Yeşilçam denince aklımıza Hababam Sınıf’lı, Adile Naşit’li komediler; belki de Filiz Akın’lı, Türkan Şoray’lı, gereğinden fazla dramatikleştirilmiş aşk filmleri geliyor. Oysa göz ardı edilemeyecek ciddiyette ve gerçeklikte, hüzünleri de gerçekliklerinden gelen filmlerimiz var. Bunlardan kimi aşk hikayesi, kimi ülkemizin geçmişine bir bakış, kimi insanlık üzerine söyleyecekleri olan filmlerden. İşte bu filmlerden bazıları, yapım yıllarına göre…
(Sonradan izleyecekler için, filmlerin keyfini kaçıracak bilgilerden kaçınılmıştır, rahatça okuyunuz, izleyiniz.)
Vesikalı Yarim (1968)
Yönetmen: Ömer Lütfi Akad
Sait Faik Abasıyanık’ın Menekşeli Vadi adlı öyküsünden uyarlanan hikayesi, doğal akışlı diyalogları ve gerçekçi anlatımıyla Vesikalı Yarim, manav Halil’le bir pavyonda çalışan Sabiha’nın imkansız aşkını anlatıyor. Çekildiği zamanın genel akımına aykırı bir şekilde “gerçek” olan bu aşk hikâyesi, Şükran Ay’ın sesiyle de bezenerek derinleşiyor. Türkan Şoray’ın sarışın, çekimin de siyah beyaz olduğu bu film, Yeşilçam sinemasının bir efsanesi olmasının yanı sıra, Yeşilçam’ın aşkı anlattığı en başarılı senaryolardan birine sahip. Efkârlı bir anınızda izleyin, “Sevmek de yetmiyormuş, çok önceden rastlaşacaktık” deyin, hüzünlenin.
https://www.youtube.com/watch?v=XONltHWPnIY
Gelin (1973)
Yönetmen: Ömer Lütfi Akad
Aşka değil, hayatın gerçeklerine ağlamak isteyenlere, hem de öfkeyle ağlamak isteyenlere birebir. Ömer Lütfi Akad’ın Gelin-Düğün-Diyet üçlemesinin ilk filmi olan Gelin, yalnızca göç sorununu değil; ekonomik sorunları, erkek egemen toplumun, görmek istemediklerine nasıl da kör kalabildiğini, çaresizliği, cahilliği ele alıyor. Hülya Koçyiğit’i çaresiz bir anne, boyun eğen bir gelin olarak izlediğimiz filmin sonuysa insanı isyana sürükleyecek cinsten.
Canım Kardeşim (1973)
Yönetmen: Ertem Eğilmez
Yine, talihsiz bir çocuğun etrafında neşeyle dönen, ama acıyla biten bir hikaye. Tarık Akan ve Halit Akçatepe’yi başrollerde izlerken, hayatta kıymetini bilmeyip hep orada olacağını düşündüğümüz şeylerin parmaklarımızın arasından nasıl akıp gidebileceğini de anlıyoruz. Genel olarak neşeli bir havada geçen, sıcak bir aile filmi olsa da, Canım Kardeşim; sonuyla insanı hem üzüyor, hem de bir açıdan rahatsız ediyor. Zorlukların ve çaresizliğin iyi insanlara nasıl kötü şeyler yaptırabileceğinin bir göstergesi olarak da, bir ailenin birbirine kenetlenme çabası olarak da izlenebilir film ama en güzeli, sevginin neler yapabileceğini anlatan sıcak ama üzücü bir film olarak izlemek.
Dila Hanım (1977)
Yönetmen: Orhan Aksoy
Türkan Şoray’ı güçlü bir “hanımağa” olarak izlediğimiz film, kan davası gerçeği üzerine kurulsa da yine bir aşk, yine bir kavuşamama hikayesi olarak da görülebilir. Filmin sonu üzücüdür, ama Dila Hanım’ın, zeybek oynayan Karadağlı Rıza’yı vuramaması kadar etkileyici değildir. Sevdiği adamı öldürmek için İstanbul’a kadar peşinden giden bir Türkan Şoray’dan, vurulmak için arkasını dönüp bekleyen bir Kadir İnanır’dan bahsediyoruz!
Buyurun kanıt:
Selvi Boylum Al Yazmalım (1978)
Yönetmen: Atıf Yılmaz
Cengiz Aytmatov’un 1970 yılında yazdığı Al Yazmalım’ın bir uyarlaması olan bu film, birkaç neslin aşkın anlamına vakıf olmasında katkısı yadırganamaz bir efsaneye dönüşerek hem toplumsal hafızamıza, hem de Türk sinemasına kazınmış bir film. “Sevgi neydi,” diye sorup “Sevgi emekti,” diye bitiren filme Cahit Berkay’ın müziği eşlik ediyor ve Türkan Şoray – Kadir İnanır ikilisinin kamera karşısındaki uyumuyla her şey daha da etkileyici oluyor. Bir kavuşamama hikayesi değil Selvi Boylum Al Yazmalım, bir seçim yapma hikayesi. En zoru da bu olsa gerek.
Nasılsa filmin hikayesini bilmeyen yoktur deyip, final sahnesini buraya bırakıyorum:
https://www.youtube.com/watch?v=gBARP2yeO04
Asiye Nasıl Kurtulur? (1986)
Yönetmen: Atıf Yılmaz
Vasıf Öngören’in aynı adlı tiyatro oyunun ikinci sinema uyarlaması Asiye Nasıl Kurtulur. (Meraklısına: İlk uyarlama Türkan Şoraylı.) Tüm gücüyle direnmesine karşın istemediği bir dünyanın içinde bulur Asiye kendini. Tüm çıkış arayışları hüsranla biter, çaresiz kalır. Kalır ama kaybolmaya da niyeti yoktur, sonunda kurtulacaktır Asiye, ne feda etmesi gerekirse gereksin, kime dönüşmesi gerekirse gereksin. Toplumsal birçok soruna ve soruya cevap veren bu film, alışılmadık olay örgüsü, bir tiyatro oyunundan fırlamışçasına gerçekleşen geçişleri, danslar ve şarkılarla müzikalleşmiş havası için bile izlenebilir. Asiye gibi kaç kadının kaybolduğunu, kaçının asla kurtulamadığını düşünüp iç çekmesi de sizden!
Züğürt Ağa (1986)
Yönetmen: Nesli Çölgeçen
Şener Şen’in, köylüleri tarafından dolandırılıp terk edilmiş, bu yüzden de topraklarını satıp İstanbul’a gelmiş bir ağayı canlandırdığı film, ağalık sisteminin çöküşünün yanında birçok toplumsal sorunu da beyaz perdeye taşıyor. Yeşilçam’ın yansıttığı, ağasından ve kötü şartlarından kaçarak İstanbul’a göçen köylü karakterine alışkın olan izleyici için, bir ağayı hiçbir işte dikiş tutturamayıp varını yoğunu kaybeden biri olarak görmek hem farklı bir bakış açısı, hem de farklı bir yürek acısı. Her ne kadar domates satma sahnesi gibi sahneleri yüzünden komik bir film olarak anılsa da, derinine inildiğinde her şeyini kaybetmiş, en yüksekten en alçağa düşmüş bir adamın hikâyesi Züğürt Ağa.
Muhsin Bey (1987)
Yönetmen: Yavuz Turgul
Bilindik bir hikayeyi tersinden anlatan bir film yine… Türkücü olup zenginleşme hayalleriyle İstanbul’a gelen bir Anadolu genci ve onun bir nevi menajerliğini yapan İstanbullu bir adamın hikayesi Muhsin Bey. Dönemin değişen değerlerini anlatan film, kurnazlık ve fırsatları atak bir şekilde değerlendirmekle başarıya ulaşan Ali Nazik’i ve kendi değerleri ve prensiplerinden vazgeçmediği için bu yeni beğeniler ve değişimle dolu dünyada başarısını ve zamanla da işini kaybeden Muhsin Bey’i; yozlaşan kültür değerleri ekseninde ele alıyor. Üzüp ağlatacak bir film değil Muhsin Bey, ama düşündürecek bir film. Muhsin Bey, “İstanbul’u kebapçılarla, lahmacuncularla doldurdunuz,” diyor, Ali Nazik de “Agam İstanbullular istemese bunların işi ne burda,” diyerek kültürümüzün bir dönemini, belki de bir çelişkisini açıklıyor.
Arkadaşım Şeytan (1988)
Yönetmen: Atıf Yılmaz
Mazhar Alanson ve Ali Poyrazoğlu’nu hırslı müzisyen ve müzisyenin ruhu karşılığında ona her istediğini veren Bay Şeytan rollerinde görüyoruz. MFÖ’nün müzikleriyle neşelenen, aslında komik ve düşündürücü olması gereken, ama insan düşündükçe bir düş kırıklığı, belki de insanlığa karşı hafifi bir hüzün doğuran bir film, bu film. Yeşilçam’ın teknik ve senaryo bakımından en uçuk yapımlarından biri Arkadaşım Şeytan, siz deyin Goethe’ye ufak bir ithaf, ben diyeyim insan oğlunun geldiği noktaya dair ufak bir uyarı…
https://www.youtube.com/watch?v=CJk56L9uLpY
Uçurtmayı Vurmasınlar (1989)
Yönetmen: Tunç Başaran
Esrardan tutuklanan annesiyle birlikte hapishanede büyüyen Barış’ı ve diğer bir mahkum olan İnci ablasını anlatan Uçurtmayı Vurmasınlar; ufak ufak detaylarıyla, Barış’ın sorduğu masum sorularla, en çok da finaliyle kahrediyor izleyicisini. Boğazınıza bir şey takılıyor, günlerce geçmiyor…
Görseller:
http://meydangazetesi.org/wp-content/uploads/2012/09/asiye.jpg
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/d/db/GelinFilmPoster.jpg
http://40.media.tumblr.com/tumblr_m9i7otZuJR1rwu65wo1_500.jpg
http://cf.kizlarsoruyor.com/a29995/c6cff046-b890-4303-b454-10f76c7b6b9b.gif