‘Amigdala’nın Yaratıcısı Sonia Serpil Aslan ile Röportaj

10877857_10153009248557437_1308182439_n

Ekim ayında yazdığım bir yazımda, Sonia Serpil Aslan’ın ‘Amigdala’ adlı sergisinden bahsetmiştim. Bu yazı üzerine, kendisiyle iletişime geçme imkanımız oldu ve o da röportaj isteğimizi kırmayarak sorularımızı cevapladı.

Biraz Sonia Serpil Aslan’dan bahsedecek olursak; henüz 30 yaşında olan genç sanatçı, özgün eserleriyle kendi tarzını yaratmış durumda.  Sanat eğitimini İstanbul’da alan sanatçının eserleri birçok karma sergide yer aldı ve ilk kişisel sergisi olan ‘Amigdala’ da geçtiğimiz aylarda Maçka Sanat Galerisi’nde sergilendi.

GazeteBilkent: Resim, grafik, çizim ve heykel… Hepsinde başarılı ve özgün çalışmalarınız olduğunu biliyoruz ama bu dallar arasında sizin için daha özel olan ya da kendinizi daha rahat ifade edebildiğinize inandığınız biri var mı?

Belirgin bir ayrımdan bahsetmem çok zor. Çizimlerimle başladığım bu sanat serüvenimde, resim ve heykel benimle bütünleşen alanlar oldu diyebilirim. Çizim salt resmin ve heykelin alt yapısıdır, gerek tasarım sürecinde gerekse yapıtın oluşması için sanatçının olmazsa olmazıdır. Eğer çiziminiz başarılıysa üreteceğiniz yapıt, resim veya heykel, her ne olursa olsun başarılı olacaktır zaten.

10899647_10153009248507437_1870585655_n

GazeteBilkent: Sanat eğitiminizi İstanbul’da gördünüz ve bildiğimiz kadarıyla çalışmalarınıza İstanbul’da devam ediyorsunuz. Çalışmalarınızla yurtdışına açılma planlarınız var mı yoksa sanatınızın Türkiye’de mi ilerlemesi gerektiğine inanıyorsunuz?











Şu ana kadar yurtdışında da pek çok sergide yer aldım. ‘Amigdala’ adlı sergimin yarattığı etki sayesinde, bazı galerilerden aldığım davetler üzerine yakın zamanda sık sık yurtdışına gittim. Eserlerimin yurtdışında da takip ediliyor olması ve  Türkiye’deki kadar ses getirmesi müthiş keyifli bir duygu. İleride, tabii ki de sanatımı yurtdışında da devam ettirme planlarım var.

GazeteBilkent: Size kendi tarzınızı kazandıran şeylerden birisi de etkileyici konu seçimleriniz. Spiritüalizm, bilinçaltı, rüya, toplumsal yargılar, cinsellik, kadın-erkek hiyerarşisi konularını işliyorsunuz. Bu seçimlerin nedeni nedir, ulaşmak istediğiniz toplumsal bir hedefe mi hizmet ediyorlar?

Özellikle ulaşmak istediğim toplumsal bir hedeften bahsetmek yerine; sanatımın toplumda anlaşılır olmasını ve insanların hayatlarında bazı şeyleri sorgulamaları için bir seçenek sunmasını istedim. Bunu yaparken de ilgilendiğim konular, tamamıyla benim kişisel algım ile alakalı. Aslında, tesadüf diyemeyeceğim kadar bir sistem içerisinde ilerlemişim sanatımda. Lisans eğitimimde bitirme projem beden algısı ve süreçleri ile ilgiliydi. İki boyutlu ve üç boyutlu işlerim yer almıştı bitirme projemde. Böylece kadın- erkek bedenleri üzerine araştırmalarım şekillenmişti. Yüksek lisansımı ise grafik tasarım üzerine bitirirken tezime kadın-erkek ve buna ek olarak çocuk bedenini eklemiştim. İşte şu an da, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Resim Bölümü’ndeyim; ‘çocuk psişeni’ üzerine ürettiklerim büyük bir ivme kazandı ve ‘Amigdala’ serisini oluşturmuş oldu. Tüm bunların yanında, çok ciddi anlamda psikoloji okuyorum. İyi bir okuyucuyumdur. Psikoloji denilince ilk akla gelen kişiler olan; Sigmund Freud, Irwin D. Yalom, Andrian Furnham’ın kitapları benim başucu kitaplarımdır. Araştırmalarım, düşündüğüm problematiğin çerçevesinde okumalar yaparak şekillenir; teoriyle başlar, sonrasında pratiğe geçerek devam ederim.

10917533_10153009248527437_1597932691_n

GazeteBilkent: İlk kişisel serginiz olan ‘Amigdala’dan bahsedecek olursak, serginin gördüğü ilgiden memnun musunuz? Nasıl yorumlar aldınız?

Kesinlikle sergimin gördüğü ilgiden çok memnun kaldım. Yorumlar olağanüstüydü. 10888013_10153009248532437_34232093_nYepyeni bir üretime başlarken hesapladığım bütün olasılıkların düşündüğüm gibi çıkması; insanların psikolojilerini rahatsız ederek, onları duygusallaştırıp bir türlü yüzleşemedikleri korkularıyla yüzleştirmeyi başarmış olmak çok güzel bir duygu. 

50 yaş üstü insanların bile heykellerimi incelerken; örneğin ‘depresyon’ adlı işimi göstererek “Çocukken ben de böyleydim, işte aynen böyle yorganımı çekiştirerek evde dolanırdım.” demesi… “Aslında bunun nedeni, aile içinde anlaşılamadığımdandı ve yalnız bir çocukluk geçirdim.” sözleriyle açıklamalar yapan insanların yanında; sergiyi gezip, çok etkilenip bana sarılmak isteyen başka başka insanların var olduğunu görmek…
Sergide yer alan küçük çocuklar(-ım)da, herkes kendinden bir şeyler gördü. Kendileriyle bu küçük bedenleri özdeşleştirdiler. İzleyecileri geçmişleriyle yüzleştirmek etkileyiciydi. Aynı zamanda, akademiden hocalarımın ve yurtdışından sanatçı dostlarımın da sergime katılarak bana destek olmaları gurur vericiydi.

GazeteBilkent: ‘Amigdala’ heykelleriniz için ne kadar süre çalıştınız? Hazırlanma ya da sergi aşamasında yaşadığınız enteresan anılarınız var mı?

‘Amigdala’ serisi, tamamıyla 2 senelik yoğun çalışmalarımın sonucunda gerçekleşti. ‘İnsomnia’ sorunu olan biriyim. Aslında ben böyle bir durumda olduğum için kendimi şanslı hissediyorum; çünkü fazla uyumamadan kaynaklanan bir çalışma disiplinim var. Çok daha fazla zaman ayırabiliyorum üretim sürecime ve bu durum da benim için bir avantaj haline geliyor.

“Berkin Elvan Ölümsüzdür!” adlı heykelim dışındaki diğer tüm heykellerim, hayalden çalışılarak üretilen işlerdi.
Berkin ile ilgili atölyede çalıştığım anlar ağır basıyor hafızamda…
Çok duygusal ve kalbim sızlayarak oluşturduğum bir heykeldi Berkin.
Oğlum, canım, bana ait bir parçaydı sanki. Fazla duygusal bir bağ kurdum Berkin’le aramda. Bu süreç kendiliğinden gelişti. Çünkü onunla ilgili her haberi okurken, her fotoğrafını incelerken yaşadığım duygu yükü çok fazlaydı. Sonuç itibariyle bir çocuktu Berkin, varlığı sona eren – erdirilen!

Açılışta ise insanların titreyerek, heykellerimden etkilendiklerini bana sarılarak söylemeleri ve beni tebrik etmeleri enteresan ve etkileyiciydi.

10912851_10153009248552437_737230381_n

GazeteBilkent: Amigdala’nın başarısından sonra, gelecek için beklentileri oldukça yükseltmiş oldunuz; bundan sonra yapmayı planladığınız belirli bir çalışma var mı?

Evet, aklımda şekillenen birkaç proje var. Zaten bu yoğun sergi sürecinde, bir sonraki sergi fikri de şekilleniyor kafanızda. Açılış zamanı aldığım en güzel yorumlardan biri de, sergimin gerek teknik anlamda; gerekse içerik ve yarattığı etki bakımından ilk kişisel sergisini açan bir sanatçıya göre beklentilerin çok üstünde görülmesiydi. Bu sözleri benim için önemi büyük insanlardan duymak çok güzeldi. “Çıtayı bu sergiyle o kadar yükselttin ki, bundan sonraki serginde ‘Amigdala’ sergisini geride bırakacak kadar etki yaratacak daha ne yapabilirsin, şimdiden merak ediyoruz.” diyenler oldu. Bunlar, hem beni zorlayan hem de haz veren cümlelerdi.

GazeteBilkent: Sizce sanatçı muhalif mi olmalıdır? Siz eserlerinizi muhalif görüyor musunuz, mesela Berkin Elvan heykeliniz gibi?

Sanat; yaratım ürünüdür. Bir ürünü üretirken yaratıcı olunması ya da muhalif olunması gibi şartlar aranmaz. Zaten sanatın şartı da olmamalı. Çünkü sanatçı, en yaşamsal sorunlarla ilgilenen yaratıcı bir kişidir. Sanatçı; çelişkileri gören, farklılıkları sezen, alışılmışın dışında bakış açısı getiren, sıradan insanların görmediği ya da görmek istemediği gerçekleri su yüzüne çıkaran aykırı kişidir. Muhalif olmak ise, reaksiyoner olmak demektir. Yani halihazırda süregelen sisteme eleştiri, kurulu düzene karşı tavır geliştirmektir. Elbette, muhalifin de bir işlevi var ve yaşamda muhalefet de gerekli. Bugünkü dünya düzeninde eleştirilecek, karşı çıkılacak, hatta insanı isyana teşvik eden o kadar çok neden var ki; sanatçının muhalif olması, çelişkilerin üzerine gitmesi, yaşadığımız düzeni bizlere sorgulatmak için estetik bir çabasının olması gerektiğini düşünenlerdenim. Burada ayrıca vurgulanması gereken bir başka unsur da; yaşamda çelişkilerin hiçbir zaman bitmeyeceği gerçeğidir. Buna muhalefet diyorsak, o zaman sanatçı hep muhalif olarak kalacaktır diye düşünüyorum. Eserlerimin muhalif tarafını sorgularsak ve “Berkin Elvan Ölümsüzdür!” adlı eserimi bu noktada ele alırsak: Gezi olaylarıyla patlak veren toplumsal kargaşanın (adeta iç savaş yaşadığımız bir dönemin) simgesi haline gelmiş ve böylece topluma mal olmuş bir çocuğu, Berkin’i, göstermek istedim. Aynı zamanda da; içinde yer aldığım bu toplumsal süreci, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi işin psikolojik boyutuyla irdeleyerek insanlara sorgulatmak istedim.; ve işte Berkin ile karşı karşıya geldiğiniz anda yine geride bıraktığımız bir duygumuzla; kaybedilmişlik duygusuyla yüzleştirmek istedim izleyenleri…

GazeteBilkent: Tasarılar aklınızda nasıl oluşuyor, fikirler bir anda mı geliyor; yoksa her eser için uzun bir düşünme ve hazırlık aşaması mı geçiriyorsunuz?

Araştırmalarım, düşündüğüm problematik kavramlar çerçevesinde okumalar yaparak şekillenir, teoriyle başlar; sonrasında da pratiğe geçerek devam eder. Çocuklar ve çocukluk çağımız benim çıkış noktamdır, çocuklara dair ne varsa (mistik simgeler, çocukluk travmaları) çocukluk psişeni üzerinden insanlık olgusuna odaklanarak heykellerimi oluştururum. Son dört senedir çocuk heykelleri üzerine işler üretiyorum. 2012′ de ürettiğim ve etkili görülen çocuk heykelleri serisi ile ciddi bir sürece girmiş oldum ve hemen sonrasında her eser için uzun bir düşünme ve hazırlık aşaması geçirerek ‘Amigdala’ serisine başlamış oldum.

10899758_10153009248512437_1404238746_n

GazeteBilkent: Genç bir sanatçı olarak hayran olduğunuz veya kendinize örnek aldığınız sanatçılar kimler?

Hayatın farklı aşamalarını yansıtmaya çalıştığı gerçekçi heykelleriyle, Avustralyalı heykeltıraş Sam Jinks, devasa büyüklükte veya normalden daha küçük boyutlarda gerçekleştirdiği heykelleriyle izleyicide rahatsızlık hissi uyandıran Ron Mueck, hem ıhlamur ahşap kullanarak hem de akrilik gibi ek malzemeleri de işlerine dahil ederek etkileyici heykeller üreten İtalyan sanatçı Willy Werginer, asimile ahşap bilgisiyle izleyenleri kendisine hayran bırakan Aaron Demetz, yine ahşap figürleriyle fark yaratan İtalyan sanatçı Bruno Walpoth, gene ahşabın duayenlerinden Gehard Demetz, Peter Demetz, bunların yanında Erwin Meijer, Li- Chen, Werginer Matthias;  benim etkilendiğim sanatçılardır.

10913151_10153009248517437_885016887_n

GazeteBilkent: Türkiye’de sanatçı olmak ve adını duyurmak oldukça zor. Siz genç yaştaki bu başarınızı neye bağlıyorsunuz, sanat öğrencilerine verebileceğiniz tavsiyeler var mı?

Bu başarımın en büyük nedeni; kendime inanarak oluşturduğum “özgün” heykellerim. Özgünlük, sanat ortamında kalıcılığınızı etkin kılacak bir unsurdur. Bir yapıta sanatsal değer kazandıran özelliklerden biri özgünlüktür. Özgün olan; genel anlamıyla yalnız kendine özgü bir niteliği olan, ilk kez yapılmış olan, başkasına benzemeyen, değişik ve ilginç yönleri bulunan, taklit ya da kopya olmayan demektir. Benim heykellerimin ses getirmesinin en büyük nedeni; özgün olmalarından kaynaklanıyor. Bir düşünce sonucu yaratılan bu heykellerim benzerlerinden değişik, üstün veya farklı olarak nitelendiriliyorsa, örnek diye alınmaya değer görülüyorsa; özgün bir yapıt üretmiş olmamdandır.

Toplumumuzda sürekli zorluklardan bahsediyoruz. Evet, gerçekte de böyle bir durum söz konusu ama; sanat yapıyorsanız sahip olmamız gereken ilk temel unsur disiplinli çalışmadır. Ben çok çalışmayı seven bir öğrenciydim, hala da öyleyim. Bu disiplini yıllar içinde edinen ve her gün düzenli olarak atölyesine giden, atölyesine bağlı, her ürettiği işin başlangıcında ilk günkü heyecanı yaşayan bir sanatçıyım. Bu heyecanı duymaları için de; sanat öğrencilerinin kendilerine inanarak, pes etmeden çalışmaları gerektiğini düşünüyorum.

Leave a Reply

3 comments

  1. Damla Akın

    Bir anne ve sıkı bir sanatsever olarak, bir solukta okudum yazınızı.. Bu kadar güzel sorulara böylesine net ve kendinden emin cevaplar vermiş sanatçı.Tuğçe Hanım yazılarınız sayesinde keşfettim ben Sonia Serpil Aslan’ı… Türkiye’de böyle etkileyici ve mükemmel heykeller üreten böylesine genç-modern-ilk bakışta batılı bir sanatçı izlenimi yaratan Sonia Serpil Aslan’ın Türkiye’de, İstanbul’da çalışmalarını sürdüren bir sanatçı olduğunu öğrenince inanın gurur duydum! İnsanı derinden etkileyen çocuk heykellerinin bende yarattığı baskın duyguyu tarif etmem imkansız…Tek kelimeyle müthiş bir sanatçı! Emeğine sağlık…Adını dünya sanatında da göreceğimize şimdiden eminim . . .

  2. Adnan Koçoğlu

    Sosyal medyada sıkça karşıma çıkan bu etkileyici çocuk heykellerin yaratıcısını büyük bir merakla araştırmaya karar verdim. Karşıma çıkan isim Sonia Serpil Aslan’ dı. Enteresan ve inanılmaz güzel bir genç kadın… Sanki bu dünyaya ait değil gibiydi. Eserleri de en az güzelliği kadar çarpıcıydı… Tuğçe hanım yazınızı da okuduktan sonra bu güzel, genç sanatçının yarattıklarını imrenerek ve gurur duyarak inceledim. Anlatılamayacak duygular yarattı bende bu küçük bedenler! Ben den bir parçada vardı karşımda tanımlayamadığım, açıklayamadığım. . . Tam da bu nokta da sanatçı Sonia Serpil hanım amacına ulaştı sanırım beni unuttuğum, tanımlayamadığım duygularımla yüzleştirerek . . . Şanslıyız ki ülkemizde böylesine yaratıcı ve etkileyici bir yetenekte, sanatçımız var. Ben size de müthiş yazılarınıza da teşekkürlerimi sunuyorum Tuğçe Akın. Bizlere Sonia Serpil Aslan’ ı anlatıp, onun sanatını anlamamız için güzel yazılarınızı sunduğunuz için. “Sonia Serpil Aslan” takip ettiğim çağdaş sanatçılardan favorimsin! Emeğinize sağlık!

  3. Dilara Günışık

    Tuğçe Hanım size teşekkür ediyorum bu güzel röportajı yaptığınız için.
    Bayıldım bu heykellere…
    Emeğinize sağlık Sonia Serpil Aslan, işlerinizden etkilenmemek mümkün değil..
    Tebrik ederim.