Henüz başlamadan belirtmekte fayda var ki burada kullandığım “filistinizm” kavramı Schopenhauer’un kullandığı “philistinizm” kavramının yanında aslında içine düştüğümüz durumu somutlaştırmak adına “Palestineizm” olarak da okunmalıdır. Gerçi çok kafa yormayın gerek yok, nitekim çok uzatmayacağım.

 

Filistin’i seviyorsunuz değil mi?

-‘Elhamdülillah’ seviyoruz.

Devrim?

-Olacak o da İnşallah.

 

İnşallah paşam, inşallah o da olur.

 

Normalde oturur uzun uzun problemi ortaya koyar, konuyu açıklamaya çalışır sonra da kimi zaman çözüm önerileri sunma gayretine girişirdim ancak kısacık bir diyalog ile hem konuyu hem de vahametini ortaya koymayı yeğliyorum. Nitekim her şeyi ayan beyan açıklıyor.

 

İçinde bulunduğumuz durum çok da farklı değil kardeşler. Schopenhauer’un kullandığı şekli ile gündelik sıradanlığın ötesine geçemeyen düşünce hayatlarına sahip olmaya başlıyoruz birer birer. Bayağılaşmaktan keyif alıp, aklımızı iradi olarak değil otomatik programlanmış olarak kullanıyoruz. Başta şahsıma olmak üzere hepimize hayırlı uğurlu olsun! Dini bu kadar kolay yaşayacak kadar ne yaşadık bilmiyorum ama bayağılaşan ve törpülenmiş ideler bizi aydınlığa götürmüyor be abicim.

 

Kabuklarından ha sıyrıldı ha sıyrılacak diye beklediğimiz gençlerimiz de aksine beyinlerini ve iradelerini de kabuklarına çektiler dinlendiriyorlar. Kimileri (tahsilli olanları) İslamcı muhalif aydınlarımız oluverdiler. Sorunların teşhisinde kimse ellerine su dökemez, döktürmem de zaten. Ama gel gelelim, “Üstad çözüm ne?” deyiverince sen o zaman gör şenliği. Ya susuyorlar ya da afili sözlerle mealen ”Müslümanlar yönetimde söz sahibi olmasın, öz yurdunda parya olarak kalsın” diyorlar.

 

Yenilgi öylesine içlerine işlemiş ki emir sahiplerini düzeltmek ve değiştirmek yerine tüm Müslümanları hendeğe atmanın bir yol olduğunu zannediyorlar. Büyük çoğunluğunda idare, iktisat, hukuk görüşü yok. Devlet düşüncesi ise devlete bela okuma merhalesinde. Tamam da önerdiğin toplumsal sözleşme türü ne? Şiir de olsa söyle, dinlerim diyorum, cevap yine yok. Hocam bir hal çare nasıl değişecek bu düzen diye soruyorsun, devrim diyor hüzzam bir tonda… Ama bitmek bilmez devrim haykırışları Suriye’de hitama uğruyor mesela. Çünkü savaşın gerçekliği ya referans aldığı İran romantizmine ihaneti gerektiriyor ya da havsalasında kurguladığı formüle uymuyor, uymayacak da. Çünkü Ortadoğu’yu tanımıyor, kitaplardan öğrendi. Belki de oraya dair tek fikri sınırların cetvelle çizildiği. Çünkü kan tutuyor bu beyzadeyi… Çünkü… Ve bir daha çünkü… Hani devrimi çağırıyordun büyük mütefekkir?

 

Hülasası diyeceğim o ki devrim hikayeleri, Müslümanlara Amişler gibi yaşamalarını salık veren romantik kurgular ve makul bir öneri içermeyen içi boş eleştiriler toplumda bir karşılık bulmuyor, bulmayacak.

 

Sevgili abilerim, ablalarım, pek aziz kardeşlerim. Yapıcı değil bilakis yıkıcı eleştiriler ortaya koyun, buna bir lafım yok fakat zeka nimetinin parlak ürünü yüksek taşlamalarınız edebi lezzetten başka bir şey sunmuyorsa sizce de bir arıza yok mu? Kendinize bir iyilik yapın lanet okumaya ayırdığınız vaktin beşte birin insanların gönlünü fethetmeye aday ciddi projeler tasarlamaya harcayın. Bunu yapmaya mecaliniz yoksa hiç olmazsa kendinize bir iyilik yapın dışarı çıkın, demli bir çay söyleyip etrafı izleyin. Etrafınızda dönüp biten olayların biraz olsun yüzünüzü güldürmesi için dünyaya bir şans tanıyın. Dilerseniz evinize döndükten sonra tableti açıp depresyona kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

 

Olur da bir zelzele olursa, büyük bir tufan falan koparsa da Nuh’un gemisi kalktı ama az ilerde Titanik var ona binebilirsiniz, o sizi yakında indirir.

 

Leave a Reply