Bilkentliler olarak tatilimizi bitirdik. Diğer üniversitelerin ise tatili ya yeni başlıyor ya da çoktan sonuna geldiler bile… Her duruma uygun sayılabilecek bir önerinin bu yazıma konu olmasına karar verdim. Tatil zamanlarının vazgeçilmezi olarak önerdiğim film ve kitaplara bu sefer de bir dizi önerisiyle devam etmek istiyorum: Flesh and Bone. Öncelikle neden tüm durumlara uygun olduğunu düşündüğümü açıklamak istiyorum. Önerdiğim dizi yeni, sadece ilk sezon yayınlanmış ve sezonu 8 bölümden oluşuyor. Yani eğer okulunuz yeni başladıysa bu bölümleri kısa sürede izleyip çok güzel vakit geçirebilir ve izlerken dizideki tüm soruların cevaplanmasını takip edebilirsiniz. Aklınızda cevaplanmamış soru kalmadığı için döneme alışırken güzel vakit geçirmiş olursunuz. Diğer olasılıklarda da aynı durum geçerli ama biraz daha uzun uzadıya bölümleri değerlendirme şansınız olur. Her iki benzer durumda da güzel zaman geçireceğinize kesin gözüyle bakıyorum.
Öncelikle dizinin konusundan biraz bahsetmek gerek. Claire Robbins, geçmişte yaşadığı sorunları bir kenara bırakarak New York’a profesyonel bir bale topluluğuna katılmak için gelir. Topluluğa seçilen Claire’in yaşamı bir gösterinin baş dansçısı olması teklif edilince şekillenmeye başlar. Başına tahmin etmediği birçok olay gelişirken hırsı ve hayalleri Claire’i ayakta tutar, birçok yeni insan hayatına katılırken eskileri de geri gelir. Dizi Claire’in yaşadığı olaylar çevresinde şekillenir.
Bu yazımda dizide ilgimi çeken ilk konudan bahsetmek istiyorum. Dizideki insan profilleri. Şunu söyleyebilirim ki her karakter biribirinden daha fazla kendine özgü ve tek. Ayrıca her türlü insan tipine yer verilmiş. Clarie (Sarah Hay)’in kendisinden başlarsak, hırslı, başarılı, hayatında bir sürü engelle karşılaşmış biri. Tüm bunlarla baş etmekle birlikte sürekli dışarıdaki insanlar tarafından dışlanan ve kıskanılan bir insan aynı zamanda. Bale topluluğunun priması – baş balerini- Kiira (Irina Dvorovenko)’ya gelirsek, yine hırslı, bir yaralanma sonucu mesleki hayatı biraz sekteye uğramış ama geri dönmüş, elindekiler uğruna savaşan biri. Ross (Sascha Radetsky), çalışkan, biraz serseri olarak tabir edebileceğimiz, baş balet. Mia (Emily Tyra) ise toplulukta eski, hırslı, birçok sorunu olan, kıskanç bir karakter ve Claire’ın ev arkadaşı. Brian (Josh Helman), Claire’ın erkek kardeşi. Hayatta bir şeyi başaramamış, Claire’ın hayatını sınırlayan ve sürekli ona tutunan ve birçok engel çıkaran bir karakter. Romeo (Damon Herriman) ise evsiz, patalojik anlamda deli ve diziyi ilginçleştiren bir karakter. Paul (Ben Daniels), topluluğun yöneticisi, son derece takıntılı, hırslı ve amaçları doğrultusunda herkesi harcayabilecek bir tip. Tüm bunları dedikten sonra dizini beğendiğim bir diğer özelliğini belirtmek istiyorum; tüm karakterlere eşit derecede önem verilmiş. Herhangi bir ikilinin veya ülünün çevresinde dönmüyor dizi. Onun yerine aynı anda sekiz hatta dokuz karaktere birden önem veriliyor.
Dizinin konusu ve karakterlerinin yanısıra müzikleri de ilgimi çeken bir diğer öğe oldu. Genellikle klasik bale gösterileri yerine daha modern yaklaşımlı gösteriler düzenlendiği için, birçok yeni klasik müziğe yer verilmiş. Ayrıca dizinin bütünü arkaplan müzikleriyle uyum içinde ilerliyor, sadece melodi olarak değil ama seçilen müziklerin sözleriyle sahneler arasında da çok iyi bir uyum yakalanmış. Bunlara ek olarak, yapılan danslar havada kalmıyor veya yapılan yorumlar çok bilgisi olmayan bir izleyicinin anlayamayacağı bir dilde seyretmiyor. Kıvamında olduklarını söyleyebilirim. Ayrıca klasik bale yapıtları yerine diziye özel, modern bir gösterinin var olması beni diziye bağlayan ayrı bir özellik oldu; sürekli aynı şeyleri vermek yerine modern bir tarz yakalamışlar.
Son olarak bir konuya değinmek istiyorum. İnsanların çarpık ilişkileri veya birbirlerine nasıl davrandıkları beni rahatsız eden bir konu olmadı. Fakat diziye kişiliklerin, özellikle Claire’in kişiliğinin önemli bir parçası olarak işlenmiş fiziksel acı faktörü beni rahatsız eden bir durum oldu. Duygusal devinimleri bastırmaya çalışırken fizikel acının daha kolay olduğu vurgusunu verilmiş birçok yerde. Ancak biraz fazla üzerinde durulmuş gibi geldi, daha çekinik olsa daha iyi olurdu diye düşündüğüm tek faktördü dizi de…
Yazımı bitirirken umuyorum ki sizi yeni ve güzel bir diziyle tanıştırmışımdır. Çok eğlenceli ve sürükleyici olmasının yanı sıra merak uyandırıcı ve düşündürücü olduğunu da düşünüyorum. İyi seyirler…