Aşırı finansallaşmayla birlikte ortaya çıkan 2008 küresel finans krizinin çıkış nedenlerini ve oluşumunu bir önceki yazıda ele almıştık. Bu yazıya, kriz sonrası uygulanan politikalardan ve krizin beraberinde getirdiği ekonomik ve sosyal sonuçlardan bahsederek devam edeceğiz.subprime-dominoes

2008 krizinin maliyetinin çok geniş kitleler tarafından üstlenildiğini söyleyebiliriz. Krizin değerlendirmesini yaparken yalnızca ekonomik çevrelerin durumuna bakmak yeterli olmayacaktır. Kriz, finansal kaynaklı olması nedeniyle hanehalkı diye adlandırabileceğimiz sıradan birçok insanın hayatını tüm dünyada etkiledi. Bu kısma geçmeden önce krizin yönetiminde söz sahibi olan kurumların uyguladıkları belli başlı politikalardan bahsetmek ve etkinlikleri  üzerinde durmak istedim. Krizin başlangıcında merkez bankaları ve hükûmetler olası maliyeti hafifletmek için para politikaları ve mali politikalarda değişikliklere gitti. Bu değişikliklerin en başında, piyasayı canlandırmak için ilk başvurulan yöntemlerden birisi olan faiz indirimleri gelmektedir. Amerika Birleşik Devletleri merkez bankası FED ve Japonya merkez bankası BoJ, sıfır reel faiz politikasına geçerek para politikasını krizin etkilerini  aşmak için kullanan devletlerin başında yer aldılar. İstikrarı sağlamak ve finans piyasalarındaki bu krizin reel sektöre sıçrayıp üretimi etkilemesinin önüne geçmek amacıyla etkinleştirilen para politikalarının bu krizin atlatılmasında yeterli olmadığı, krizin reel sektöre sıçrayarak ve bütün dünyaya yayılarak küçülmelere neden olmasından çıkarılabilir. Krizin etkilerinin hissedildiği 2009 yılında, başta Avrupa ve Japonya olmak üzere gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülke ekonomilerinde  üretim miktarlarında düşüş gözlemlenmiştir. Bu düşüşler ülkelerin dış ticaret aracılığıyla birbirlerini etkilemelerine ve krizin daha da derinleşmesine sebep olmuştur.

kriz foto
Kriz dönemlerinde piyasaların durgunlaşmasının, üretimde düşüşlerin yaşanmasının beşeri maliyeti ise işsizliktir. İşsizlik hakkında bilgi veren istihdam verileri, 2008 krizi sonrası yapılan ekonomik gidişat değerlendirmelerinde en çok kullanılan ekonomik göstergelerden birisi oldu. Örneğin, ABD’de işsizlik %10’ları gördü ve milyonlarca kişi işini kaybetti. İşsizlik sorunu yalnız ABD’yle sınırlı kalmadı; İspanya, Çin, Fransa, İngiltere, Güney Afrika, Çin ve ülkemizde o dönemde  açıklanan rakamlar işsizlik sorununun diğer ülkelere sıçradığını ve sorunun ne kadar büyüdüğünü ortaya koymuştur. İşsizliği yalnızca ekonomik gösterge olarak yorumlamak da doğru olmayacaktır çünkü işsizliğin bireysel ve toplumsal sonuçları olduğunu bilmekteyiz.  İşten çıkarma tazminatı veya işsizlik ödeneği gibi desteklerden mahrum kalan bazı ülke vatandaşları için işsizlik seviyesindeki artış bireylerin yaşamlarını felaketlere sürükleyebilmektedir. Toplumsal açıdan bakarsak işsizlik seviyesiyle suç oranları arasında aynı yönlü bir ilişki olduğunu görmekteyiz. Bu açıdan bireylerin hayatına krizin vurmuş olduğu en büyük darbe, işsizliktir.

andrzejkrauze

 

Genel olarak krizin neler düşündürdüğü ve ekonominin gidişatı üzerine birkaç değerlendirmede bulunacak olursak, 2008 krizinin geliyorum dediğini dile getiren Roubini gibi iktisatçıların ifadeleri, hiçbir matematiksel modellemeye dayalı olmadığı için herhangi bir temeli olmadan öne sürülen kötümser öngörüler olarak, yetkililer tarafından dikkate değer görülmemiştir. Böylece başta ABD’de olmak üzere piyasalara müdahale edilmeksizin kendi dinamikleri içerisinde dengeye gelmesini beklemeye dayalı politikalar sonucu kriz ortaya çıkmıştır. Kriz sonrasında hükumetler, ekonomi politikalarındaki etkinliğini arttırmış, özellikle finansal piyasalara müdahale ve düzenleme taleplerinde artış olmuştur. Kriz sonrası oluşan faciaların hafifletilmesi ve krize dur diyebilmek için bazı bankaların iflası, devlet eliyle engellenmiş yani bu bankalar devlet desteğiyle kurtarılmıştır. Bu tür radikal sayılabilecek müdahaleler, kriz öncesinde özellikle türev piyasalarında denetlemenin yeterli seviyede olmadığı sonucunu çıkarmamıza neden oluyor. Türev piyasası gibi hızla büyüyebilen ve yeterince denetlemenin kurulamadığı durumlarda ortaya çıkan açıklar, bütün dünyayı etkileyecek bir krizin doğmasına neden olabilmektedir.

Kriz dönemlerinde, kapitalizmin krizin birçok nosyonunu barındıran, krizlere açık bir sistem olduğunu dile getiren iktisat çevreleri tekrar dinlenilmeye başlar, bu kriz sonrasında da böyle olmuştur. Euro Bölgesi krizinin 2008 krizinin hemen devamında gerçekleşmesi, krizlerin ve getirdiği sonuçların bu şekilde  bir döngü içerisinde ne kadar yaşanabileceği sorusunu aklımıza getiriyor. Çünkü görmekteyiz ki son dönem krizlerinin genel özelliği, liberalizasyon evresinin  bir noktaya ulaşmasının sonucunda krizler yaşanmasıdır. Sonrasında ise regülasyonlar ve müdahalelerle krizin getirdiği sonuçlar aşılmaya çalışılıyor. Bu şekilde devam edebilecek bir kısır döngüye dur demek için krizler olumsuz sonuçlarının yanı sıra iktisat çevrelerinde farkındalığı arttırması açısından işlevseldir. Bu farkındalığa öncelikle var olan ekonomi teori ve politikalarında tespit edilen eksiklerin giderilmesi üzerine kafa yormakla başlanır. Daha sonrasında değişen ekonomik sistemin ihtiyaçlarına cevap verebilecek daha radikal teori ve politikaların üretilmesine kadar gidebilir. Bu şekilde gelişmelerin izlenmesi ve yeni düşünce akımlarından haberdar olunması, var olan sistemin eleştirilebilmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.

 

Önceki Yazı

 http://gazetebilkent.com/2014/11/18/kriz-denince-2008-kuresel-finans-krizi-1/

Resimler

http://4.bp.blogspot.com/-5gVt_76931o/U3Nb_Qca4cI/AAAAAAAAA_s/aE2dCzS0jY8/s1600/economy1.jpg

http://media.cagle.com/31/2008/09/23/55703_600.jpg

http://witamy-w-polsce.pl/uploads/03/98c9be0fc2415d83739cc50e38e0b7c2.jpg

Leave a Reply