Philip K. Dick tarafından 1968 yılında yazılan “Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi?” isimli roman, 6:45 Yayınları tarafından yayınlandı. Kitabı okumadan önce sıradan bir bilim kurgu romanı olduğunu düşünüyordum ama kitabı okumaya başladığım andan itibaren fikrim değişmeye başladı. Roman çok katmanlı aksiyon ve gerilim içermesine rağmen, felsefi bir temeli vardı. Bu yüzden bu yazımda “Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi?” hakkında bir şeyler yazmaya çalışacağım.
Romanın geçtiği evren şu şekildedir: Nükleer savaş sonucu, dünya büyük hasara uğramıştır ve insanların çoğu farklı evrenlere yerleşmeye başlamıştır. Birçok hayvan türü yok olduğu gibi dünya bir avuç insan kalmıştır ama birçok Android hala dünyadadır. Romanın ana kahramanlarını basitçe özetlemek gerekirse, Rick Deckard polisle birlikte çalışan bir ödül avcısıdır. Görev tanımı basittir, 6 tane isyancı Android’i bulmak ve onları “emekli etmek”, yani öldürmek. Fakat gerçekte işi zordur çünkü bu 6 Andorid, insana en çok benzeyen nesildendir ve sadece onları gözlemleyerek normal bir insandan farkını anlamak imkansızdır. İnsanlarla Android’leri ayırt etmek için bir duygu testi uygulamak zorundadır Deckard çünkü Android’lerin duyguları ve empati yetenekleri insanlarınki kadar gelişkin değildir. Bu test sayesinde karşılaşılan kişinin bir Android mi yoksa bir insan mı olduğunu anlamak mümkündür. Deckard’ın özel yaşamı da oldukça zorludur, Iran isimli eşi depresyondadır ve bu durum Deckard’ı da duygusal açıdan etkilemektedir. Buna ek olarak Deckard artık bir replika değil de gerçek bir koyuna sahip olmayı istemektedir ancak neredeyse bütün hayvanların soyu tükenmiş olduğundan bu isteğini gerçekleştirmesi çok zordur çünkü Dünya üzerinde kalmış tek tük hayvanların fiyatları oldukça yüksektir. Gerçek bir koyuna sahip olmak için 6 Android’i öldürme görevini kabul eder ve uzun soluklu Android avı macerası başlar.
Philip K. Dick’in bu romanı sadece bir bilim kurgu romanı değil. Aynı zamanda felsefi sorular da barındırıyor bünyesinde. Bir Android’e duygu ve empati testi uygularken Deckard’ın aklına bir dizi soru gelir. Bir insanla bir Android’i ayıran iki parametreye, yani duyguya ve empatiye sahip olmayan varlıklar yok olmak zorunda mıdır? İnsanın kendisinden farklı olanı öldürmek mi zorundadır? Ya Android’lerin de duygusu ve empati yetenekleri olmamasına rağmen bir bilinci varsa Bir insan gerçek koyun düşleyebiliyorsa, bir Android elektrikli koyun düşler mi? Buradakiler gibi soruları kendisine sordukça Deckard yaptığı işin saçmalığını fark edecektir. Buna ek olarak Deckard’ın aklına bazı can alıcı sorular da gelmektedir: Duygu testini geçemeyen insanları ne yapmalı? Onlar da öldürülmeli mi? Peki, bir Android duygu testini geçerse ne olur?
Özetle kitap, 1968 yılında yazılmasına rağmen harika bir öngörüye ve güncelliğe sahip. Sayfa sayısı fazla olmamasına rağmen çok katmanlı bir hikayeye ev sahipliği yapıyor. Buna ek olarak kitapta çok güzel aksiyon sahneleri olmasına rağmen kitap fazla hızlı ilerlemiyor, bu ise Deckard’ın yaşadığı bunalımları okuyucuya mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Beyaz perdeye de “Blade Runner” (Bıçak Sırtı) ismiyle Ridley Scott tarafından aktarılan “Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi?”, herkese gönül rahatlığıyla önerebileceğim bir roman.