Şşş! Yayın Yasağı Var Sonra Konuşalım!

Yaşasın Ak Parti istikrarı!

Her sabah bir felaket çığlığıyla uyanıyoruz, birbirimize “Yaşıyor musun?” mesajları atıyoruz. Terörün her türlüsü ile a(97)istikrarlı bir şekilde karşılaşıyoruz. Ölmediğimiz her gün kendimizi şanslı hissediyoruz. Bizi ölüme bu kadar yakınlaştıran, adeta korkularımızla her gün yüzleştiren 64. hükümetimize minnettarız. Hükümetin yanı sıra, her terör olayında hükümeti koruma adına devreye girip, haberleşme özgürlüğümüzü elimizden almak amacıyla yapılan yayın yasakları için de emeği geçen herkese çok teşekkürler!

Yayın yasağı arşivimize bir göz atmak gerekirse;

28 Aralık 2011 Uludere Katliamı’nda 34 kişi öldü. Siyasi sorumlulardan istifa eden olmadı. Yayın yasağı getirildi.

11 Mayıs 2013 Reyhanlı Katliamı’nda ilçede yaşayan 54 kişi öldü. Siyasi sorumlulardan istifa eden olmadı. Yayın yasağı getirildi.

13 Mayıs 2014 Soma Katliamı’nda 301 maden işçisi öldü. Siyasi sorumlulardan istifa eden olmadı. Yayın yasağı getirildi.

5 Haziran 2015 Diyarbakır Katliamı’nda 5 kişi öldü, 400’den fazla kişi yaralandı.  Siyasi sorumlulardan istifa eden olmadı. Yayın yasağı getirildi.

20 Temmuz 2015 Suruç Katliamı’nda 33 kişi öldü. Siyasi sorumlulardan istifa eden olmadı. Yayın yasağı getirildi.

10 Ekim 2015 Ankara Katliamı’nda 100 kişi öldü. Siyasi sorumlulardan istifa eden olmadı. Yayın yasağı geldi.

12 Ocak 2016 Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleşen intihar saldırısında 10 kişi yaşamını yitirdi, 15 kişi yaralandı. Siyasi sorumlulardan istifa eden olmadı. Patlamanın üzerinden sadece bir saat geçmişken yayın yasağı getirildi.”

Her katliamın sonucunda bu katliamı yapanlar ile değil bir yayın yasağı ile karşılaştık. Peki bu yayın yasakları ne amaçla veriliyor? Konuşamadığımız konular bizi terörden uzak tutup koruyacak mı?

Elbette herkes istediğini düşünmekte özgürdür. Çünkü bu ülkede düşünce özgürlüğü vardır. Peki düşünce özgürlüğü nedir? Kişinin kendi kendine istediği gibi düşünmesinin serbest olması değildir, “ifade özgürlüğüdür.” Yani düşündüklerini belirtmesi, başkalarıyla etkileşim haline girmesi, haberleşme özgürlüğüdür. Kişinin düşünebilmesi için “düşüncesini” oluşturacak olaylar hakkında bilgi edinebilmesi, araştırabilmesi gerekir. Dolayısıyla yayın yasakları düşünce özgürlüğümüzün en büyük düşmanıdır. Yayın özgürlüğü bir ülkenin gelişmiş olup olmaması ile yakından ilgilidir. Aynı zamanda devleti kontrol eden, halkı aydınlatan bir koruyucu mekanizmadır. Yayın yasağı ise ne kadar süre için verildiği belirlenmeyen, bu karara karşı hangi itiraz makamlarına başvurulabileceği belirtilmeyen belirsiz bir koruma tedbiridir. Bu belirsiz koruma tedbiriyle anayasal haklarımızın ihlali söz konusudur.

Anayasa’nın 27 ve 28nci hükmü; basının hür olup sansüre tabi tutulamayacağını ve bunun bir sonucu olarak da olaylar hakkında yayın yasağı konulamayacağını kural olarak belirtmekte, daha sonra da bu hürriyetlere ilgili maddelerde belirtilen gerekçelerle bir takım sınırlamalar getirilebileceğini ancak bu sınırlamaların mutlaka kanunla yapılması gereğini ifade etmektedir. Anayasa’nın 28.maddesiyle koruma altına altınan basın özgürlüğü, “Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.” ifadesi ile korunmaktadır. Bizde ise devlet basın özgürlüğümüzü garanti altına alacak tedbirler değil her gün bir yayın yasağı ile karşımıza çıkıyor. Özellikle katliamlardan sonra “eleştirme” haklarımızın bile yasak olarak belirtilmesi Anayasaya ve Basın Kanunumuza aykırı bir yaptırımdır.

Özetle, ülkemizde yayın yasağı altında anayasal güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerimizden “düşünme,eleştirme ve haberleşme özgürlüğümüzün” ihlali söz konudur.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi “Türkiye’ de düşünce özgürlüğü var, emniyettesiniz.”

Düşündüklerimizi söyledik, emniyetteyiz.

 

 

http://siyasihaber2.org/7-katliam-542-olum-sifir-istifa-hep-yayin-yasagi-katil-kim

 

 

Leave a Reply