Çağımızda diplomasiden özel sektöre en başarılı Türkler sıralamasında yer alan isim Sayın Mehmet Öğütçü‘ye röportaj teklifimizi kabul ettiği için çok teşekkür ediyoruz. Sadece öğrencilerin değil, aynı zamanda akademisyenlerin hatta iş adamlarının örnek aldığı bir kariyer hayatı var Mehmet Öğütçü’nün.Ben şahsen bu zamana kadar bu kadar çok farklı sektöre girip bu kadar başarılı olmuş bir ismi ilk kez görüyorum. Birçok şirkette yönetim kurulu üyesi olan iş adamlarını biliyoruz ama diplomasi alanından girip enerji ve teknoloji alanlarında başarıya ulaşan bir isimle ilk kez tanışıyoruz.

Mehmet Öğütçü Kimdir?

10881693_10155003241560089_2007952671548280058_n

Mehmet Öğütçü

Okurlarımızı aydınlatmak amacıyla, Mehmet Öğütçü’nün kim olduğunu kısaca bir belirtmek isterim. 1983 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdikten sonra LSE’den Uluslararası Ekonomi üzerine yüksek lisans derecesi aldı. Daha sonra College d’Europe’da Avrupa Yönetimi alanında master yaptı ve akademik hayatında elde ettiği bu fırsatları şu anda LSE’de, Reading’te, Dundee’de ve Harvard’da dersler vererek paylaşıyor. Kariyerine dış işleri personeli olarak başladı. Turgut Özal’ın danışmanlığı, NATO araştırma uzmanı, İş Bankası müfettiş yardımcılığı, Ankara, Pekin, Brüksel ve Paris’te diplomat, IEA Asya-Pasifik ve Latin Amerika bölümünün yöneticisi, OECD’de bölgesel programın başkanı, BG’nin Dış ilişkiler direktörü olarak görev yaptı. Şu anda ise Global Resources Corporation’ın Başkanlığını, Bosphorus Energy Club’ın Başkanlığı’nı, Brüksel Energy Charter’ın özel elçiliğini, Yaşar Holding’in bağımsız yönetim kurulu üyeliğini yürütmekte. Zaman zaman da Today’s Zaman’da, Hürriyet Daily News’te yazıları yayınlanmaktadır.

 

Böyle güzel bir sohbet için Mehmet Bey ile Londra Traveller’s Club’ta buluştuk ve sorularımızı yönelttik. Kendisi de içtenlikle cevapladı. Şimdi gelelim sorularımıza,

 

İlk sorumu Doğu Akdeniz’deki enerji varlığı ile sormak istiyorum.

Kıbrıs’ta arama Faaliyetleri Amerikan Noble tarafından yürütülüyor. Belli bir kısmını ENİ Corportion ile, TOTAL’e kiraladı. Tabi bu gazın bir de Avrupa’ya taşınması var. Ben Enerji Analisti Julian Lee’nin bir yazısını okumuştum. 5 milyar ayak küpü olduğu tahmin edilen bir rezerv için 10 milyar dolarlık tesis kurmak mantıklı görünmüyor demişti (Sıvılaştırmadan bahsediyorum). Dolayısıyla Türkiye üzerinden taşınmasının daha mantıklı olduğunu, bütçe açısından daha kolay yol olduğunu belirtmişti. Geçtiğimiz günlerde de Tayyip Erdoğan, Putin ile bir Türk Akımının oluşturulabileceğini konuştuklarını söyledi. Barbaros’un Kıbrıs’ın tutumundan dolayı orada bulunacağını söyledi.

 

Peki Türkiye’yi bu işin neresinde görüyorsunuz? Yani İsrail orada, Kıbrıs ve Mısır orada, Türkiye nerede? Akacak enerji sınırda durmaz ama şirketler bu kadar maliyeti risk olarak alabilir mi? Son olarak enerji adadaki barışa katkı sağlar mı?

 

Bunun için iki şeyi bilmek lazım, bir tanesi bu işin nasıl yapıldığıdır. Burada bilinmesi gereken doğal gazın çıkarımı ve ulaşımının petrolden farklı olmasıdır. Doğalgaz daha bölgesel bir şeydir. Çıkarıldığı bölgede ve etrafında tüketilen bir yer altı kaynağıdır. Evet globalleşen dünyada küresel bir meta haline gelecek ama zaman alacak. Zaten bunun uluslararası fiyatından ziyade bölgesel fiyatı var. Mesela ABD’deki dönen fiyatla Avrupa arasında dönen fiyat arasında üç kat fark var. Japonya deseniz ABD’den dört kat daha fazla ödüyor. Onun için doğal gazın en hesaplı şekilde iletilmesi boru hatları ile oluyor. Transit ne kadar az oluyorsa maliyet o kadar az oluyor. Bir diğer ulaştırma şekli de bunu LNG olarak yani sıvılaştırarak iletmek. Bunun da maliyeti çok yüksek. Ama LNG’ye enerji ikmal güvenliği açısından marjinal de olsa avantajı var. Boru hatlarının maliyeti, geçtiğiniz ülkelere ödediğiniz vergiler, alıcı piyasanın alım gücü gibi çok değişik unsurlar var doğal gaz işinin içinde. Kıbrıs’tan çıkarılan gaza da bu açıdan bakmak lazım. Bir, gerçekten söylenen rezervler var mı? Genellikle ülkeler bu rezervleri abartırlar yatırımcıyı cezbetmek için, bunu herkes yapıyor. Ancak yatırımcılar gelmeden önce kendileri bağımsız rezerv tespitleri yaparlar, bunlardan sonra ilan edilen rezervlerin çok çok altına doğru iner gerçek rakam. Diğeri de çıkartma maliyetinin ne olacağıdır. Mesela yerin çok altındaysa haliyle maliyetli olacaktır. Biz mesela bunu 2,5-3 dolara Kuzey Irak’tan Genel Enerji olarak petrol çıkararak yapıyoruz Doğu Karadeniz’de 30-35 dolara çıkabilme ihtimali varken. Bir sonraki husus da yatırımcının ben bunu çıkarınca nereye satacağım düşüncesidir. Nerede iyi pazar/piyasa var? Yatırımcılar öncelikle buna bakar rezervden ziyade. Ama bakıyorsunuz, İsrail Gazı için bunu alacak çok fazla alıcı yok. İsrail, üç ülkeyle anlaşma imzaladı. Bir Mısır, Ürdün ve Filistin Yönetimi. Üçü de maddi olarak zorda olan yönetimler. Mısır çöktü zaten, bu konuda. Dolayısıyla oraya giden gazın karşılığında para alamayabilirsin. Ürdün ve Filistin’in durumu da çok cazip değil.

 

Peki bu gaz başka nereye gönderilebilir?

 

İsrailliler ayakları yer basmayan bir tavırla biz bunu Çin’e satarız, Japonya’ya satarız, zaten fiyatlar da orada çok yüksek diyorlar. Tabi ben İsrail’deyken onlara uyarımı yaptım LNG’nin maliyeti hakkında. En az 5-6 milyar dolar ediyor bir tesis. Bunun yanı sıra İsrail sahillerine LNG  tesisinin kurulmasına İsrail halkı izin vermez hepsi sahil çünkü. Kıbrıs’ta kurulmasını da istemiyorlar. Ancak Avrupa için uyguladıkları plan boru hatlarıyla Girit’e göndeririz oradan da Doğu Avrupa’ya göndeririz diyorlar. Ona da kimse para koymaz onun da maliyetleri çok yüksek. Doğu Akdeniz gazını şu anda almaya hazır olan büyük bir pazar yok gibi. Türkiye’yi övmek için demiyorum ama bunların yanında Türkiye kendi kullandığının yanı sıra Avrupa’ya gaz gönderecek altyapıya sahip bir ülke. TANAP gibi. Bankacılar bu yüzden bu işin Türkiye üzerinden olması halinde para koyabileceklerini belirtiyorlar. Türkiye’nin üzerine yapmaya hazırdılar ama Ankara’nın son yıllardaki yaklaşımı sebebiyle işin içine siyasi ihtilaflar girdiği için bu iş yürümüyor. İlerde olur mu? Olur, ama avantaj kapısı kapanmış olur.

Örneğin ben dünya finansına hükmeden Yahudilerin anavatanları olan İsrail’e bütçe sağlayamamasına çok şaşırmıştım. Ama Noble Enerji ve Delek bugün yatırımcı bulmaya çalışıyorlar ama bulamıyorlar. Büyük yatırımcılardan bir bölümü de Araplardan korkuyor, yani İsrail’de bunu yaparsak Araplar ne tepki verir, petrol anlaşmalarını bozarlar mı diye korkuyorlar. Bunun yanı sıra gazı ulaştırabilecekleri piyasayla anlaşma henüz yapılmamış.

Bunlara ek olarak bu işin olmazsa olmazı güvendir. Dolayısıyla İsrailli yetkililer Kıbrıs’ın malum durumuna güvenmiyorlar. Türkiye’ye de yeteri kadar güven yok. Demek istediğim siyasi söylemlerle tıkanırsa enerjinin önü, bu iş olmaz, yani ‘boru hattı geçecek olursa içinden Filistin kanı akacak’ tarzı söylemler Türkiye’nin enerji merkezi olmasının önündeki engellerden biridir. Bunun yanında her an vanayı kapatabilme gibi Türkiye’nin bir tavır takınması ticaretteki bu güvenin oluşmasını engeller çünkü enerji anlaşmaları 5-10 senelik değil, 25-30 senelik oluyor. Bakın Rusları ne kadar eleştirsek de Soğuk Savaş’ın en soğuk olduğu dönemde dahi Avrupa’ya gaz akışını durdurmadılar siyasi sebeplerden dolayı. Ukrayna olayı ayrı bir başlık altında incelenebilir. Onun için Türkiye’nin alması gereken ders gazı ve enerjiyi silahtan ziyade bir meta olarak görmek ve aramızda ne olursa olsun biz ticareti ayrı bir noktada tutmalıyız. Aksi takdirde güven oluşmaz.

The+Bosphorus+Energy+Club

Sayın Mehmet Öğütçü ve Sayın Taner Yıldız Bosphorus Energy Club’ta

 

Yani devlet aslında büyük bir şirket mantığıyla mı hareket etmelidir?

 

Şüphesiz. Güven uyandıramazsanız bu çok zor. Yani Türkiye kültür diplomasisiyle ticaretiyle yatırımıyla yumuşak güç olmalıdır, bu güçsüz olması anlamına gelmiyor. Global şirketler, iyi planlamalar vs. en berbat yönetiminde bile güç kazanılabilir. İşte bu şekilde olmayıp Türkiye pazılarını şişirdiği zaman karşı tarafta pazılarını şişiriyor ve ticaret olanaksız hale geliyor. Mesela İngiltere bugün yumuşak güç bakımından ABD’yi sollamış durumda, danışmanlığıyla, finans şirketleriyle vs. Bu demek değildir ki İngiltere güçsüz bir devlet. Herkesle konuşan, muhaliflerle de diktatörlerle de konuşan bir devlet. Bir düşman devleti yok. İşte Türkiye’nin bunu öğrenmesi gerekiyor. Uluslararası İlişkileri iyi öğrenmesi gerekiyor.

Özet olarak İsrail’in yaşadığı sorunların sebepleri yatırımcı bulamamak ve çıkaramamak. Eskiden İsrail’de iki grup vardı. Biri Türkiye ile ticari anlaşmaları destekleyen, diğeri eleştiren. Ama bugün böyle bir ortam yok. Hatta İsrailli bakan ile geçen görüşmem de kendisi bana iyi ki suyu Türkiye’den almıyoruz yoksa susuz kalırdık dedi. Bu aslında Türkiye açısından çok kötü bir izlenim. Çünkü o güveni verememişsin. Bu noktada gaz için Türkiye kapısı kapalı görünüyor.

Kıbrıs’ta da bu konu ilk önce enerji çözüm için bir araç olabilir mi diyerek umut yarattı. Ben hiç umutlanmamıştım mevcut şartlarda. Dünya’da zaten bunun örneği çok az. Umuluyor ama olmuyor. Kıbrıs’ta mevcut gerilim ile imkansıza yakın. Bunun yanında İsrail ile bu şekilde ilişkilerin devam etmesi de yolu tıkıyor. Mısır ile deseniz elçimiz bile yok. Böyle bir durumda adada barıştan bahsetmek çok zor. Yapılması gereken siyasi ihtilafları bir kenara bırakıp, özel sektörü öne çıkarmak lazım. Noble ile Delek’in önüne birkaç Türk firmasını çıkar. Bırak onlar müzakere etsin. Böylece bu işle siyasi ihtilafları ayırıyoruz izlenimi verirsin. Ancak bu şekilde Türkiye Doğu Akdeniz’de oyun kurucu olur. Türkiye ne yazık ki hep bu zamana kadar taşeronluk yaptı oyun kurucu olamadı. Bunu sağladığımız tek coğrafya Irak’ın Kürdistan bölgesi olduğu görünüyor ama Türkiye için bu yeterli değildir.

dogalgaz-boru-hatti-vana-ozbekistan-tackikistan-500x287

Öğütçü, her fırsatta Türkiye’nin enerji devleri yaratması gerektiğini belirtiyor.

 

Türkiye’nin enerji konusunda bölgedeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Azerbaycan’da biz fazla bir şey yapmadık, aldığımız pay yüzde ondu şimdi çok yüksek fiyatla TOTAL’ın payını aldık. Şah Deniz-2’de de %19’a çıktı payımız ancak çok para ödedik, başlangıçta ödenmesi gerekenden daha fazlasını ödedik. Kazakistan’da, Türkmenistan’da hemen hemen hiç  yoğuz. Anlaşmalar imzalanıyor ama o kadar değeri yok bu anlaşmaların maalesef.

Rusya’dan dünya kadar enerji alıyoruz. Ama bizim varlığımız Rusya’da çok az. Orada bir inşaat sektöründe öndeyiz. Onun haricinde çok bir iş yaptığımız yok.

Libya’da Kaddafi’nin devrilmesiyle birçok risk altına girdik, isyancılara gerektiğinde para gönderdik ama bugün karşılığında ne bir sahamız var petrol için ne başka bir şey. Fransa bu şekilde hareket etmedi mesela, bombalamaya katılmadan önce petrol anlaşmasını yaptı ona göre harekete geçti. Ama burada anlaşılması gereken uluslararası ilişkiler ideolojiyle olmuyor, burada düşünce okulu her zaman baskındır. Uluslararası İlişkiler menfaatler üzerine kuruludur.

Bu bağlamda, uluslararası dinamikleri iyi bilen kavgacı olmayan, iyi müzakereci olan bir Türkiye gerekiyor. Oyunu iyi oynayabilen bir Türkiye şarttır.

 

Sayın Öğütçü, petrolde %93, doğalgazda %98 dışa bağımlı bir ülkeyiz. Bunun için çeşitli çareler aranıyor ve her atılan boru hattı projesi zafer çığlıkları ile karşılanıyor her boru hattı projesi Türkiye’ye kazanç getirecek diye bir şart var mı? Aynı zamanda, bu projelerle çoğunlukla Rusya’ya bağımlılığımız var, yani doğalgaz olarak %54-55 civarında. Siz de buna karşıt olarak sürekli Türkiye’nin enerji devleri yaratması gerektiğinden bahsediyorsunuz.  Ancak bizim okulumuzdaki Necdet Pamir hocamız TPAO bu TANAP’ta hisselerini çoğaltmadan önce Türkiye’nin konsorsiyumda daha fazla yer edinmesi gerektiğini savunmuştu. Haziran’da da TPAO, BP’den sonra en büyük hissedar oldu, Fransızların hissesini alarak. Çoğu enerji uzmanı buna zafer çığlıkları ile yaklaştı. Ancak naçizane benim düşüncem bu tarz pipelinelar ne kadar çok uluslu çok şirketli olursa güvenilirliği o kadar artar. TPAO Fransızların etkisini sıfırlayarak bir hata yaptı diye düşünüyorum. Siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?

 

TANAP’a gelirsek, o şimdi Dünya’nın en büyük hat projesi 45 milyar dolar değerinde. Ancak her şey bitmiş değil. Anlaşmalar imzalandı ama hala riskler var. Çünkü önümüzdeki 5 yılda tamamlanacak bir proje bu.

TPAO Fransızların hissesini aldı vs.-ne kadar çok uluslararası şirket olursa güvenilirlik artıyor??

Her işte olduğu gibi işe ilk girenler her zaman çok kazanırlar. En çok para kazanılan iş, kurulup geliştirilen daha sonra satıp çıkılan iştir.

Şimdi TOTAL’in bir sermaye disiplinine gitmesi gerekiyordu. Bu yüzden hangi varlığımızı satarsak daha avantajlı olur diye düşündüler ve bu alana karar verdiler. Dolayısıyla biz zamanında daha ucuza girebilecekken, işin ortasında içine girdik, ve adamlar bizim üzerimizden karını elde etti. Biz de paramızı ödedik.

Ama dediğinize katılıyorum çünkü ne kadar çok uluslararası şirket olursa o kadar güvenilirlik ve sorumluluk paylaşımı artar. Şu anda Şah Deniz’de ve TANAP’ta başımıza gelebilecek en büyük felaket BP’nin çekilmesi olur. Öyle bir niyetleri yok şimdi ama Rusya’da ortaklıkları var. Ruslar bu işe sıcak bakmazlar, çıkacağız diyebilirler ya da Meksika Körfezi’ndeki olaydan dolayı büyük bir ceza alırlar ve satmayı düşünürler orası ayrı bir iş. Ancak bu çok zayıf bir ihtimal. Bir diğer risk ise uluslararası piyasalarda enerjiye yatırım gittikçe azalmaktadır. Fiyatların düşmesi şirketlerin bu sektörlere olan ilgisini azaltıyor. Bir diğer risk ise Avrupa’daki talebin azalma olasılığıdır. Bu bağlamda imzalanmış anlaşmalarını uygulamamak isteyebilirler. Bunun yanında başka riskler de sayılabilir. Mesela Rusya Gürcistan’da ilhak ettiği yerlerde boru hatlarına bir zarar verse bu sistem çöker. Doğrudan yapmayabilir bunu, isyancılar yapar, teröristler yapar, kazayla olmuş görüntüsü verilir vs. ama bir anda bütün projeyi yerle bir edebilir. Tüm bunlara rağmen proje oldukça iyi gidiyor. O yüzden şimdilik sıkıntı yok gibi. Bir de bu projelerle Azerilerle Katolik nikahı kıydık. İki ülke bir ulus söyleminin bu vesileyle fiiliyata dökülmesi gerekiyor. Çünkü Azeriler de Türkiye’deki en büyük yatırımcı olma yolundalar. 2017’ye kadar yaklaşık 17 milyar dolar yatırmış olacaklar, dolayısıyla en büyük yatırımcı olacaklar.

 

TPAO demişken, Sayın Taner Yıldız, Boğaziçi Enerji Kulübünde konuşurken TPAO’nun THY gibi yapısal bir değişikliğe gitmesi gerektiğini, kamu özel sektörle beraber halka açık, blok satış modelini tartışmaya ihtiyaç var demişti. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

TPAO mevcut haliyle enerji şampiyonu olmaktan çok uzak. Yani 80-100 varillik bir üretim yapıyorlar. 5000 kişinin çalıştığı bir şirkete yakışan durum değildir bu. Doğu Akdeniz’de ve Karadeniz’de beklenen başarı sağlanamadı, bu konuda da fazla başarılı değil.

TPAO’nun yapacağı iş yurtdışı yatırımlara gitmesidir. Çevre ülkelerde özellikle Irak Kürdistan’ında, İran’da, Rusya’da, Libya’da, Afrika ülkelerinde Türkiye’nin enerji şampiyonunun TPAO olması lazım. Yalnız mevcut yapısıyla yapması mümkün değil. Devlet memurları bu işi yapamaz. Ciddi bir KMC gibi Petro China gibi bir yapılanma içerisine gitmelidir.

Türkiye’deki elektrik şirketlerini, dağıtım şirketlerini vs. toplayın çarpın bir Malezya’daki Petronas kadar etmiyoruz. Yılda da 60 milyar dolar dışa ödüyoruz. Yapılması gereken TPAO’nun corporitizationı yani özelleştirilmesi değil, bir devlet kurumundan ziyade şirket gibi yönetilmesidir aynı Petro China’da olduğu gibi. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyelerinin getirildiği, kozmopolit bir yapıya sahip olacak, aynı zamanda bağımsız bir şekilde çalışacak. Yani başbakanın imzasıyla, enerji bakanının imzasıyla değil. Bunun tabi çeşitli yolları var. Şirketin hisselerinin halka açılması gibi vs. Model o kadar da önemli değil, önemli olan karar alınmasıdır. Taner Bey’in saptaması değişime ihityaç olduğudur. Bu doğru, buna biz de katılıyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin enerji şampiyonları çıkarması şarttır.

 

10897861_10204622542235442_751315154182731559_nBizim gibi gençlerin hedefleri arasında bir Mehmet Öğütçü olmak var, sizin tavsiyeleriniz bizler için çok değerli. Bizlere ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Az önce dediğim gibi Türkiye’nin enerji devleri yaratması gerekiyor. Böyle bir coğrafyada bize yakışan budur. Bu konuda en önemli eksiğimiz insan kaynağıdır. Bilkent Üniversitesi gibi okullardan birçok genç bize bu konular hakkında araştırmalarını iletiyorlar. Analizlerini sunuyorlar. Bu bizi mutlu ediyor. Ama yeterli değil çünkü bu gençlerin bir kulüp altında hareket etmemesi sistemde eksiklik doğuruyor. Aynı zamanda gençlere bu konuda şirketler de çok söz hakkı vermiyor. Burada yapılması gereken gençlerin kulüpler altında birleşerek hareket etmeleridir. Biz Bosphorus Energy Club olarak bunun altyapı çalışmalarını tamamlamayı düşünüyoruz.

 

Sayın Öğütçü’ye değerli vaktini bizlere ayırdığınız için ve bilgilerini, analizlerini ve tecrübelerini bizlerle paylaştığı için çok teşekkür ederim. Tüm içtenliğiyle sorularımızı yanıtladığı ve ufkumuzu farklı bir boyuta taşıdığı için kendisine minnettarım.

Leave a Reply