Bu bir bilim-kurgu yazısıdır.
Bilimin, tarih boyunca genellikle insanlığın ilerlemesi için pozitif yönde adımlar atan en büyük unsur olduğuna şahit olmuşuzdur. Bilimin sayısız yararlarından burada örnek vermenin gereksiz olacağını düşünüyorum ki zaten ortada apaçık olan bir durumdan söz etmek anlamsız olacaktır. Burada asıl tartışmaya açmak istediğim sorun, bilimin gerçekten de göründüğü gibi neredeyse hep yararlı olup olmayacağıdır. Bilim-kurgunun yıllardır bize gösterdiği distopya modeli dünyalar ve senaryolar, bize bilimin belki de insanlığı en büyük katastrofuna götürebileceği ihtimalini aşıladı. Bu konuya bu yılın en çok beklenen iki büyük bilim-kurgu filminden örnekler vererek değinmek isterim: Avengers: Age of Ultron ve Jurassic World.
İlk olarak Avengers: Age of Ultron filmine bakalım. Konusu benim gibi tüm Marvel takipçilerinin öncülüğünü yapan tatlı üstadımız Stan Lee’nin yarattığı çizgi dünyasının gördüğü en büyük belalardan biri olan Ultron sorunsalı üzerinde odaklanmış. Bilmeyenler için Marvel Dünyası’nın gelişmiş teknolojisi, Homo Sapiens’in yerine geçebilecek düzeyde bilişsel kapasite sergileyebilen yapay zekâyı oluşturacak hale gelmiştir. Bu yapay zekâ teknolojisinin en üst düzey ürünü ise Ultron’dur: Bilim tarafından yaratılmış durdurulamaz bir cyborg. Marvel’in en kötü şöhretli adamları takımından olan Ultron, neredeyse tüm insanoğlunu dünya yüzeyinden silecek bir soykırıma başlar ve neredeyse de başarılı olur. Peki, benzerlerini Matrix ve X-Men’deki sentinellerle de gördüğümüz bu olay, yapay zekâ teknolojisinin elinden insanlığı ortadan kaldırmaya niyetli robotların çıkması, gerçekten de olası mı?
Kendi fikrimi söylemem gerekirse, bence bu olası. Evrim sürecinin en gelişmiş ürünü olan insan beyni, bilişsel zekâ, kavrayış, düşünme, mantıksal çıkarım ve konuşma gibi birçok üst düzey beyin fonksiyonunu hayata geçirebilecek hale gelmiştir. Bu sistem, basitçe elektrik sinyallerinin vücudumuz boyunca yayılmış büyük nöron ağı aracılığı ile taşınmasıyla çalışır ve tüm fonksiyonlarımızı kontrol eder. Birçok bilim insanı, aynı elektriksel ağın makine sistemlerinde üretilmesi, yapay bilinci yaratabileceğini savunmakta; birçoğu da öbür yandan ahlaki kararlar verebilen robotların, etik dışı olduğu ve insanlığın eriyişine neden olacağını öne atmakta. Günümüzde nanorobotlardan dünyanın en iyi satranç oyuncusunu yenebilmeye programlanan bilgisayara kadar bu alanda araştırmalar git gide önemini artırarak geliştirilmekte. Nöronların görevini karşılayabilecek elektrik devreleri, bu alandaki anahtar nokta olmuş durumda. Mesela, insan beyni, saniyede 10 quadrillion hesaplama yapabilirken, bu yıl üretilen süper bilgisayar Tianhe-2, saniye başına 33 quadrillion yapabilmekte. Örneğin, Junichi Takeno isimli bir bilim insanı Japonya’da bir aynadaki görüntü ile diğer görünütleri ayırt edebilme kapasitesine sahip olan bir robot bile üretmiştir. Günümüzde bu sorunsal, akademik makaleler olarak bile yayınlanmaktadır. Stephan Hawking ve Bill Gates gibi büyük isimler bile, gün gelip yapay zekânın (AI) evrilip insanlığın küresel katastrofu olabileceği endişesini sürekli dile getirmekte. Hatta güçlü yapay zekâ isimli, uygun bir şekilde programlanmış bir bilgisayarın doğru girdi ve çıktılar yoluyla insanınkiyle aynı aklın sahip olduğu duyuları ortaya çıkarabileceğini öne süren bir hipotez bile bilim dünyasının gündeminde. Gelecek enstitüleri gibi birçok kurum ve kuruluş, bu olayı o kadar ciddiye almakta ki robot haklarını bile gündeme getirmektedir. Öğrenme algoritmaları, günümüzde sürekli çalışılan bir alan hale gelmiştir ama bu algoritmaların robotlar tarafından kullanılıp düşünme yeteneklerinin bir üniteden diğerine hızlıca aktarılması ihtimali de bulunmakta. Homo sapiens’in küresel olarak katastrofa sürüklenmesi riskini en iyi Amerikalı yazar Eliezer Yudkowsky anlatmış: “Yapay zekâ, sizden nefret etmez ya da sizi sevmez ama sizin yapılmış olduğunun atomları, başka amaçlar için kullanabilir”. Konuya evrimsel olarak bakacak olursak da, iki gelişmiş zekâ düzeyine sahip canlı türünün ortak bir alanda yaşaması kaçınılmaz olarak doğal kaynaklar için birbirleriyle mücadele etmeleri ile sonlanacaktır, ta ki bir diğerinin nesli tükenene kadar. Bu durumda, yok olacak türün biz olacağımızı söyleyebilirim; çünkü kendi kapasitelerini aşamalı olarak geliştirebilen robotların yapacağı silahlar, insan yeteneğinin çok ilerisinde olacaktır. İnsan kılığına girip, insanoğlunu içeriden siyasi olarak yönetebilecek robotlar ihtimaline girmiyorum bile.
Her ne kadar robotların yönetimi ele geçirdiği distopik bir dünya ihtimali değişik olsa da bence bundan daha ilgi çekici olabilecek şey, genetiğin yarattığı insan hibridi yeni türlerin, insanlığın yerine geçebilme olasılığı. T-Rex’i, hepimiz için çocukluğundan beri bir yıldız yapmış olan Jurassic Park serisinin yeni filmi, bu yıl bu olasılığı tekrar gündeme getiriyor. Bu kez, filmdeki yeni odak noktamız Indominus Rex; birçok dinozor türünün ve insan zekâsının karışımı olan hibrid bir dinozor. Spekülasyonlar, genetik mühendisliği yoluyla üretilen Insomnious Rex’in, insanın bilişsel zekâsına sahip olmasından ötürü diğer dinozorları yöneterek insanları kırıp geçirdiği bir film izleyeceğimizi işaret etmekte. Filmin ilk aşama konseptlerine bakarsak da normalde planlanın direk dinozor-insan hibridi canlıların filme konacak olmasıymış.
Başta kanser, bağışıklık sistemi, yaşlanma ve kök hücre gibi alanlarda yapılan çalışmalarla hayatımızı kurtaran ve kendi bölümüm de olan genetik biliminin, gün gelip insanla çaprazlanmış yeni hayvan döllerinin, insanlığı doğal seçilim sürecinde saf dışı edeceği bir geleceği yaratması mümkün mü? Cevabım, yapay zekâ tehlikesi kadar mümkün olduğu. Günümüzde hali hazırda genetik araştırmalarla çapraz üreme yoluyla üretilmiş birçok hibrid canlı zaten bulunmakta, kimerik canlılar (Chimera). Bu canlılar, genel olarak iyi genlerinin ya da döllenmiş hücrelerinin birleştirilmesiyle daha fazla ürün verimi verebilecek döller oluşturabilecek, tarım ve hayvancılıkta kullanılan bitki ve hayvan türleridir. Ancak, günümüzde aynı teknolojiyle insan spermi-hayvan yumurtası ya da hayvan spermi-hayvan yumurtası döllenmesinin gerçekleştirilip parahuman denen insan-hayvan hibridlerinin üretilebilmesi ciddi bir tartışma konusu olmuştur. İlk stabil kimera, 2003’te Şangay’da insan-tavşan döllenmiş yumurtası olarak başarıyla üretilebilmiştir bile. Şu anlık bu araştırmalar, bilim etiği yoluyla ciddi bir şekilde yasaklanmış ve aksi araştırmalar için ağır cezaları bulunmaktadır. Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünyası’ndaki gibi gelişmiş bir genetik mühendisliğinin basitçe insanlığın kendi amacı için kullanacağı köle bir humanoid (insansı) tür yarattığı gelecek, bilim çevrelerince bile çok olası görülmekte. Ancak, işlerin kontrolden çıkarak insanlığın yok oluşuna götürebileceği de ayrı bir ihtimaldir. Doğa acımasızdır ve her zaman güçlü olan, kendi türünün devamı için zayıf olanın yok oluşuna sonuç verir. Dinozorlarınki gibi pençelerle silahlanmış, timsahlarınki gibi kansere yakalanmayan bir bünyeye sahip ya da su altında yaşayıp koloniler kurabilen insanınkiyle eş bir zekâya sahip yeni bir canlı türü, kolayca bizim yok oluşumuzu getirebilir. Belki de ilk kez, bilim bu konuda dinci çevreleri dinlemeli ve bu konudaki araştırmaları durdurmalı, ne dersiniz?
Kalender Kılıç
Uzun ince bir yolda ettiğini bulacak bir insanlığa doğru evriliyoruz. Kurban bayramlarında canlı canlı tosunun ayağını kesen insan içimizden biri değil mi! Etme bulma dünyası. Bu vahşete dutarsız kalan bizler de insan değil miyiz? Bir zehirli akrep, yapay zeka olsun diyelim! Bazen soktuğu insanı öldürüyor. Buna biraz. daha akıl yükleyelim al sana felaket! Tüm alanı işgal ettiğimizi sanıyoruz. Biz de zeka alanın içinde değilmiyiz! Bütünsel üst zeka içinde alt bir zeka grubuyuz. O zaman bizim tohumladığımız bir zeka var olanını doğa ele alıpta daha üstün zekaya ivmeleyemez mi? Bu mümkün ve öyle olacak, tosunlar katilini bulup cezasını verecek! Kaçamayız yaptığımız katliamlardan! Bir an önce af dilemeliyiz!