Sanayi Devrimi sonrası gerçekleşen finansal anlamda en büyük atılımlardan bir tanesi de bankaların kurumsallaşması oldu. Bankacılık faaliyetlerinin kökenine bakıldığında, Ortaçağ’a kadar iniyoruz. Bankacılık faaliyetinin, mal sahibi kimsenin seyahat esnasında mal varlığını dini görevlilere emanet etmesi ile başlandığı kabul edilir. Yani bankacılık bir zamanlar sadece “kasa” görevi görmekten ibaretti. Banka, görev tanımı itibari ile şahıslara ve kurum/kuruluşlara kredi temin edebilen, kambiyo (değerli belgelerin değiştirilme işlemi) yapılabilen, ticari ve finansal aksiyonlarda bulunabilen bir kuruluştan ibarettir.
Bankaların asıl faaliyeti, finansal sektörde yer alan ve parasını ödünç vermek isteyen ile para ödünç almak isteyen arasındaki iletişimi kurmaktır. Dünya’daki en yüksek ticaret hacimli banka ki 2014 yılında 82 milyar dolar kâr eden Amerikan Merkez Bankası (FED)’dır. FED, 1913 yılında kurulup Wasington D.C merkezlidir. Başkanı, Yale doktoralı Janet Yellen’dır. FED’in, Janet Yellen dışında yönetim kadrosunda 7 kişi daha bulunmaktadır ve haftada en az bir kere halka açık bir şekilde toplantı yaparlar. FED, ülkemizdeki TCMB’de de olduğu gibi para arzını yönetir ve para basma yetkisine sahiptir.
ABD kongresi, FED için 3 ana ilke belirlemiştir. Maksimum istihdamı sağlamak için gerekli olan aksiyonları yapar, fiyat istikrarı yani enflasyonu kontrol eder ve uzun vadeli faiz oranlarını kontol eder. FED, ülke içindeki maksimum istihdamı sağlamak amacı ile faiz indirimi yapar çünkü düşük faizi fark eden yatırımcılar ve girişimciler düşük faizi fırsat olarak değerlendirip ilk iş olarak bankaya gider ve bankacılık faaliyetinin özü olan borç vermek isteyenin parasını borçlanırlar yani kredi çeker. Elindeki miktar ile yatırımda bulunur ve gerek hizmet, tarım ve sanayi sektöründe üretime başlar. Bu durumun devamında işsizlik oranı azalır. İç piyasada durum böyle şekillenir.
Peki, zaman zaman haberlerde görürüz. Büyük büyük harflerle başlık atarlar; FED faiz artırımı yapacağını açıkladı! Bu ne anlama gelir? FED, faiz oranlarını artırdığı vakit, piyasadan sermaye çıkışı/çekimi yaşanır bunun nedeni yatırımcı, parasını bankaya faize verdiği zaman yüksek faiz dolayısıyla kazancının daha yüksek olmasını bekler. Bu durumda, piyasada sermaye çıkışı olduğu için piyasadaki dolar miktarı azalır ve iktisadın en temel kuralı devreye girer; az olan şey değerlidir. Dolar, Türk Lirası karşısında değer kazanır yani yükselir. Bu durum her ne kadar olumsuz gibi gözükse de bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti açısından olumludur. Olayın seyri şöyle gerçekleşir: Yabancı ülkeler, Türkiye Cumhuriyeti’nden daha çok mal veya hizmet satın alma talebi eğilimde olurlar yani ülkenin ihracatı artar çünkü yabancı ülkeler önceden aldıkları malı veya hizmeti daha ucuza edinirler. Eskiye oranla Türk Lirası, dolar karşısında değersizleşmiştir. Bu durum ise ihracat arttıkça, 443 189 milyon TL (2015 ilk çeyrek) olan GSYH (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla) da artar çünkü T.C sınırları içerisindeki mal ve hizmet üreticileri pazarın genişlediğini, talebin yükseldiğini analiz eder. Bir mal satılmak için üretilir zihniyeti ile hareket edilir, daha çok mal veya hizmet üretme eğilimine sahip olurlar. Mal ve hizmet üretmek için de insan gücüne ihtiyaç duydukları için istihdam artar.
Özetlemek gerekirse, Dünyada sözü geçen ve ekonomik kaynağı sağlam olan FED, bizim ülkemiz üzerinde olduğu gibi Dünya’nın diğer ülkelerinde de büyük bir etkiye sahiptir. Değil faiz oranı arttığında veya azaldığında, herhangi bir haber çıksa dahi kur dengeleri hemen değişir ve piyasa dalgalanması artar. FED, ülke içinde istihdamı artırmak için faiz azaltır fakat bu durum A.B.D dışındaki ülkelerde istihdamın azalmasına yol açar.