Erken Cumhuriyet Döneminde Kadın (1): Genel Görünüm

Erken cumhuriyet dönemi bütün yönleriyle halen tartışmalara konu olmaktadır. Toplumu ve siyaseti yeniden dizayn eden dönemin tartışmalı kararları ve oluşturduğu güçlü etkilerin günümüzde bu denli önem teşkil etmesinin elbette birçok sebebi mevcut. Bu noktada pek göz önünde bulunmayan ancak üzerine konuşulması, tartışılması gereken bir konuya odaklanmak gerekir. Erken cumhuriyet döneminde kadının hayatı çok farklı yönleriyle değerlendirilebilecek, çeşitli argümanların sunulabileceği bereketli bir alan. Kurucu ideolojinin kendisine esas aldığı iki ilkeden biri olan modernizm, çoğu zaman kadının hayatı üzerinden şekillenmiş ve bunun sonucunda büyük çapta tartışmalara sebep olagelmiştir.

Cuhuriyetin kurucu kadrosu yıllar sonra Kemalist Modernizasyon olarak anacağımız projelere imza atmak üzere çalışmalara başladığında yapılacaklar listesinin başlarında kadınlarla ilgili maddeler dikkat çekiyordu. Siyaset, ekonomi, eğitim gibi hayatın hemen hemen her alanında kadını olduğundan daha farklı bir noktaya evirmeye çalışmış, mevcut Anadolu kadını imajını kırarak cumhuriyet kadınını oluşturmuş ve onu bir vitrinden daha fazlası haline getirmeyi amaçlamıştır. Ancak dönemi biraz daha yakından incelediğimizde Kemalist rejimin kadınlar hakkındaki politikalarının sanıldığı kadar da pembe olmadığı, öznel noktaların günümüze gelene kadar şekil aldığı fikrine varılabilir.

Atatürk önderliğindeki kadınlara yönelik değişiklikleri Kemalist Feminizm olarak okuyan bir kesim var. Açıkçası bu değişikleri kendine münhasır bir isimle ziktetmek doğru bir hareket zira o dönemdeki yaklaşıma odaklandığımızda karşımıza çıkan oksimoronlar bile süreci özel, eğilesi kılıyor. İmparatorluğun son yıllarındaki hayatta kalma mücadelelerinde -Balkan Savaşları’nda, Birinci Dünya Savaşı’nda- en ön saflarda mücadele eden kadınları görüyoruz. Buna ek olarak İttihat ve Terakki’nin iktidara gelişiyle de gerek sosyal hayatta gerekse iş hayatında kendisini daha fazla görünür hale getiren bir “Osmanlı Kadını” var. Eş zamanlı olmasa da o süreçte ortaya çıkan kadın dergileri, dernekleri toplumda kadın hareketlerinin ivmelendiğine işaret ediyor. Ardından gelen Kurtuluş Savaşı’nda da savaşın kazanılmasında büyük rol oynayan kadınlar bu şartlar altında yeni bir düzenle karşılaşıyorlar.

Olağandışı koşullardan çıkıp yeni bir düzenin doğuşuna tanık olan Anadolu kadını, söz konusu düzenle beraber kendi yeniden doğuşuna başlamış oldu. 1926’da çıkan Türk Medeni Kanunu çok eşliliği bitirmiş; boşanma ve çocuğun velayeti konusunda kadına da erkekle eşit haklar sunmuştur. Ancak her radikal değişikliğin doğal bir sonucu olarak toplumun her kesimi kanunu olumlu karşılamamış hatta belirli gruplarda bir nevi infial yaratmıştır. Kanunun kabulü üzerine Akşam gazetesinin yeni kanuna uygun Türk kadınını bir balona binerken fazla ağırlıklar olarak gösterilen utanma, fazilet ve namusu bırakmasıyla tanıtması buna örnek olarak alınabilir. Bunları takip eden seçme ve seçilme hakkı, iş kanunu gibi gelişmeler yine tepki çekmiş fakat yönetici kadro kararlılığından ödün vermeden uygulamaları sürdürmüştür.

Yüzlerce yıl aynı zihniyetle yaşamış bir toplumun kendi toplumsal normları dışındaki yenilikleri tepkisiz karşılamasını beklemek elbette abesle iştigaldir. Lakin kurucu ideolojide baskın rol oynayan Batı menşeli politikalar beklenmeyecek yan etkileri de beraberinde getirecek, bazı noktaları ne yazık ki gözden kaçıracaktır. Böylelikle de yürürlüğe konan, günlük hayatta etkilerini göstermeye başlayan bu yeni düzene bir manada gölge düşürecektir.

Bu yeni düzeni, kadına yönelik reformlardaki çelişkileri, onun kazandırdıklarını ve kaybettirdiklerini bir sonraki yazımda ele alacağım.

Leave a Reply