Düzgün bir şekilde kaydedilen penaltı vuruşlarının kurtarılması teorik olarak imkânsız olsa dahi, tarih bize kaleciler için bir mücadele şansının var olduğunu göstermektedir. Bir kalecinin her penaltı vuruşunu kurtarılabilir görmesini sağlayacak kadar etkili faktörlerin bulunması da bu mücadeleyi desteklemektedir. Penaltı vuruşu esnasında kalecinin yapacağı seçim; mental olarak hazır olmak ve vuruşu yapacak oyuncuyu okuyabilmek gibi pek çok ipucu, topu yakalama veya çelme şansını artırmaktadır.
Ancak penaltı kurtarışları için kullanılabilecek ipuçları yukarıda değinildiği gibi kolay görünse bile istatistikler penaltı kurtarışlarının sporda en zorlu işlerden biri olduğunu göstermektedir. Buna paralel olarak ESPN’s Sports Science’ın dünya kupaları ile ilgili analizlerinden birinde; kalecilerin %57 oranında penaltı vuruşunun yönünü tahmin edebildiği ancak atışların sadece %22’ sini kurtarabildikleri belirtilmiştir. Peki, penaltıları bu kadar zor yapan nedir? Cevabı ise kalenin yanıltıcı olabilecek derecedeki geniş boyutları, kalecinin reaksiyon gösterebileceği mevcut zamanın kısa oluşu ve psikolojik akıl oyunlarında bulmak mümkün. Bütün bu zorluklarla başa çıkma yolunda, günümüz futbolunda kaleciler için -istisnai olarak doğuştan yetenekli olanları bir kenara koyarsak- güzel haberler de mevcut tabii ki. Mesela Londra’da Brunel Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada, dünya yıldızı futbolcuların penaltı vuruşlarından önce 80 mili saniyeye kadar rakibin (kaleci) harekete geçmesini bekledikleri belirtilmiştir. Bu sayede vuruşu yapacak oyuncunun koşusundaki ufacık detaylar vuruşun hangi yönde yapılacağına dair kaleciye göstergeler vermektedir. Tabii bu noktada amatör ve profesyonel(uzman) ayrımını yapmak önemli olacaktır. Çünkü amatör kaleci, penaltı noktasından vurulduktan sonra topun gidişatına odaklanır, yani tepkisel bir harekete sahiptir. Ancak profesyonel olan için rakibinin vücut dili veya pozisyonu önemli bir göstergedir ki bu sayede oyuncunun nereye ve nasıl vuracağı konusunda önemli ipuçları yakalarlar. Daha az deneyimli ve proaktif yaklaşımlı bir kaleciye oranla, belli bir eğitim sonucu öğrenilen bu ipuçları ile yapılan tahmin işi; kaleciye saniyenin küçük bir miktarı kadar da olsa avantaj sağlar. Tabii ki bu tarz ipucu okumaların kalecileri hatasız veya kusursuz yaptığı söylenemez. Mesela üst köşeye sertçe vurulan mükemmel bir penaltının aynı etkinlikte kurtarılamama ihtimali de oldukça yüksektir.
Duruma bir de penaltı atışını kullanan oyuncu açısından bakacak olursak; deneyimli bir penaltı kullanıcısının karşısındaki deneyimli bir kaleciyi aldatmak için kendine özgü yöntemleri olacaktır (bkz. Panenka Penaltısı). Bu yöntemlere, son saniyede değiştirilen vücut açısıyla asıl hedefini saklamak veya tutuk bir şekilde koşarak topa vurmak da örnek gösterilebilir.
Yeniden kaleciye dönecek olursak; kalecinin nereye ve ne zaman bakması gerektiği detaylandırılması gereken bir mevzu aslında. Penaltı kullanacak oyuncunun, topla buluşmadan hemen önce ve vuruş esnasında iyice incelenmesi gereken iki pozisyonu vardır: bunlardan birincisi; gövdenin, kalçanın ve vuruş yapacak bacağın duruşu ( ki varsayımsal olarak topa vuruş yapacak ayağın açısı, topun izleyeceği yönü göstermelidir), diğeri ise topa vurmayan ayağın nasıl konumlandırıldığıdır.
Günümüzde bilim adamları, penaltı kullanan oyunculara ait belli başlı hareketleri okuma noktasında teknolojiden faydalanarak kalecilere çeşitli bilgiler vermektedir. Böylelikle oyuncunun vuruşunu hangi şekilde yapacağına dair daha doğru tahminler yapılabilmektedir. Kalecilere, bilgisayar aracılığıyla rakiplerinin penaltı esnasındaki hareketlerini izletip, bunlar üzerine çalışma fırsatı veren teknolojinin bu büyük yararı şöyle bir kenarda dursun, “eğer kaleci atış esnasında bir karar verdiyse, içgüdülerine uymalı” şeklinde benimsenen görüşler de vardır. West Bromwich Albion kulübünde 2011-2012 yıllarında kalecilik yapmış Ben Foster’ın “Penaltıları kurtarmak için anahtar; içgüdülerine güvenmektir.” şeklindeki sözleri bu görüşün yaygın olduğunu kanıtlar niteliktedir. Neyse ki; yaygın ve yer yer gelenekselleşmiş bu görüşlerin aksine, araştırmacılar devinimleri yakalayan teknoloji sayesinde kalecilerin penaltı vuruşlarına reaksiyon göstermek için daha fazla süreye sahip olacaklarına inanmaktadır. Bu da içgüdüleri takip etmektense, “en iyi oyuncu, yanıt vermeden önce en uzun süre bekleyendir.” fikrine doğru bir evrilmeyi öngörmektedir.
Aslında görünen o ki; teknoloji ile spordaki bu en zorlu iş dahi zamanla daha kolay bir görev olma yolunda gelişim kaydederken, şans da yerini sağlam bir beceri(deneyim) faktörüne bırakmaktadır.