Geçtiğimiz cumartesi Bursaspor-Beşiktaş arasında oynan müsabakadan sonra bir patlama yaşandı. Patlamanın öncesi ve patlama anı hakkında yayın yasağı sebebiyle herhangi bir bilgi veremiyoruz ama patlamadan sonra oluşan acı tabloyu her bir Türk vatandaşı gördü ve hissetti. O günden sonra farklı takımların taraftarları, farklı ideolojilere mensup olanlar, farklı mezheplere bağlı olanlar ellerinde ay yıldızlı Türk bayrakları ile sokaklara indi, gördükleri polis memurlarına baş sağlığı diledi. Bir tarafta büyük bir hışımla her ağızdan “şehitler ölmez vatan bölünmez” nidaları yükselirken diğer tarafta dalgın bakışlarla şehitlerin cenaze namazları kılındı. Bu patlama ile yürekler vatan için olan ölümün nasıl olduğunu tekrardan hissetti.
Bu yazıda değinmek istediğim konu böylesine acılı bir günde henüz daha şehitlerin naaşları baba evine gitmeden Avrupa’dan gelen kınama mesajları. Düşünün Avrupa ülkeleri bu olay karşısında o kadar öfkeli ve üzgünlermiş ki hemen taziye mesajları yayınlayıp terörün her türlüsünü kınamışlar. Bu mesajlar bana uluslararası ilişkilerin ne kadar da samimiyetsiz,
çıkar temelli ve insanlıktan uzak olduğunu tekrardan gösterdi.
Angela Merkel Almanya şansölyesi patlamadan hemen sonra Recep Tayyip Erdoğan’ı arayıp taziyelerini illeti ve teröre karşı her türlü işbirliği yapmaya hazır olduklarını söyledi. Ardından Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier her ne kadar da patlamanın kimin tarafından yapıldığı belli olmasa da (bu açıklama sırasında Türk yetkililer patlamanın PKK tarafından düzenlendiğini belirtmişti.) terörün her türlüsüne karşıyız dedi. Hatta Alman konsolosluğu başta olmak üzere muhtelif Avrupa ülkelerinin konsoloslukları patlamadan sonraki gün kol kola teröre hayır yürüyüşü düzenledi. İlk bakışta patlama sonrası olan hadiseler o buruk günde sevindirici görünebilir lakin bundan çok da uzak olmayan tarihlere dönersek her şeyin göründüğü gibi olmadığını anlayabiliriz.
Öncelikle PKK’nın Almanya’daki durumunu daha iyi kavramak için bir kaç olaya yer vereceğim. Pkk’nın terör eylemlerine başlaması ile 1990’da Almanya PKK’yı terör listesine aldı. 1994’te ise sıradışı bir olay yaşandı. Almanya’da PKK sempatizanları bir otobandaki trafik akışını durdurup pankartlar açtılar. Bunun üzerine Cemil Bayık Almanya’dan özür diledi ve PKK’nın aslında Türkiye ile savaşmak istemediğini sadece hak ettikleri toprakları almak istediklerini söyledi. Bu otoban hadisesi ise hızlıca gündemden düştü ve bir daha gündem olamadı. Angela Merkel döneminde yaşanan olaylar ise PKK’nın o günden bugüne nasıl Almanya’da teşkilatlandığını gösterir nitelikte. Sene 2014 Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Grup Başkan Yardımcısı Andreas Schockenhoff, “Burda her şeyden önce katliamlardan korumak ve insan yaşamı söz konusu diyerek” PKK’ya silah yardımı yapılabileceğini önerdi ve bu öneri Frankfurter Allgemeine gazetesine Cemil Bayık tarafından verilen demeç üzerineydi. 2015 yılında ise Almanya Linke partisi PKK’nın Almanya’da yasaklı olmasının yeniden değerlendirilmesini talep etti. Bu gelişmelerden sonra belki de Merkel yönetimi sırasında Türkiye’ye karşı yapılan en büyük samimiyetsizlik 2016’nın eylülünde PKK sempatizanlarının Köln’de düzenlediği mitingte Öcalan posterlerinin açılması ve PKK lehine sloganlar atılması üzerine Alman polisinin herhangi bir uyarı ve müdahalede bulunmaması olmuştur. Yani alenen bir terör örgütü Almanya’da propagandasını yapabilmiştir. En son olarak dışişleri bakanı Çavuşoğlu’nun Steinmeier’in Türkiye gelmesi ile düzenlenen ortak basın açıklamasında Almanya’da bulunan 4.500 PKK üyesinin Türkiye’ye iade edilmesini istemesi üzerine 3 PKK’lının iade edilmesi gerçekten vahim bir durumdur. Şu açıktır ki Almanya bizim için bir müttefiktir ancak bir dost değil.
Sonuç olarak Almanya başta olmak üzere çoğu Avrupa ülkesi acımıza ortak olduğunu söylese de ne kadar gerçekçi oldukları ortadadır. O demokrasi kültürüne ve insan haklarına önem vermesi ile övünen Avrupa konu PKK olunca bürokratik yapıların arkasında kelime oyunlarını kullanarak saklanması gerçekten içler acısı bir durumdur. O yüzden şu dize her şeyi özetliyor: “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”.