[box_dark]1926/27- Türk- Rus İlişkilerinde İlerleme ve Yalnızlık[/box_dark]
Sovyetler Birliği, Milletler Cemiyeti’ni, kendisini dışlayarak olası bir savaşta ülkeleri birleştirecek bir araç olarak görüyordu. İşte bu nedenle arasının iyi olduğu Türkiye’nin de Milletler Cemiyeti’ne katılmasını istemiyordu. Musul meselesi ile gerginleşen Türk- İngiliz ilişkisi, İngiltere’nin Türkiye’yi Milletler Cemiyeti’ne dâhil etmek için yaptığı baskılarla birleşince, önemli bir sonuç doğurarak Türk- Sovyet ilişkilerini güçlendiriyordu. Tarihin tozlu sayfalarının her birine ilmek ilmek işlenmiş Türk-Rus karşıtlığı, bu sefer bir dostluğa doğru ilerliyordu. Türkiye bu ikili ilişkilerden en olumlu sonucu çıkarmak adına attığı adımlara 1926 tarihinde başlıyor ve 1926 Kasım’ında dışişleri bakanlarının görüşmesinde Türkiye’nin Milletler Cemiyeti üyeliği, İtalya tehdidi gibi konular ele alınıyordu. Önemli bir siyasi manevra kullanılarak Milletler Cemiyeti’nin veto edeceğine kesin gözüyle bakılan daimi üyelik talep ediliyordu. Böylelikle ya Cemiyet’in daimi üyesi olunarak Batı bloğuna bağlanılacak ya da Rusya kozu elde tutularak siyasi manevra kabiliyeti artırılacaktı.
1926 yılı Türk Dış Politikası’nda atılan bu adımlar, Sovyetler Birliği ile Türkiye’yi baş başa bırakıyordu ve bu iki dev millet ticaret antlaşmaları yaparak ve ülkelerindeki ticaret hacimlerini genişleterek siyasi ortamdaki ortaklığı ticarete döküyordu. Ülkeler birbirleriyle yetinebilir duruma geliyorlarsa da Türkiye hep Sovyetler Birliği’nin olası amaçlarından çekiniyordu. (İleride 2. Dünya Savaşı’na girmeden önce Müttefik Devletler Cephesi’ne kabul ettirdiği Sovyetler Birliği ile hiçbir durumda karşı karşıya gelinmeyeceği taahhüdü ile de görülecekti.) Tarih boyu çıkar çatışmaları yüzünden sürekli savaşmış bu iki ülkenin dost olmasına imkân da verilemiyordu zaten. Churchill’in İngiltere için kullandığı ifadeler 2. Dünya Savaşı öncesi bulanık Dünya siyasetinin her devletini yansıtıyordu: “İngiltere’nin dostu ya da düşmanı yoktur, çıkarları vardır.” Çıkarları belli bir süreliğine uyuşan bu iki Karadeniz ülkesi de şimdilik dost görünüyordu.
[box_dark]1928- Altın Yıllarda Batı Tercihi[/box_dark]
Şubat 1926’da Türkiye’den ithal edilen mallara Sovyetler Birliği’nin bazı tahditler koyması ve Mayıs ayında Odessa limanında Türk mallarına giriş izni vermemesi üzerine ihracat neredeyse yarı yarıya düşüyor, %13.1’den 6.2’ye kadar geriliyordu. (TÜİK, 2012) (Gönlübol, Sar 78-9) Mart 1927’de yeniden ilişkileri düzeltmek adına iki devlet arasında Ticaret ve Seyrisefain Antlaşması imzalanıyordu. Bu antlaşma iki devletin birbirine hesap vermeden başka devletlerle ticaret yapmasını engelliyor, Batum limanını Türk gemilerine açıyordu. 1927 yılının Türkiye dış siyasetinde hem Sovyetler Birliği ile arayı sıkı tutmak hem de Batı Bloğu’ndan kopmamak amacına doğru bir güzergah izleniyordu.
İlişkilerde gümüş yıllara girilmişken Dünya siyasetinin altın yılları başlıyordu. İleride tarihçilerin altın yıllar olarak nitelendireceği iki savaş arası dönem Briand- Kellogg Paktı ile başlıyordu. Bu iki devlet beraber Briand-Kellogg Paktı’na davet ediliyor ve aynı hafta, savaşı yasadışı kabul eden bu pakt kabul ediliyordu. Dönemin dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras, Briand-Kellogg Paktı’nı TBMM’de şöyle izah ediyordu: “Kellogg Paktı’nın biran evvel Şarki Avrupa’da mer’iyete geçmesi için komşumuz ve dostumuz Sovyet Hükümeti tarafından yapılan bir teşebbüs üzerine muhtelif alakadar hükümetler meyanında Türkiye’nin de iştirak ettiği bir paktır.”
Briand Kellogg Paktı ile birlikte Türkiye, Sovyetler Birliği ile baş başa kaldığı dış siyasetten sıyrılarak Batı bloğu olarak tasvir edilen Batı Avrupa devletleriyle ilişkilerini ilerletiyordu. Sovyetler Birliği’nin dış siyasetinde çıkarlarını bozan bu durum karşısında saldırgan tutumunu bir kez daha siyaset sahnesi çıkarıyordu. Ancak tarih boyunca sayısız defa savaşmış bu iki büyük milletin bir dost olmasını beklemek ne kadar mümkün değilse, Türkiye’nin Batı bloğundan uzaklaşan bir politika izlemesi de o kadar mümkün olmuyordu. Osmanlı’nın duraklama dönemlerinden bu yana batı ile yakın ilişkilerde olan Türk milleti, siyasi yalnızlığı tekrar yaşamayı kabullenemez durumdaydı. Öyle ki dış siyasetinde bağımsızlığı ve barışı destekleyen mavi boncuk dağıtan bir çizgiyi koruma amacındaydı. Komşunun altın gününe geç de olsa katılan Türkiye, ileride gelecek Missouri zırhlısı ile Sovyetlere gövde gösterisi yapacak ve Batı bloğunda yerini koruyarak, Soğuk Savaş döneminde önemli roller üstlenecekti.
KAYNAKÇA
Gürün, K. (1991). Türk-Sovyet İlişkileri (s. 118). Ankara.
Gönlübol, G., Sar, C. (2013). Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938)(s.78-9). Ankara.
TÜİK. (2012). İstatistik Göstergeler 1923-2011. Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası.