Ankara… Modern Türkiye’nin genç başkenti. Ya da Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden İsviçreli Ernest Mamboury’nin dediği üzere, büyük bir dehanın fikirleri üzerinde yükselen ve halkının desteğiyle büyüyen bir kent.
Ankara, tarih boyunca birçok devlet tarafından idare ve imar edilse de en büyük inşa faaliyetlerini Cumhuriyet’in ilanından sonra yaşamıştır. Bu süreçte Ulus ve Kale civarına sıkışan kent Janssen planı ile şehrin batısına, Yeni Şehir adıyla bugünkü Kızılay tarafına doğru büyümeye başlamıştır.
Çok kısa sürede devasa yapıların göğe yükseldiği Ankara’da diğer semtlerden kendisini ayıran Çankaya; genç Cumhuriyet’in yönetim merkezi olmuş, bakanlıklar ve büyükelçilikler gibi birçok devlet kurumunu da gözetmiştir. Bu binaların yanında Çankaya’da 1986 senesinde şehrin en önemli sembollerinden biri olacak bir yapının inşaatı başlar.
Botanik Parkı’nın hemen yukarısında, Çankaya Köşkü’ne komşu olan ve panoramik bir Ankara görüntüsü sunan bir noktada Amerikan Subay Kulübü bulunmaktadır. Amerika ve Türkiye ilişkilerinin önemli nişanelerinden biri olan bu kulüp 1986 senesinde yıkılır.

Aynı yıl mimar Ragıp Buluç tarafından tasarlanan Atakule’nin inşasına başlanır. Yaklaşık 3 senede inşaatı bitirilen kulenin adı halk oylaması yapılarak belirlenmiş ve “Atakule” halini almıştır. Tamamlandıktan hemen sonra da Ankara’nın başkent oluşunun 66. yılında, 13 Ekim 1989’da dönemin başbakanı Turgut Özal’ın da katıldığı bir programla kule ve altındaki alışveriş merkezi açılır.

O dönem Karum ile beraber Ankara’nın iki alışveriş merkezinden biri olan Atakule’de yalnızca insanlar alışveriş yapmaz. Aynı zamanda o dönem rakımı en yüksek olan ve yerleşimin olduğu nadir tepelerden birine inşa edilmesi sebebiyle de o dönemin Ankara’sını seyretme imkânı da sunar. Ve tabii ki Botanik Parkı’nı da unutmamak gerek. Kendisi beton ve gri Ankara’nın binaları ve kirli havasından sıyrılır ve kulenin hemen altında size sessiz, sakin ve yemyeşil bir dinlenme alanı sunar.

125 metre uzunluğundaki bu kule, aynı zamanda Ankaralıların gönlünde yer edinerek şehir kimliğinde yerini alır. Hatta öyle ki Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin logosunda dahi kendisine yer bulur. “Gerçek Ankaralılar hiçbir zaman kuleye çıkmaz!” lafzı her ne kadar insanlar arasında dolansa da maalesef buna katılamayacağım. Zira kuleden bütün Ankara’yı inceleyebilir, çoğu yere “Burası yukarıdan böyle mi görünüyormuş?” veya “Bu yerler ne kadar yakınmış!” gibi ifadelerle bakabilirsiniz.
Kulenin giriş ücreti 2025 itibarıyla yetişkinler için 600 TL, öğrenciler için de 300 TL olsa da en az bir kez çıkılıp günbatımının seyredilmesi gerektiğini söyleyebilirim. Kuleye ulaşım aslında kolay ancak Atatürk Bulvarı’nın kalabalığından kendisini ayırarak kuleye doğru tepe boyunca uzanan Cinnah Caddesi’nden yürünerek çıkılmasını öneririm. Zira kent belleğinde önemli yer tutan birçok binaya da bu yürüyüş esnasında bu şekilde selam verebilirsiniz.
Caddenin sonuna varmadan Botanik Parkı sizi Atakule’ye buyur edecek. İçerisinde birçok güzel fotoğraf çekeceğiniz park Atakule’ye Cinnah Caddesi boyunca yürüyerek çıkmanızın bir ödülü olarak çeşitli manzaralar sunacak. Bisiklet süren insanlardan piknik yapanlara, Instagram hesabına içerik üretmeye çalışan hesap sahiplerinden Atakule’den önceki son çıkışta dinlenmek isteyenlere kadar birçok kişiye rast geleceksiniz.

Ve nihayet kuleye vardığınızda henüz asansördeyken bile heyecana kapılırsınız. Asansörle ağır ağır yükselirken Ankara’nın yüzü gözünüzün önünde açılıyor. Sanki koca bir kitap sayfa sayfa çevriliyor gibi. Daha önce de dediğim gibi, neredeyse tüm Ankara’ya hâkim bir tepede yer almasından dolayı her yeri görebilirsiniz. Ankara Kalesi, Anıtkabir, Söğütözü, Or-An ve hatta uzaktan minik de olsa görünen Bilkent-Beytepe rezidanslarını görebilirsiniz.
Yazımı sonlandırırken şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Atakule’nin en güzel yanı, her seferinde farklı bir Ankara’yı bize göstermesi. Nereye baktığınıza bağlı olarak şahit olduğunuz birbirinden farklı Ankara manzaraları sizi selamlar. Sabahları başka, akşamları bambaşka. Bir gün sisli, bir gün ışıl ışıl. Kimi zaman tek başına çıkılır, kimi zaman bir dostla paylaşılır o manzara. Ve işte tam da bu yüzden, Atakule aslında sadece yukarıdan bakmak değildir; biraz da içeriye, kendimize bakmaktır. Ankara’yı biraz daha sevmek, biraz daha anlamaktır.
Kaynakça
Mamboury, Ernest. Ankara Gezi Rehberi. Ankara Üniversitesi Basımevi, 2014.
Pérouse, Jean-François. Angora’dan Ankara’ya: Bir Başkentin Doğuşu (1919–1950). Doğu Batı Yayınları, 2023.
“Ankara’daki Amerikalılar.” Gerçek Edebiyat, https://www.gercekedebiyat.com/yazi/ankara-daki-amerikalilar-10339.html.