*Rachel Corrie’nin hatırasına
“Diğer çocuklar için buradayım.
Buradayım çünkü umursuyorum.
Buradayım çünkü dünyanın dört bir yanında çocuklar acı çekiyor ve her gün 40.000 kişi açlık nedeniyle hayatını kaybediyor.
Buradayım çünkü bu ölen insanların çoğu çocuk!
Yoksulların hemen yanımızda olduğunun farkına varmalıyız, onları görmezden geldiğimizin…
Bu ölümlerin önlenebilir olduğunu anlamalıyız.
Üçüncü dünya ülkelerindeki insanların da tıpkı bizim gibi düşündüğünü, güldüğünü ve ağladığını anlamalıyız.
Onların bizim rüyalarımızı, bizim onların rüyalarını gördüğümüzü,
Onların biz, bizim onlar olduğumuzu…
Benim hayalim 2000 yılında açlığı sona erdirmek!
Benim hayalim yoksullara bir şans vermek!
Benim hayalim her gün 40.000 kişinin hayatını kaybetmesini engellemek!
Geleceğe bakar ve orada parlayan ışığı görürsek benim hayalim gerçek olacak.
Açlığı görmezden gelirsek bu ışık sönecek.
Hepimiz birlikte çalışır ve destek verirsek bu ışık büyüyecek ve yarınlar için umut olacak.”
-Rachel Corrie’nin 5. sınıf mezuniyetinde yaptığı konuşma
Tam on üç yıl evvel çelikten bir canavarın altında ezilerek susturuldu bu sözlerin sahibi. Filistinli bir aileyi yok etmek üzere ilerleyen İsrail buldozerinin altında, turuncu yeleği ve megafonuyla direnirken son nefesini verdi Rachel Corrie. Kısacık hayatına birçoğumuzun ufkuna sığmayacak cümleler yerleştirdi. Aksi yakışmazdı ona çünkü ta çocukluğundan beri çok büyük telaşları vardı. 2000 yılında açlığı sona erdirecekti. Bu yüzden gerçekleşen ölümleri önleyecekti. Diğer çocukları acı çekmekten kurtaracaktı. Bütün çocukların aynı rüyayı gördüğünü biliyordu. Rachel oradaydı, çünkü umursuyordu.
“Sevgili Asker,
Sanırım bu dünyayı anlamıyorum. Çünkü evinden uzak olmana anlam veremiyorum. Neden insanlar birbirleriyle uyuşmazlar? Neden barış hala bir hayal ve savaş çok yakınımızdaki bir gerçek? Belki cahilliğimden söylüyorum bunu ama neden her gün kırk bin çocuk ölüyor anlam veremiyorum.Biliyorum, ben sadece şiir yazan, not kaygısı taşıyan ve makyaj yapan bir ilkokul öğrencisiyim. Ama daha büyük şeyler hakkında da endişe duyuyorum. Balinalar ölüyor diye ozon tabakası yırtılıyor diye ağaçlar kesiliyor diye. Sanırım herkes bunlar hakkında biraz endişe duyuyor.Bu gezegeni düşündüğümde aklımın içinde yankılanan bin çeşit şey var. Ama barış ve işbirliği bunların hep önünde…”
-Rachel’in 11 yaşındayken bir askere yazdığı mektup
Rachel Corrie 1979 Nisan’ında Washington’ın Olympia kentinde ailesinin en küçük çocuğu olarak dünyaya geldi. 23 senelik ömrünü her şeyin önünde tuttuğu barışa adadı. The Evergreen State Collage’a devam ederken “Olympians for Peace and Solidatiry” adında yerel bir örgütte çalıştı. 11 Eylül’ü yaşadıktan sonra Amerikan hükumetini sorgulamaya başlayan ve Ortadoğu’ya ilgisi artan Rachel, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’deki politikalarına karşı bir tepki oluşturmaya çalışan ISM(International Solidatiry Movement) örgütüne katıldı. Bölge halkına destek olmak ve bölgedeki bilinci uyandırmak amacıyla Gazze’ye giden aktivist arkadaşlarıyla yazıştıkça orada bulunma, yaşananları birebir gözlemleme isteği artıyordu. Rachel Corrie, hiç bilmediği bir coğrafyanın, hiç tanımadığı insanların, hiç bulunmadığı durumların hasretini çekiyordu. Hasretini dindirmek, bilmediklerini öğrenmek ve “buradayım” demek için 2003 yılının başlarında Gazze’ye gitti.
Rachel’in Gazze’de yaptığı tüm işler, yapılan haksızlıkların tüm dünyaya duyurulması içindi. Basın açıklamaları, planlanan eylemler, yapılan protestolar, canlı kalkan projeleri… Bunların hepsi mazlumun sesine ses olabilmek umuduyla gerçekleştiriliyordu. Ama yetmezdi. Dahası, çok daha fazlası gerekiyordu. Çünkü Rachel yıkılan su kuyularını, evlerin duvarlarındaki mermi deliklerini ve her an enselerindeki ölüm korkusuyla yaşayan ufacık çocukları kendi gözleriyle gördü. O, sebepsizce katledilen çocuklar için oradaydı. Oradaydı, çünkü umursuyordu.
“Filistin’den döndüğümde muhtemelen kabuslar görüp burada olmadığım için sürekli suçluluk hissedeceğim. Ama bu duygu bana dahasını yapma gücü verebilir. Buraya gelmek hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biriydi.”
Yedi hafta süren Filistin mücadelesinin hazin sonundan 17 gün önce annesine bu satırları yazmıştı. Ülkesinden saatlerce uzakta, “dünyanın diğer çocukları” için çırpınıyordu. Günlerini, çocuklara İngilizce öğreterek, onlardan Arapça öğrenerek, Filistin halkına elinden geldiğince destek olarak geçiriyordu. 16 Mart 2003 günü; Filistinli bir ailenin evini yerle bir etmek üzere görevlendirilmiş İsrail askeri buldozerinin önünde, giyilmesi aldığı eğitimde tembihlenmiş fosforlu turuncu yeleği ve elindeki megafonuyla durdu. Cesur yüreği ve titremeyen sesiyle yine oradaydı. “Ben insan hakları aktivistiyim. ABD vatandaşıyım. Durun!” dedi. Durmadılar. O gün Rachel’i çiğneyip kafatasını ve kaburgalarını paramparça eden İsrail buldozeri, esasında nice hayalleri, iyilikleri, umutları ve barışları yerle bir etti. Yalnızca masum bir sivil değil, dünyanın aydınlık yarınlarından bir yarın katledildi. Rachel Corrie gitti. Ve arkasında uğruna ömürler harcanması gereken bir dava ile içine en güzel cesaretleri sığdırdığı 23 senelik bir ömür öyküsü bıraktı.
Ölümünden 13 yıl sonra… Dünya üzerinde açlık hala bitmiş değil. Her gün binlerce çocuk ölüyor. Özgür Filistin Devleti kurulmadı. Gazze hala abluka altında. Yoksullar, mazlumlar hala görmezden geliniyor. İnsanlar çocukların aynı rüyayı gördüklerini anlayamıyor. Askerler hala evlerinden uzak ve insanlar henüz uzlaşmayı öğrenebilmiş değil. Ozon tabakası yırtılıyor, balinalar ölüyor, ağaçlar kesiliyor. Barış bugün de bir hayal ve savaş yanıbaşımızda. 13 yıl sonra bugün, zulüm devam ediyor. Ve ancak gelecekte parlayan ışığı görüp onu büyütmek için birlikte çalışmayı öğrenirsek Rachel’in hayallerini gerçekleştirmiş olacağız.