Her an nice nefes katılıyor aramıza ve niceleri ayrılıyor bizden. Bu oyunun bir parçasıyken kuralları öğrenmek istiyoruz; ama bunu ancak diğer oyunculara sorarak yapabiliriz. Anlayacağınız, bir nevi ‘sayko oyunu’ bu.

Oysa ki bir insan, kaç kişiyle tanışabilir ömrü boyunca? Bin, on bin, yüz bin, trilyon? Kaç soru sorabilirsiniz en fazla? Sonuç olarak; buralardan göçüp gitmeden önce ne kadar tanıyabiliyoruz ‘ev’imizi?

Şimdi bir gazeteciyle tanıştırmak istiyorum sizi: Yann Arthus-Bertrand. O, aynı zamanda bir fotoğrafçı ve film yönetmeni. Dan Brown’un Cehennem’inden bilenler bilir, istatistikler ne kadar doğrudur emin olamasak da, hızla sona gittiğimize dair çoktandır dillerde olan bir senaryo var. Hızlanıyoruz, ip inceldiği yerden kopabilir; yine de hala bildiklerimizi görmezden geliyoruz. En zoru başarıyor ve kendimizi kandırıyoruz. Bu noktada sahneye atlıyor Bertrand. Tutamıyor içindekileri, gidişata dur denebileceğine de inanıyor fakat; hiç olmazsa kendimizi kandırmayı bıraksak düşüncesinde. Üç ayaklı bir proje planlıyor; ben de bundan, özellikle de ikinci kısmından bahsetmek istiyorum.

Yann Arthus

Ana fikir; mayotik yöntemle bilip de inkar ettiklerimizi kabullenmemiz, bu amaçla ‘Kırılgan Dünya’yı geniş açıdan görüntülüyor. Helikopterle, evimizin biraz daha uzaktan resimlerini çekiyor. İyi resimler bunlar, lakin yeterli değil. İkinci aşamaya geçiyor o vakit ve ‘6billionothers’’-şimdi 7billionothers oldu; çünkü zaman beklemiyor- alt projesini oluşturuyor. Dünyanın her yerinden, her kesminden beş binden fazla insanla; yani diğerleriyle mini röportajlar yapıyor. Hep aynı soruları soruyor, yaklaşık kırk soru var. ‘’Ebeveynlerinizden ne aldınız?’’,’’Çocuklarınıza ne bırakmak istiyorsunuz?’’, ‘’Sizin için aşkın anlamı nedir?’’,’’Hayatta en mutlu olduğunuz anı anlatır mısınız?’’,’’Ölüm size ne ifade ediyor?’’ ve daha bir sürü soru… Asıl mühim olan nokta, cevaplar. Kendimizi, evimizi, komşularımızı, özümüzü anlamamıza yardımcı olacak ve belki de hayatımız boyunca hiç tanışamayacak olduğumuz kişilerle bizi yüz yüze getiriyor. Tam bir kültür festivali burası ve bir o kadar da samimi… Boş vakitlerinizde buraya uğrayabilir (http://www.7billionothers.org/testimonies)  ve diğerleriyle tanışabilirsiniz.

HOME

Sosyal sorumluluk projesi deyip bırakamayacağımız kadar ince detaylara sahip bu projenin üçüncü ayağı da, yapımcısı Luc Besson olan ‘Home’ yani ‘Yuva’’ adlı bir film. Bizi bize anlatıyor desek, güzel olur sanırım. Aslında üstünden epey bir zaman geçti. Çıkış tarihi 5 Haziran 2009’du. Yapılan işin takdire şayan olan yanı, filmin hiçbir telif hakkı veya ücrete tabii tutulmadan yayınlanmış olması. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde internet ortamına yüklenen ve herkesin kolayca erişimine açık halde sunulan film, 81 ülkede aynı tarihte gösterime girerek bir rekora imza attı. Nitekim, böyle allamalara pullamalara ihtiyacı olmayan proje uzun zamandır olduğu gibi karşımızda. İnsan kendini yine sanatla sorguluyor; belki de olayın en güzel yanlarından biri bu. Çektiği fotoğraflar, yaptığı röportajlar ve son olarak da film için fikir babası Bertrand’a ve sahne arkasındakilere kendi adıma teşekkür ediyorum.  Eğer başımızı kumdan çıkarmak istersek, buyurun fragmanı… Ayrıca Yann Arthus-Bertrand TED Konferansı’nda da, demek istediklerimi ayrıntılı bir şekilde izleyebilirsiniz.

 

Leave a Reply