsrail’le uyumlu bir politika sürdürmüşlerdir. Körfez ülkeleri ve Irak da, İran’ın Şii yayılmacılığına karşı ABD ile sıkı bir şekilde işbirliğine girmiştir. Suriye ve Libya gibi ülkeler de anti-Amerikancı bir politika sürdürmeye çalışmıştır. Batı ise 73 Petrol Krizi’nden sonra petrole olan bağımlılığını düşürmeye çalışsa da pek başarılı olamadı, fakat Körfez ülkeleri ile olan sıkı ilişkiler şu anda herhangi bir petrol krizi ihtimalini göstermiyor.
KAYNAKÇA
1- Arap Halkarı Tarihi, Albert Hourani, 1997, İletişim Yayınları, İstanbul
2- Uluslararası Politikada Orta Doğu, Türel Yılmaz Şahin, 2011, Barış Kitap, Ankara
3- The 1973 Oil Crisis, Sarah Horton
4- 1973 Petrol Krizi’nin Uluslararası Politkaya Yönelik Analizi, Samet Güneş, Gazi Üniversitesi -http://akademikperspektif.com/2012/06/14/1973-petrol-krizinin-uluslararasi-politikaya-yonelik-analizi/ –
Doğaç Özdemir
Yorumunuz için çok teşekkür ederim
Haklısınız yazıda biraz daha irdelenmesi gereken konular vardı, fakat yazı belli bir uzunluğa ulaşınca bazı şeyleri bir kaç cümle ile özetlemek zorunda kaldım
Değindiğiniz konular mutlaka incelenmeli, benim de fikrim bu konular eksenin de yazmak aslında. Umarım sonraki yazılarımda bahsettiğiniz konuları daha aydınlatıcı bir şekilde size sunabilirim.
Tekrardan kıymetli eleştirileriniz için teşekkürler, selamlar.