Sporda saldırganlık(aggression) mevzusuna dair toplumsal olarak bir duygu karmaşasına sahip gibi görünüyoruz. Bir yandan sporun, sadece agresif davranışların tolere edildiği değil, bilfiil bunların desteklenip keyfinin yaşandığı bir ortam olduğu ifade edilirken, diğer bir tarafta saha içi veya dışı sporda holiganizme karşı sert bir halk tutumu da mevcuttur. Bu çelişkili durumu, takımımızı desteklerken tezahüratlarımızı süsleyen “Saldır …!” ifadesini gayet normal bir şekilde kullanırken bir yandan da sporda her türlü şiddete karşı çıkan “bilinçli taraftar” edamızda, kolaylıkla gözlemleyebiliriz. Bizleri bu duygu karmaşasına iten neden; farklı durumlarda saldırganlığı (agresiflik)farklı biçimde algılama eğilimimizdir. Bu noktada, agresifliği tanımlamanın en kolay yolu aslında onun ne olmadığını söylemekten geçiyor. Öncelikle agresiflik bir rekabetçilik(rekabet gücü) veya öfke değildir. Zira rekabetçilik bir “tutum(attitude)”dur, öfke ise bir duygu. Öfke ve rekabetçilik birlikte agresifliğe katkıda bulunabilirler iken, agresiflik kendi başına bir “davranış”tır.
Sporda saldırganlık, performans üzerinde hem negatif hem de pozitif(!) etkilere sahip bir davranıştır. Saldırgan davranış, bilimsel olarak, başka bir insana zarar verme niyetiyle uygulanan her türlü davranış olarak tanımlanmıştır. Pek çok insan saldırganlığı negatif bir psikolojik karakteristik olarak görmüş, ancak bazı spor psikologları agresif davranışların performansı artırabileceği üzerinde anlaşmışlardır. Psikologların üzerinde fikir birliği ettiği bu tarz bir davranış biçimi “girişken(assertive) davranış” olarak adlandırılmıştır. Bu davranış biçiminin öngördüğü sporcu, yüksek bir gerilimde sporun kuralları içerisinde oyununu sürdürecek, ama rakibine zarar verme niyetinde olmayacaktır. Bu görüşten farklı olarak yapılan bir psikolojik çalışmada ise agresiflik “düşmanca saldırganlık” ve “araçsal saldırganlık” olarak iki kategoriye ayrılmıştır. Düşmanca saldırganlıkta asıl amaç rakibe bir zarar verme veya onu sakatlamaktır. Araçsal saldırganlık ise asıl niyet agresifliği kullanarak amaca ulaşmaktır. Örneğin; bir rugby oyuncusu saldırganlığını kullanarak topu kazanmak için rakibiyle mücadele eder. Oyuncu burada saldırganlığı rakibine zarar vermek amacıyla değil topu geri alma amacıyla kullanır. Yüksek seviye sporlarda görülen saldırganlık üzerine yapılan bir çalışmada ise deneyimli sporcuların daha çok araçsal saldırganlığı kullandıkları, düşmanca saldırganlığa ise daha az sıklıkla başvurdukları ortaya konulmuştur. Ayrıca, deneyimli sporcuların otokontrol (Self-control) kullanmaları saldırganlıkları konusunda kendilerine yardımcı olmuştur.
Peki, öyleyse bu saldırgan davranışlar nereden geliyor şeklinde bir soru da sorulabilir. Bu noktada çeşitli bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu farklı teori ve modeller bizleri fikir sahibi yapacaktır. Engellenme-saldırganlık Teorisine (Frustration-Aggression Theory) göre saldırganlık hedef tıkanıklığından(amaca ulaşamamaktan) kaynaklanan engellenmeden dolayı ortaya çıkar. Ancak bu teori, oyuncu amacına her ulaşamadığında, bunun saldırganlığa neden olacağını belirtir. Herhangi bir iç güdümlü ya da dış kaynaklı faktörü göz önünde bulundurmaz. Diğer bir yandan, Anderson ve Bushman(2002)’ın Genel Saldırganlık Modelinde (Genereal Aggression Model), durumsal ve kişisel faktörlerin bireyin saldırganca davranmasında önemli bir rol oynadığı belirtilmiştir. Bu sayede, sporcuların kişiliği onların hangi belirli durumlarda agresif olup olmadıklarına karar verme noktasında katkı sağlayacaktır. Bu model ise sosyal olarak öğrenilen ipuçlarını göz önüne alır ve böylece eğer sporcuya belirli durumlarda agresif olmaması öğretiliyorsa, oyuncu da bunu öğrenip saldırganlığı kullanmayacaktır.
Buraya kadar belirttiğim üzere agresif davranışlar çeşitli kaynaklardan gelmektedir ve bu kaynakların nereden türetildiğini anlamak da bir o kadar önemlidir. Spor için stres etkenleri, agresifliğe ve performansta düşüşe neden olacak amacına ulaşamamışlık hissine neyin sebep olduğunu anlamamızı sağlar. Bir sporcu, kariyerinde, pek çok stres etkeniyle mücadele etmek zorunda olacağı yüksek baskılı durumlarla karşılaşır. Bunlar üzüntü endişe gibi kişisel etkenler olabileceği gibi takıma bağlı durumsal stres etkenleri de olabilir. Sporda stres faktörüne dair araştırmaların pek çoğu golf ve artistik patinaj üzerinde yapılmasına rağmen, sınırlı araştırmaya konu olmuş takım sporlarındaki stres etkenlerini tespit etmek de önemli olacaktır. Buna göre yapılan bir çalışmanın sonucu stresin performans üzerinde negatif bir etkiye sahip olduğunu ve hatta sakatlanma olasılığını bile artırdığını göstermektedir. Avustralyalı futbolcuların deneyimlediği farklı stres etkenleri üzerinde yapılan diğer bir çalışma ise oyuncuları etkileyen stres kaynaklarının; performansı ortaya koyarken daimi bir baskı ile karşılaşmak, yetersiz form durumu ve yüksek beklentiler olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca oyuncular spor ve bunun dışında yerine getirmeleri gereken yükümlülükler arasında denge kurmakta zorlandıklarını belirtmişlerdir. Bu araştırma, psikologlar için bu tarz stres etkenleriyle mücadele etme konusunda oyunculara yardım etmenin ne kadar önemli olduğunu kanıtlamaktadır.
Elit sporda irdelenen temel stres türü ise örgütsel(organizasyonel) strestir. Bunu işe bağlı sosyal ve psikolojik bir stres olarak tanımlayabiliriz. Bu stres türü üzerine yapılan çalışmalar dört temel stres sorununu öne çıkarmıştır. Bunlar; kişisel, çevresel, takım ve liderlik ile ilgili stres etkenleridir. Takım içinde strese sebep olacak en büyük faktör sporcular arasındaki gerilimdir. Son günlerde spor medyasında genişçe yer bulan Trabzonspor takımı futbolcuları Erkan Zengin ve Mehmet Ekici arasındaki kavga bu tarz bir stres etkeninin en güncel örneklerinden biridir. Bunun yanı sıra antrenör ve oyuncu arasındaki gerilimler de stres etkenine katkıda buluna büyük bir faktördür. Böyle bir durumda çok kuralcı bir antrenörlük veya negatif bir geri bildirim(feedback) oyuncunun performansını veya agresif davranışlarda bulunma durumunu farklı yönde etkileyecektir.
Stres ile başa çıkmaya çalışarak stres-kökenli agresif davranışları azaltmanın yanı sıra farklı stratejiler de mevcuttur. Profesyonel spor disiplini içerisinde yer alan yazılı kurallar ışığında saha içi veya dışı sporcunun agresif davranışlarını cezalandırmak (kırmızı kart, belirli süreler içinde spordan men etme, vb.), bireysel olarak sporcu ve atrenör( veya takım psikologu) arasında yapılacak psikolojik bir kontrat (agresif davranışların sergilenmeyeceği veya varsa ortadan kaldırılacağına dair oyuncuyu yazılı bir şekilde yükümlülük altında bırakmak) ve öfke yönetim grupları(agresif davranışlara neden olan öfkenin keşfedilip, bununla başa çıkma yollarına dair grup terapileri) agresif davranışların gelişmesine engel olmada uygulanabilir diğer stratejilerdir.
Kaynaklar:
- http://people.stfx.ca/x2008/x2008mzz/Difference%20in%20Sport%20agression,%20life%20agression%20among%20contact%20sport%20athletes.pdf
- http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S187704281101874X
- http://www.ingentaconnect.com/content/routledg/uasp/2002/00000014/00000001/art00001
- http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3761721/
- http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/8278672