Liseden beri birlikte müzik yapan ve sıkı dost olan Koala Reggae Band’ın kurucularından Barış Öner ve Emre Namlı ile albümlerini kaydettikleri odada keyifli bir röportaj yaptık. Kendi reggaemizi yapıyoruz, Koala Reggae Band’in reggaesinin önüne isteyen istediğini koyabilir, biz herkesin dinlediği evrensel bir grup olmak istiyoruz, bunun en güzel kanıtı da “koala”nın hemen hemen her dilde koala olması diyorlar. Röportajı gerçekleştirdiğimiz günün akşamı ise Nayah’da konserleri vardı ve her şeye inat barış için çalacağız ve müziğimizle buradayız dediler. Keyifli okumalar…
GazeteBilkent: Öncelikle sizleri tanıyalım…
Barış Öner: Ben Barış, grubun solistiyim. Okulum dolayısıyla Berlin’de yaşıyorum. Yurtışında okuduğumuz için ister istemez grupça çalışmak zor oluyor fakat geldikçe çalışıyoruz ve konserlerimizi de ona göre ayarlıyoruz. Koşturmaca içinde olduğumuz bir konser programımız var ama grup üyelerinin de geri kalanı İstanbul’da olduğu için farklı şehirlerde yaşamayı bir şekilde avantaja çevirmeye çalışıyoruz.
Emre Namlı: Ben Emre, grupta gitar ve buzuki çalıyorum. Ben de Hollanda’da yaşıyorum. Grubu bundan iki yıl önce Barış ile birlikte kurduk; neredeyse liseden beri arkadaşız ve o yıllardan beri birlikte müzik yapıyoruz. Barış’ın da dediği gibi konserlerimizi ya tatillerimize göre ayarlıyoruz ya da uygun olduğumuz zamanlarda bir iki günlüğüne gelip geri dönüyoruz. Şimdilik yorucu ama her şey yolunda.
GazeteBilkent: Nasıl bir araya geldiniz?
Barış: İlk önce lisede indie rock yaptığımız bir grubumuz vardı, yarışmalara katılıyorduk. O zaman cover yaptığımız bir dönemdi, bir anda Duman çalarken AC/DC’ye geçiyorduk sonra pat başka bir şarkı öyle devam ettik bir süre. Daha sonra tamamen Black Keys coverları yaptığımız bir grup kurduk, o da belirli bir süre devam etti. En sonunda son okul konserimizde hadi bu sefer de reggae deneyelim, bir farklılık olsun dedik. Reggae ile alakası olmayan daha çok rock formalarının olduğu bir reggae çaldık, açıkçası hoşumuza da gitti. Ondan sonra da dedik ki çok eğlenceliymiş, keyif de aldık hadi biz reggae yapalım.
Emre: Barış’ın da anlattığı gibi lisede başladığımız o macera ve sonrasında son konserimizde reggae çalmaya karar vermemiz Koala’nın oluşumunun başlangıç aşaması. Daha sonra evde de reggae dinlemeye başladık ve jazz çalan eski arkadaşımız Jan’ı bizimle saksafon çalması için ikna ettik. İlk başta üçümüz; Jan, ben ve Barış neler yapabiliriz diye konuştuk. Sağdan soldan çevremizden araştırmaya başladık kimlerle çalışabiliriz diye ve karşımıza çok güzel insanlar çıktı. Böylece Koala kuruldu.
GazeteBilkent: Neden koala? Bir hikayesi var mı?
Emre: Bence bunu sen anlat Barış…
Barış: Bir gün eski davulcumuz Cem, Jan, ben ve Emre dördümüz oturup konuşuyorduk; albüm çıkaracağız, şarkılarımız var fakat ismimiz hala yoktu. Resmen kafa kafaya verip beyin fırtınası yaparak isim aradık. Çeşitli kelimeler söylerken en son hayvanat bahçesi dendi. Tamam güzel ama daha spesifik olsun derken ilk tembel hayvan olsun dedik. Baktık hani çok tamlama gibi, bize daha vurucu daha net bir şey lazım. En sonunda koalayı bulduk. Hem istediğimiz gibi vurucuydu hem de o reggaenin ağır ritmiyle koalanın davranışları birbirine çok uyuyordu. Sallanmalı eğlenmeli… Dedik tamam işte bu.
GazeteBilkent: Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Reggae grubu mu, Türk reggae grubu mu, İstanbul reggae grubu mu?
Barış: Ne reggae yapıyoruz tam olarak ben de bilmiyorum fakat bildiğim bir şey var biz roots reggae yapmıyoruz.
Emre: Biz aslında farklı bir reggae yapmak istiyoruz. Hani farklı müzik dallarından değişik enstrümanlarla birlikte harmanlayarak kendi reggaemizi yapıyoruz. Bizden de melodiler olsun, hicaz gibi makamlar olsun… Kafamızda daha yenilikçi bir melodi var. İlk albümümüzde bunu yakaladık ve devamının da daha kaliteli bir şekilde gelmesi için yeni insanlar ve fikirler eşliğinde çalışıyoruz. Mesela ilk şarkımız Gitar Hırsızları’nın nakaratında saksafon tamamen hicaz makamından yürüdü ve 4 şarkımızda da buzuki kullandık. Melodimiz oturduğunda reggaeye daha farklı bir nüans katacağımızı düşünüyoruz. Sonuçta biz Jameica’ya gitmedik, gerçek reggae kültürünü orada yaşamadık. O yüzden de özenti olmak istemiyoruz, içimizden ne geliyorsa müziğimize, reggaeye onu ekliyoruz.
GazeteBilkent: Türkiye’de reggaeyi nasıl görüyorsunuz?
Emre: Türkiye’de her geçen gün ilginin arttığı bir alan reggae. Biz de yeni başladık ve işin içine girdikçe bilmediğimiz birçok grup ve müzisyenle tanıştık. Bizi çok daha güzel gelişmelerin beklediği kesin.
Barış: Bir kere Türkiye için çok yeni reggae piyasası ve Sattas’ın buradaki önemi ve çabası çok büyük. Grup olarak her zaman ağabeyimizdir ve onların açtığı yol sayesinde çok güzel şeyler oldu. Daha da güzel şeyler olacaktır çünkü reggae önü çok açık olan bir müzik dalı. Avrupa’da bir çok festival var neden Türkiye’de de olmasın? Çeşme gibi Kaş gibi doğası bu müziğe elverişli yerlere büyük reggaecileri getirelim ve festivaller düzenleyelim. Sadece onlar değil, biz de dünyadaki festivallere katılalım çünkü reggaenin altında yatan felsefe öyle bir şey ki dil din ırk insan ayrımı yok, dünya var ve ortak dilimizse reggae. Ayrıca reggea Türkiye’de daha çok dinlenen bir müzik türü haline gelebilir, ortam olarak ülkemiz de buna çok uygun. Sadece aşk-kardeşlik değil reggae çünkü ortada bir isyan bir başkaldırı var. Bunu bana bir arkadaşım söylemişti ve kesinlikle katılıyorum çünkü ortada toplumsal -siyasi bir sorun ve buna baş kaldıran, bu düzeni değiştirmek isteyen insanlar var.
GazeteBilkent: Nelerden ilham alıyorsunuz?
Emre: Bizim şarkıları aslında ikiye ayırabiliriz. İlk dört tanesi protesto olarak nitelendirebileceğimiz şarkılar. Bunlarda ilham kaynağımızsa yaşadığımız ortam, toplumsal ve siyasi sorunlar. Politikacılara her zaman kızsak da bizim ilham kaynağımız, etkilendiğimiz durumlar hep onlar. Biz onların seslerinin çıkmasını, bir şeyleri söylemelerini bekliyoruz ama söyleyen sesimizi duyurmaya çalışan hep bizleriz. Mesela 17 Aralık operasyonları sonrası yazdığımız “Abiler” şarkımızda “abilerin cebi sökülsün, abilerin paraları dökülsün” diyoruz. Tam şarkı sözü yazdığımız zamandı ve sadece aklımızda 17 Aralık ve ayakkabı kutuları vardı. Ne yazsak hep ayakkabı kutuları oluyordu içinde.
Barış: Gerçekten şu an fark ettim, reggae cidden gaza getiren bir müzik. Biz ne yazıyorsak içimizden geldiği gibi yazıyoruz ama diğer dört tanesiyse daha duygu yüklü şarkılar; yaşadığımız aşklar, hayal kırıklıkları. Şarkı üzerinden gidersem “O An” şarkımız gerçekten tek bir an üzerine yazıldı, ilham kaynağım gerçekten yaşadığım, Emre’nin de şahit olduğu bir an. O tek bir saniyenin salisenin bende hissettirdiklerini ve bende bıraktıklarını yazdım.
GazeteBilkent: Reggae dışında günlük hayatınızda neler dinlersiniz?
Emre: Burada diğer grup arkadaşlarımızı da katmamız gerek; genelde bizde herkes her tür müziği dinler. Fakat kendimden örnek vermek gerekirse jazz’ı çok severim. Bu aralarsa George Benson, Lionel Richie gibi 80’lerin sonlarından müzikler dinliyorum. Onun dışında daha yeni Hollanda’da plak koleksiyonu yapmaya başladım; plakçılara gitmek, o eski kokuyu hissetmek çok hoşuma gidiyor. Daha biraz önce, röportaja başlamadan, Barışla New York Gypsy All Stars’dan hem elektronik hem de Türk ezgilerinin olduğu çok ilginç sentez bir şarkı dinliyorduk oldukça da hoşumuza gitti. Genelde böyle farklı şeyler dinleyip üzerine hep birlikte konuşmayı, paylaşmayı seviyoruz. Zaten Jan aynı zamanda bir jazz orkestrasında da çalıyor, ağır jazzcıdır kendisi. Buğra da aynı şekilde.
Barış: Her tür müziği dinlerim ama beni en çok etkileyen doğu batı sentezi müzikler olmuştur. Mesela elektronik müziğin üzerine doğu çalgıları… Sözü olmuyor genellikle ve insan kendini transa geçmiş gibi hissediyor. Bu müzikler beni her zaman diğerlerine göre daha çok besler. Bunların yanı arabesk olsun, Türk halk müziğinden Neşet Ertaş, Aşık Veysel olsun çok seviyorum. Hani hepimiz dinliyoruz fakat benim ilgim daha başka. Onun yanı sıra Berlin’e gitmeden elektronik müziğe katlanamazdım, son zamanlarda yavaş yavaş onu da sevmeye başladım.
GazeteBilkent: Albümle ilgi geri dönüşler, insanların tepkileri nasıl?
Emre: Albümümüzü bir basamak olarak görüyoruz çünkü albüm çıkaralım diye çıkmadık yola. Albüm sadece bizim müziğimizi daha rahat yapabilmemiz, daha rahat mekanlarda çalabilmemiz için bir araçtı. Daha da önemlisi bu işe başlarken stüdyo için kayıt için verebileceğimiz hiçbir finansmanımız yoktu, kendi imkanlarımızla benim odamı stüdyo gibi kullanarak yaz süresince kayıtları yaptık. Geri dönüşler de çok güzel oldu bizim için, albümün çok natürel olduğunu söylüyorlar ve çeşitli sosyal medya kanallarından hala yorumlar almaya, dinlenmeye devam ediyoruz.
Barış: Kesinlikle ev ortamı bizim için çok iyi oldu çünkü kimse bize stüdyolardaki gibi kısıtlı bir süre vermedi. Şarkılarımızdan birini elli defa kaydettik, elli birincide olduğunu düşündük ve içimize sindi. İstediğimiz gibi konuştuk, paylaştık, çalıştık denedik… Mesela Emre bana çalışırken kahve yaptı, hani böyle içimizden geldiği gibi keyifle bu süreci tamamladık. Albümümüz sayesinde şu an daha farklı bir noktaya geldik, bu basamağı güzel kullandık ve bundan sonraki işlerimiz daha profesyonel daha deneyimli daha kaliteli olacak.
GazeteBilkent: Buzukinin bir hikayesi var mı?
Emre: Gitar gibi sahnede rahat çalabileceğimiz farklı bir enstrümana ihtiyacımız vardı. Bu saz da olabilirdi fakat elimizde sadece Jan’ın buzukisi vardı. Bir gün öyle otururken bakın benim buzukim var diye getirdi, dedim tamam sen bana bunu bırak iki haftada ben bunu çalmayı hallederim. Yani spontane gelişti olay, sonrasında baktım yavaş yavaş çıkıyor bir şeyler.
Barış: Zaten Emre’nin eline herhangi teli olan bir enstrümanı ver affetmez… Keşke aramızda kanun ya da ud çalmayı bilen de olsaydı, onları da çok kullanmak istedik ama artık başka projelere… Yeni enstrümanlarla ilgili güzel fikirlerimiz planlarımız var.
GazeteBilkent: İstanbul deyince aklınıza gelen üç kelime?
Emre: İnsan mozaiği, boğaz ve müzik
Barış: Çok kültürlülük, ilham ve stres… Çok olumsuz olduğumuz bir zamana denk geldi yoksa daha güzel ve olumlu şeyler düşünebilirdim.
GazeteBilkent: Bizleri neler bekliyor, Koala’nın yeni çalışmaları var mı?
Barış: Söylediğimiz gibi farklı şehirlerde yaşamayı şu an dezavantaj olarak görmüyoruz aksine avantaja çevirmeye çalışıyoruz. Yaşadığımız farklı şehirlerdeki farklı melodiler Koala’yı daha evrensel bir grup olma yolunda hazırlıyor. Şu anki hedeflerimiz bir single çalışması ve yurt dışındaki festivallerde de çalabilmek.
Emre: Bu yüzden artık daha fazla İngilizce şarkı yazmaya, daha çok insana ulaşmaya odaklanacağız. Tabii ki de kendi dilimizde, Türkçe de yazacağız, hatta başka diller de yazmak istiyoruz. Manu Chao ya da Dub Inc. bence bunun en güzel örnekleri, biz de neden olmayalım…
GazeteBilkent: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.