Yazar, söyleyecek bir şeyi olduğuna inanan kişidir.

Heinrich Böll

Şu an ne yapıyorum? Yazı yazma eylemi üzerine bir yazı yazıyorum. Her ne kadar garip gelse de yazı; hakkında söylenecek çok şey olan bir eylemdir. Hepimizin yolu, yazmanın sokağına düşmüştür hayatımızın belli dönemlerinde. Çünkü yazı yazmanın kaynağı, Heinrich Böll’ün de bahsettiği gibi insanın söyleyecek bir şeyi olduğuna dair inancıdır. Ben de sizlerle bugün, yazı yazmaya dair söyleyecek naçizane bir şeylerim olduğu inancıyla başlıyorum yazıma.

Öncelikle yazmaktan kastımın, akademik olmayan, salt bilgiden ziyade düşünce ve yorum ağırlıklı yazılar olduğunu belirtmeliyim.

Herkes düşündüklerini –bilhassa hissettiklerini- dışa vurmanın bir yolunu bulur. Kimi, karşısında her daim bir muhattap arar bunu yapabilmek için; kimi kendine anlatmayı dener bir süre düşüncelerini; kimi ise duvarlarla konuşur. Bu kategorilerden bazılarına giren insanları deli diye adlandırırız. Oysa onlar sadece kendilerini ifade etme biçimleriyle ilgili bir seçim yapmışlardır gibi gelir bana. Çünkü beynin ve kalbin ürettiğini bir şekilde dış dünya ile paylaşmak insanın ihtiyacıdır. Elim kalem tutmaya başladığından beri, yazmanın düşünceleri en iyi ifade etme şekli olduğuna inandım. Çünkü yazmadan önce ben de düşündüklerimi kendime anlatanlardandım fakat insanın kendi, kendini en çok yargılayan, ondan en çabuk bıkan varlık oluyor ne yazık ki. Başlarda sadece kâğıda sırayla dizilmiş cümlelerdi benim için yazdıklarım. Ne bir muhattabı vardı, ne de bir önemi. Yazdıklarımı olduğu gibi kabullenen, ben ne verirsem o kadarını alan bir dinleyici bulmak hoşuma bile gitmişti. Tepki vermiyor, beni yargılamıyor, düşündüklerimin bir kısmını o gün, diğer kısmını ise beş ay sonra aktarsam dahi bunu sorgulamıyordu bu dinleyici. Kâğıt, güzel bir dinleyiciydi evet,  fakat yazmaya devam ettikçe anladım ki, insan kendini ifade edebildiği kadar var. O an yazdıklarımı birilerine ulaştırma kaygısı taşımaya başladım. Herkes anlasın istedim. Herkes bilsin, herkes o veya bu şekilde düşündüklerimden haberdar olsun.

Diğer yandan yazmanın o anki düşünceleri ölümsüzleştirmesi, tam manasıyla bir mucizedir bana göre. Konuşulanlar havada kalır, unutulur, kırpılır, birebir konuşmalarda hep bir şeyler yarım kalır veya tam istenildiği şekilde ifade edilemez gibi gelir bana hep. Konuşurken kılı kırk yaran, düşüncelerini tam manasıyla ifade etme konusunda takıntılı ve mükemmeliyetçi biri iseniz, yazı tam size göre bir çıkış yolu oluyor hal böyle olunca. Çünkü yazarken düşünceleri ölçüp biçme, mantık ve vicdan süzgecinden geçirme veya onları daha güzel ifade ediş biçimi bulma gibi imkânlarınız oluyor ve bu esneklikten dolayı çoğu insan hayatının belirli dönemlerinde bir şeyleri yazma ihtiyacı hissediyor.

Bir şeyler paylaşmak istediğim insanla yüz yüze gelirsem söylemekten çekineceğim cümlelerim mi var? Hemen mektup yazdım o kişiye. Etkilendiğim bir rüya gördüm ve o an anlatacak birini bulamadım mı? Hemen aldım kalemi elime. Bir fotoğrafı ilginç mi buldum? Onun bende uyandırdığı hisleri ölümsüzleştirmek istedim hemen birkaç cümle ile. Yazı yazarak insanlarla, kendimle, -ve hatta evrenle- iletişim kurdum böylece.

Son olarak, acılarımız yaşamak kadar eski olduğundan, yazacak bir şeyleri olmalı insanın her zaman. Yahut şöyle demeliyim; insanın her daim yazacak bir şeyleri vardır, yeter ki yazacak bir şeyleri olduğuna dair inancı hep var olsun.

Leave a Reply

1 comment

  1. Harun Kılıç

    O zaman TURK 101-102 dersleri için zorla yazanları “yazar” kategorisinin dışında mı tutmalıyız?