Yaklaşık bir ay önce Amerika Birleşik Devletlerinde genel seçimi kazanarak ülkenin 45. Başkanı seçilen Donald Trump, yer yer cesur, yer yer saçma vaatleriyle bize çok zevkli bir seçim dönemi yaşattı. ABD’deki seçimleri yakından takip eden biri olarak diyebilirim ki, 2015 yazında başkanlığa adaylığını açıklayan Donald Trump’ın başkanlık yarışında büyük bir oyuncu olabileceğini kimse düşünmemişti, bu yüzden yaptığı her hareket bizim için bir eğlence aracı oldu. Her ne kadar Trump ve ekibinin çok çalıştığı ve çalışmalarında teknolojinin nimetlerinden faydalanarak başarılı bir strateji izlediğinden bahsedilse de Trump, vaatleriyle de insanları ikna etmeyi başardı.
Donald Trump, başkanlığını açıkladığından beri hem büyük bir destek gördü hem de çok büyük eleştirilere maruz kaldı. Seçim gününe kadar Amerikan medyası onun başkanlığını öngörmüyordu, hatta bir gün önce Hillary Clinton’ı gece baskısında “Lady President” (Başkan Hanım) diye kapaklara taşımıştı bazı aceleci dergiler, ama Donald Trump seçimden zaferle çıktı.
Trump’ın cesur vaatlerden biri ise şüphesiz Meksika sınırına çekilecek duvar. İnşaat sektöründeki uzun yıllara dayanan tecrübesiyle büyük bir duvar yapacağını, bunu çok ucuza mal edeceğini ve hatta duvarı Meksikalılara ödeteceğini söylemişti.
Meksika sınırına çekeceğini söylediği duvar, onu ırkçılıkla suçlayanların elini güçlendirse de, Donald Trump bunu ülkenin iyiliği için yaptığından emin. Trump’ın kaçırdığı bir nokta şu: Meksikalılar duvarları kullanmakta bayağı iyiler.
1921’de, Meksika Devrimi’nin silahlı ayağı sona ermiş, ülkede barış dönemi başlamıştı. Yeni kurulan hükumetin eğitim bakanı, Meksikalılar arasında yaygın duvar sanatına başvurulmasını tavsiye etti. Böylelikle devrim, ideolojisini insanların her gün baktıkları duvarlar sayesinde yayabilecekti. (Bunu geçmiş zaman Instagram’ı olarak yorumlayabiliriz.)
Öncelikle büyük şehirlerde insanların görebilecekleri duvarlar, devrimin sanatçılarının mahir ellerine teslim edildi. Böylelikle insanlar her gün işe, okula giderken, sevdikleri insanlarla sokakta yürürken, ya da alışverişe çıktıklarında öncelikle toprak reformu olmak üzere, insan hakları, demokrasi gibi ihtilalin ana parçaları hakkında bilgilendiriliyorlardı. Aslında propaganda amacıyla kullanılan bu sanat, halk arasında ulusal bir farkındalık yaratmak, ezilmiş insanların hayatlarına odaklanmak ve halka özgüven aşılamak için bir araç olarak kullanıldı.
Eğitim bakanının bu fikri, Meksika’da bir sanat akımının oluşması için ortam hazırladı, hatta bu akım ABD’de birçok sanatçıyı etkisi altına aldı. Geçtiğimiz günlerde açıklanan PISA sonuçlarına göre çok kötü bir eğitim karnesi sergileyen Türkiye’nin de böyle vizyoner ve akıllı bakanlara ihtiyacı olduğuna eminim. (Hasan Ali Yücel’i rahmetle anıyorum.)
Bu akımın sanatçıları her ne kadar Rönesans, Kübizm, Ekspresyonizm, Sembolizm gibi akımların etkisinde olsalar da Meksika kültürel mirasından ve Meksika halk sanatlarından da fazlasıyla yaralanmışlardır. Halka yakın bir çizgide ilerleyen bu sanat büyük kitlelere ulaşmış ve halk arasında takdir kazanmıştır. Dünya üzerinde ortaya çıkmış halkçı sanatlardan belki de halk ile birleşip kaliteli ürünler ortaya koyabilmiş tek akım budur.
Biraz da bu akımın başarılı sanatçılarından bahsedelim, José Clemente Orozco, Diego Rivera (Frida Kahlo Hanım’ın yaramaz aşkı), David Alfaro Siqueiros bu akımın çerçevesinde büyük eserler ortaya koymuş kişiler. Kendilerine büyüklüklerinden ötürü Büyük Üçlü (Los Tres Grandes) ismi takılmış. Bu üçlü yaptıklarıyla okuma yazması olmayanlara dahi sosyal ve politik içerikli mesajlar ulaştırıyordu. Herkes tarafından anlaşılsın diye de basit ve açık bir anlatım izliyorlardı. Hem ülkeleri ile gurur duyuyor hem de ülkenin geleneklerinden bahsediyorlardı.
Genç Cumhuriyet’in başında Atatürk tarafından kabul edilen felsefenin de bu çerçeveye yakın olduğunu fark ediyorum araştırdıkça, fakat o zamana kadar oturmuş bir resim ve heykel geleneğinin olmaması, zannediyorum ki, bu tip bir yol ile propaganda yapılmasına engel olmuş.
Şöyle de ilginç bir yönü var bu geleneğin, dünyayı aydınlatan ve insanlığın gelişiminde bir tırmanma rampası olan İtalyan Rönesansından sonra devlet sponsorluğunda gelişen en etkili sanat akımı olarak görülüyor.
Etrafında olan biteni iyi okuyabilen, aklı başında bir eğitim bakanının, başarıya ulaştırdıkları devrimin propagandasını yapmak ve halka ulaşmak için herkesin her gün baktığı duvarları kullanmayı akıl etmesi bir ülkede yeni bir sanat geleneğinin doğmasını sağladı. İhtilalin ardından halka özgüven aşılamak ve halkı yeni sosyal fikirlerle buluşturmak için kullanılan duvarlar Meksika’da dalga dalga insanları etkisi altına aldı. Her ne kadar Amerika’nın yeni başkanı Donald Trump sınıra duvar çekeceğini iddia etse de, yeni duvarlar güzel eserlere ev sahipliği yapabilecek potansiyele sahip. Bu ruh, Meksikalıların içinde…
Kemal Demirbaş
Hayatı hakkıyla yaşamak için her durumda kendin için faydalı bir yöntem bulmak … başarılı ve mutlu olmak için çok iyi bir fikir .
Ayşe Demirbaş
Güzel bir bakış açısı yakalamışsın. Emeğine sağlık