Fenerbahçe, rakiplerinden birinin puan kaybettiği diğeri ile de gelecek hafta randevusu olduğu bir dönemde Gençlerbirliği ‘ne 2-1 kaybederek şampiyonluk yarışında ağır yara aldı. Maçın ilk yarısında sahada yürüyerek oynadı. Haftada bir maç yapan bir takım için bu kondisyonsuzluk şaşırtıcı seviyedeydi. Maçın sonlarına doğru ancak hazırlık maçlarında görebileceğimiz bir pozisyon vardı ki o pozisyonda Gençlerbirliği kalecisi kendini yere bıraktığında, vakit geçmemesi için isyan eden bir oyuncu bile yoktu bu da takımın ne kadar isteksiz oynadığını kanıtlar nitelikteydi. Kondisyonsuzluğun yanına bir de oyuncuların isteksiz tavırları eklenince sahada yenilgiyi tam olarak hak etmiş bir takım görmüş olduk.
Bu sezon belki de Fenerbahçe’nin en büyük sorunu ne oynadığını bilememek. Bazı maçlarda Aykut Hoca döneminden kalma yoğun pasa dayalı futbol oynanmaya çalışılırken, bazı maçlarda Ersun Hoca döneminden kalma hızlı, baskılı, ofansif futbol oynanıyor. Dün ise bunlardan farklı olarak tamamen kanat akınları, ileriye şişirme ve ortalar üzerine kurulu bir futbol oynandı. Şampiyonluk mücadelesi veren büyük takımların genel olarak benimsediği bir futbol stili ve sistemi olur, bu sistemle sezonun büyük bir bölümünü geçirirler. Fenerbahçe’nin sistemi de yine belirsizlikler içerisinde. Kimi zaman 4-3-3 kimi zaman 4-2-3-1 düzeniyle oynayan Fenerbahçe’de futbolcular sistem yüzünden de uyumsuzluklar yaşıyorlar.
Takım içinde oyuncu seçimlerinde yaşanan adaletsizlik ve taktiksel hatalarda bu sezonun en büyük sıkıntılarından bir diğeri. Özellikle sert takımlara karşı oynanan maçlarda takımı hatalı kadrolarla sahaya süren İsmail Kartal, Gençlerbirliği maçında da Emre-Diego-M.Topal üçlüsüyle çok yumuşak bir orta saha oluşturdu ve bu da pahalıya patladı. Orta sahada kontrollü futboluyla bilinen Raul Meireles yedek beklerken, agresif ve baskılı futboluyla bilinen Emre maç boyu sahada yürüdü ve buna 90 dakika tahammül eden İsmail Kartal, Alper Potuk hamlesinde gecikip bir de Alper’i oyuna almak için bana göre çıkmaması gereken Diego’yu oyundan çıkararak takım üstünde adaletini sorgulatıp yanlış üstüne yanlış yaptı. Alper’i kanat oynatacaksa Emenike’yi, orta sahada oynatacaksa Emre’yi çıkarması gerekirken Diego’yu çıkarıp ofansif sistemi de tamamen bozdu. Alper’i yine kanada koyup Kuyt’ı oyun kurucu yaparak bize “kaos” halinde oynanacağını belgeledi. Ayrıca bu kadroda sağlıklı bir Alper’in takımın en önemli hücum silahlarından birisi olduğunu ve kesinlikle 11 başlaması gerektiğini de söylemeden edemeyeceğim.
Bir parantez de Volkan’a açmadan geçmeyeyim. Geçen hafta derbide yaptıklarını bu maçla tamamen silen Volkan, kendi deyimiyle “saçmaladı” diyebilirim. Dün yediği ikinci golde de bir arkadaşımın söylediği “Volkan Demirel’in kontrolünde gol olan toplar” literatürüne yeni bir soluk getirdi.
Bu sezonun en büyük sorununa değinmek gerekirse adı “Emenike”. Bir forvet düşünün, sezon boyu lig, kupa dahil oynadığı 26 maçta toplam 4 gol atıyor ve onlarca pozisyona girip kaçırıyor. Bir de bu oyuncuyu alırken 13 Milyon € ödendiği akıllara gelince çıldırmamak elde değil. Yıllar önce her maç hakaret edilen, itilip kakılan Güiza’nın bile sadece ligde 2 sezon boyunca her sezon 11’er gol attığı düşünüldüğünde Emenike her türlü eleştiriyi hak ediyor diye düşünüyorum. Bu kadar kötü bir performansa rağmen oyundan çıkınca küsüyor, düzeni bozuyor diye hala her maç ilk 11 başlayıp bir de 90 dakika boyunca oyunda kalıyorsa İsmail Kartal’ın kafasında “Aman Emenike oynasın tadımız kaçmasın” fikrinden başka bir şey olduğunu düşünmüyorum.