Merhaba. Ben gazetelerin üçüncü sayfasında rastladığınız kadınlardan biriyim ya da biri olacağım.

12523607_731570550276618_937190575_n

Sonra oturup hep beraber kadın ya da kız olup olmadığımı tartışacağız. Ben de size katılacağım. Ölsem bile o tartışmayı kaçırmayacağım. Yemin ederim. Özgecan’ın katledilişinin üzerinden bir yıl ve birkaç gün geçmişti, öldürülen bir kadının çıplak bedeninin sokaklarda sergilenmesinden bir gün, kocasından dayak yiyen Zehra’nın ağlamasının üzerinden üç saat, gecenin bir saatinde sokakta kovalanan kızın yakalanışından yarım saat, sokakta laf atılan kızların kol kola girip adımlarını hızlandırmasından ise yalnızca birkaç saniye geçmişti, ben Antabus’u izlediğimde. Kaçan kadınların hepsi sahneye çıkmıştı, öldürülenler ise kenara dizilmiş sabırla oyunu izliyorlardı. Oyun onlardı. Kendi lüzumsuz hayatları birilerinin dikkatini çekmişti demek ki. Alınıp satılan hayatlarını izlemek için kuyruk olmuştu insanlar. Peki onların hayatları alınıp satılırken, onlar susturulurken neredeydiler?  Sanırım seyirci hep seyirciydi. Leyla Taşçı tüm kadınlardı. İstediğiniz her sonu onun hayatında bulabilirdiniz. Leyla’nın isteyerek öpüştüğü tek adam parkta oturup duran bir heykeldi. Burunları da birbirine çarpmamıştı üstelik. Belki de tek sevdiği adam da o parkta oturan heykeldi. Babası, abileri, patronu, kocası hatta Ömer’i bile hayatını elinden alan birer cellattan başka bir şey değildi.

images

Seray Şahiner’in aynı adlı eserinden uyarlanan Antabus, harika bir metnin tiyatroya uyarlanmasının en başarılı örneklerinden biri. Kitapların, tiyatroya ve sinemaya uyarlandıklarında eserin araya gittiği hissini çok yaşadım. Bu yüzden de bir uyarlama izlerken koluma önyargımı takıp gider oldum. Antabus, doğal bir metnin doğal ve abartısız bir oyunculuk ve sahneyle buluşmasının başarılı bir örneği. Nihal Yalçın’ın içten oyunculuğu, televizyonun ve ışıkların uyum içinde kullanılması, dekorun sadeliği sizi hikayenin içine hapsediyor. Nihal Yalçın’ın üstün oyunculuk yeteneğinden olsa gerek, sahnede olmayan ama hikayenin bir parçası olan tüm erkekleri, kızı Ayşe’yi ve annesini tüm gerçeklikleri ve varlıklarıyla orada gördüğümü hissettim. Ayşe’nin annesi Leyla’ya sinirlendiği zamanki o soğuk bakışa ben de şahit oldum. Remzi’nin her akşam içki masasında ben de oturdum. Hikayenin içinde bulunan ama sahnede görmediğimiz tüm karakterler tek bir oyuncuyla sahneye çıkıp canlanmıştı. Annesinin silikliğini, Leyla’yı koruyamayışını, neredeyse hiç konuşmayışından sezmiştik zaten. Leyla’nın yalnızlığını televizyonla olan diyaloglarından görmüştük. Her şeyi televizyondan öğrendiğini söylemişti Leyla. ‘Pozitif’ enerji veren bir anne olmayı da oradan öğrenmişti, katil olduğunu da. Televizyonlar pespembe hayatlar sunuyordu ona. O da -garibim- öyle sanıyordu. Koca evi baba evinden beter olmaz sanmıştı. Elbette yanılmıştı. Artık resmi nikahlı bir tecavüzcüsü vardı, diğer hayatından tek fark buydu.

Salya sümük ağlayacağımı düşündüğüm oyunda, beni ağlatamadı Nihal Yalçın. Gözyaşlarım ne zaman toplanıp akmaya çalışsa, onları oyunculuğuyla geri itip beni güldürdü. Güldüğüm için bazen utanmıştım. Sonuçta karşınızda bir kadın tecavüz edilmeye alıştığını söylüyor ve siz buna gülüyorsunuz. İnsan tuhaf hissediyor ama benim için en çarpıcı yeri işte tam da oyunun bu yönüydü. Her gün karşılaştığımız, ahlar vahlar çekerek okuduğumuz haberlerin, bizi güldürerek anlatılması çok garipti. Bu yönüyle beni daha da etkilemişti. Leyla, tüm oyun boyunca ağlasa beni de ağlatsa belki bu kadar aklımda kalmayacaktı. Zaten bir yandan da durum komikti. Bir annenin çocuğunun kız olduğunu saklaması ona mavi bebek eşyaları örmesi hayatının en rahat döneminin bu süreç olduğunu anlatması. Kocasıyla hiçbir iletişimin olmaması ve ‘fasulye yerine akşamdan Antabus ıslaması’ şiddeti ve tecavüzü çıkardığımızda geriye eğlenceli, oyunlu bir metin kalıyor aslında.

Potansiyel ölü olarak yürüyen biz kadınlar için durum bundan ibaret. Ben artık ağlamak yerine gülmeyi tercih ediyorum. İnsanlar neyle uğraşıyor siz hala neyin peşindesiniz demekten başka hiçbir şey yapmak istemiyorum artık. Göklere çıkalım ya da bilimde mucizeler yapalım, sanatı kavrayalım da demiyorum artık. Sadece erkeklerden uzak ve böylece sağlıklı ve güvenli bir hayat sürmek istiyorum. Leyla gibi katil olmaya ya da katledilmeye mahkum olmak değil…

Leave a Reply