Formula 1’de uzun bir sezonu daha geride bıraktık. Oldukça yoğun geçen sezonun bitmesine rağmen bütün takımlarda çalışmalar hız kesmeden devam ediyor, yeni tasarımlardan önce yeni pilot arayışları gündemi meşgul etmeye başladı bile. Orta takımların rekabeti iyice kızıştı ve son yarıştaki puan mücadelelerinin meyvelerini toplamak için pilot arayışlarına çoktan başladılar. Bu haberlerden bahsetmeden önce 2011 sezonu F1 için nasıl bir yıl olmuş şöyle bir göz atalım:
2010 sezonunda son yarışa kadar 5 şampiyon adayının olması, yaşanan gerilimle birlikte gelen heyecan, yarışlarda takım arkadaşları arasında yaşanan mücadeleler, f-kanalı ve finalde Sebastian Vettel’in en genç dünya şampiyonu ünvanını ele geçirmesi bize çok heyecanlı ve dopdolu bir sezon yaşatmıştı. 2010’da bu yaşananlarla birlikte 2011 sezonu için beklentilerimiz epeyce yükselmişti. 2011 sezonu aslında daha sezon başlamadan Renault pilotu Robert Kubica’nın ralli kazasında yaralanmasıyla başladı. Geçirdiği ameliyatların ardından F1’e 2011 sezonunda devam edemeyeceğini açıklayan Polonyalı pilot Kubica, sadece Renault fanlarını değil, F1 severleri de üzmüştü ama önemli olan onun bir an önce iyileşmesiydi. Bu gelişmenin ardından Renault, test pilotu Bruno Senna yerine, tecrübeli pilot Nick Heidfeld’i takıma katmaya karar verdi, sezonun ortasında ise Heidfeld’le yaşanan anlaşmazlık sonucu Bruno Senna yarışma şansını elde etti.
Sezonun ilk yarışının koşulacağı Bahreyn GP’si, Bahreyn’de çıkan olaylar sonucunda iptal edildi ve sezon Avusturalya ile başladı. Avusturalya’da akıllarda kalan Renault’un Rus pilotu Petrov’un ilk defa podyuma çıkması oldu ve akıllara “Renault, 2011’de eski formuna geri mi dönüyor?” sorusu geldi; fakat sezonun ilerleyen yarışlarıyla beraber ne Renault, ne McLaren, ne de Ferrari geçen senenin inanılmaz gücüyle gelen Redbull’a yetişemediler. Evet, geçen sene muhteşem başarılar elde eden Redbull, adını F1 dünyasına kazımayı amaç edinmişti. Adrian Newey’in tasarladığı RB7 gerçekten iyi iş çıkarıyordu ve 2010’un aksine bu sezon dayanıklılık sorununu da çözmüşlerdi. Önceki sezon şampiyonluğu elde eden Vettel 2010’da yaptığı çok tartışılan hatalarını yapmadı ve olgunlaşmış sürüş tarzıyla herkesi etkilemeyi başardı ve 2011’de de ikinci kez dünya şampiyonluğu ünvanını kazanmış oldu. Takım patronu Christian Horner ise seçtiği stratejilerle takımlar şampiyonasında Redbull’u birinci sıraya taşıdı. 2010 sezonunda Vettel’le sıkı bir rekabete giren Mark Webber ise, 2011 sezonunda ikinci pilotluğu kabul etmiş gibi görünüyordu. Sezon boyunca Vettel’in arkasında kalan Webber, son yarışta Vettel’in vites kutusu problemi yaşamasının ardından tartışmalı şekilde birinci oldu ve şampiyona da son anda bir puan farkla Alonso’yu geçerek üçüncülüğü elde etti. Alonso demişken gelelim Ferrari’ye…
Ferrari 2011 sezonunda hayranlarına hayal kırıklığı yaşattı. 2010’da Alonso’nun şampiyonluğa çok yaklaşması, 2011 sezonu için beklentileri artırmıştı; fakat bu beklentiler karşılıksız kaldı. Sezon öncesi testlerde iyi bir hıza sahip olan yeni araç, sezon boyunca vasat bir performans sergiledi. Rekabetçiliği arttıramayan Ferrari, bütün işi pilotlara bıraktı ve Alonso sezon boyunca podyumda sık sık kendisini gösterse de ancak 1 kez birinciliği elde edebildi. Massa ise Hamilton’la sık sık yaşadığı tartışmalı temaslar sayesinde adını gündemde tutabildi. 2012’de F1 izleyicilerinin ve tifosilerin tek isteği Ferrari’nin eski performansına bir an önce dönmesi ve agresif bir araçla yeni sezona başlaması.
McLaren’de 2011’de işler, Ferrari’ye kıyasla biraz daha iyimserdi. Çoğu yarışta Redbull’la mücadeleye giren tek takım McLaren oldu, hatta bazı yarışlarda Redbull’u alt etmeyi başararak zafere ulaştılar. Hem Hamilton hem Button sezona iyi bir motivasyonla başladı; fakat Hamilton’un sergilediği gereksiz agresiflik onun başına bela oldu. Massa ile yaşadığı temaslar, kendisine verilen cezalar sonucunda düşüncesizce yaptığı açıklamalar ve özel hayatındaki ilişkilerinde yaşadığı sorunlar sezonu onun için bir hayal kırıklığına dönüştürdü. Sezon sonunda 2011’in onu olgunlaştırdığını söylese de izleyicilerin aklında kalan, tecrübesizce hareket eden bir Hamilton oldu. Her şeye rağmen Hamilton 2012’de çok daha iyi bir performans göstereceğinin sinyallerini şimdiden veriyor ve kazanmak için adeta can atıyor. Jenson Button için ise 2011 iyi bir yıl oldu. 2010’daki sessizliğini bozarak iyi işlere imza attı ve daha agresif bir performans gösterdi. Kanada’da gösterdiği muhteşem tırmanışın ardından gelen birinciliği Button’ın gerçek bir şampiyon olduğunun göstergesiydi. Hamilton’un tersine Button için 2011’de her şey iyi gitti ve sezon sonunda dünya ikincisi oldu.
2011 de Pirelli’nin lastik tedarikçisi olması pit stoplara heyecan kattı. Pilotların çoğu Pirelli lastiklerine ilk başta alışamadılar ve lastiklerin çabuk eriyen bir yapıda olmasını eleştirdiler. Bunun üzerine Pirelli’nin ürettiği yeni hamurlarla lastik sorunu da büyük oranda çözülmüştü oldu. 2010’un ardından F-kanalı kaldırılmıştı; fakat 2011’de bunun yerine iki yenilik geldi; KERS ve hareketli arka kanatlar(DRS). KERS sistemi önceki senelerde de kullanıldığı için çok eleştirilmedi ama asıl tartışma konusu olan DRS sistemiydi. DRS’in gelmesindeki amaç özellikle geçişin zor olduğu pistlerde geçiş sayısını arttırmaktı; fakat F1 dünyasının bazı isimleri DRS’in pilotların sürüş yeteneklerinin üstünü örttüğünü düşündüler. F1’in konsol oyununa dönüştüğünü söyleyenler de vardı. Bu düşüncelere rağmen, Barcelona’daki Catalunya pisti gibi pistlerde geçiş sayısı ile birlikte yarış heyecanı da artmış oldu.
Bu sezon belki de bizim için en büyük ve üzücü olay Türkiye Grand Prix’sinin Formula 1’e veda etmesi oldu. Uzun zamandır gündemde olan konunun sonuca bağlanması ve gerçeğe dönüşmesi herkesi oldukça üzdü. Umarız ki ilerleyen senelerde takvime bir kez daha girebilir ve Formula 1 gibi heyecan dolu bir organizasyonu ülkemizde izleme şansını tekrar elde edebiliriz.
İşte 2011 sezonu bu şekilde geçti… Şimdi takımların işi 4 ay sonra başlayacak olan 2012 sezonu için ellerinden gelenin en iyisini yapmak. Televizyonun önünde biten rekabet aslında hala devam ediyor. Her sene olduğu gibi pilot arayışları, koltuk kapma savaşları, araç tasarımları 2011 bitmeden başladı ve sürpriz bir gelişme oldu. Uzun zamandır gündemde olan ve birçok takımla ismi geçen Kimi Raikkonen, F1’e geri dönüşünü Renault ile gerçekleştirdi. Raikkonen 2009’dan sonra F1’i bırakmış, Dünya Ralli Şampiyonası ve NASCAR yarışlarına katılmayı tercih etmişti. Williams takımına gelmesi beklenen Raikkonen en sonunda Renault ile anlaşmaya vardı ve 2 yıllık bir sözleşme imzaladı. Raikkonen yaptığı açıklamada motivasyonunun tam olduğunu, F1’de yarışmayı özlediğini ve Renault’nun da hedeflerinin kendisini etkilediği belirtti. “Buz adam”ın da F1’e geri dönmesiyle 2012 sezonu iyice merak konusu oldu. 2012’de Ferrari ve McLaren başta olmak üzere diğer takımların Redbull’a yetişmesini herkes istiyor. Tabii Mercedes ve Renault’dan da beklentiler çok yüksek. Kimi’nin dönmesiyle renklenecek olan 2012 sezonu için 4 ay beklemek zor olacak gibi görünüyor…