Tan atımının en yakın olduğu an, gecenin en karanlık olduğu andır. Gecenin en karanlık anındayız.
Elimizde avucumuzda güç alabildiğimiz çok az şey kaldı. Yine de son gücümüzle hâl-i pür melâlimizi anlatmaya çalışalım. Belki son gayretimiz belki de koca bir mücadelenin başlangıcı bu. Ancak her şeyden önce kötü bir hissin yazısı bu yazdığım. Çaresizliğin, aldatılmışlığın ve öfkenin yazısı. Cevaplanmamış soruların, anlamsızlıkların, kırgınlıkların yazısı.
Yanlış anlaşılmak istemem, aklımın sayısız köşelerinde artık birer yığın haline gelmiş sorularıma cevap aramıyorum. Cevap aramaktan yoruldum zira. Şu an aradığım tek şey bir çıkış yolu. Tan yerini ağartacak bir hüzme ışık, umutları yeniden yeşertecek bir avuç su; aradığım şey bugünleri olmasa da yarınları yaşanmaya değer kılacak bir anlamdan fazlası değil.
Pazartesi gecesi hali hazırda “gazi” olan ve böyle giderse yakın zamanda şehadetine şahitlik etmekten korktuğumuz yüce Türk Meclisi’nde çok başarısız, kalitesiz, ucuz bir tiyatro oyunu izledik. Ancak şimdilik -en azından bu yazı için- o gece yaşanan birçok rezaleti bir kenara bırakmamız gerekiyor. Zira o karanlık gecede yaşananların bir kısmının ağırlığı bir kısım insan için geri kalanından çok daha fazlaydı. Dün gece Türkiye Büyük Millet Meclisinde, millete verilen sözlerden dönüldü. Bozulması planlanan büyük oyunun piyonu olundu. Birlikte yürünen yollardan sapıldı. İlk oyumla, ilk heyecanımla meclise taşıdığımı sandığım inançlarım, görüşlerim, umutlarım o gece dönüverdiler temiz, hak ve doğru yollarından. Oysa ne demişti Başbuğ Alparslan Türkeş?
“Davadan döneni vurun, ben dönersem beni de vurun.”
Davadan dönüldü. Miting meydanlarında mertçe sergilenen dimdik duruş yerle bir edildi. Seçim beyannamelerinde
uygun bulunmadığı açıkça belirtilen maddelere mecliste “EVET” denildi. “Yapılmaz” denilenler yapıldı. “O kadar da olmaz” denilen ne varsa tam olarak o kadar da oldu.
Ancak vurulan biz olduk, hem de umutlarımızın tam ortasından, alçak bir kurşunla.
Dedim ya, en karanlık anındayız gecenin. Tan atımını görmeye fani ömrümüz yeter mi bilinmez. Ancak zifiri karanlıkta yer yer çakan kıvılcımlardan güç alacağız o âna değin. Elimizde avucumuzda kalan, o birkaç ümitvar kıvılcımdan başkası değil çünkü. O kıvılcımlarsa verdiğimiz oyu gözümüz kapalı helal edeceğimiz insanlar. Meclisin en arka sırasını mesken tutmuş onurlu, şerefli, haysiyetli birkaç adam. Ateş yanacaksa bu kıvılcımlardan tutuşacak. Tan atacaksa bu şerefli adamlarla birlikte atacak. Ve tan atacaksa, karanlık bütün alçaklıkları, kahpelikleri, çıkarcılıkları beraberinde götürecek.
Evet, o uzun gecede ben ve benim durumumda olan birçok kişinin başı eğildi. Çünkü başımız dik oy verdiklerimiz, arkasında durduklarımız başkalarının gölgelerine sığışmak için eğilip büküldü, taviz verdi ve eyvallah etti. Ancak tüm bunların yanında gördük ki bedel gözetmeksizin yanlışın karşısında durabilecek, bir tabanın tüm sesini bir ağızdan haykırabilecek cesaret ve vicdana sahip olanlar var imiş. Hâl böyleyken tamamen umutsuzluğa bürünüp ye’se kapılmanın bizler için ancak ve ancak bir lüks olacağı gerçeği çıkıyor karşımıza. Vallahi bu durumda yapılması gereken tek şey eğilen başları kaldırıp var gücümüzle haykırmaktır:
“Biz de sizdeniz!”
Zira zaman hakkın yanında durma zamanıdır.
Zaman sözünde durmayanlardan hesap sorma zamanıdır.
Zaman elimizden gelenin fazlası için çalışıp daima ümitvar olma zamanıdır.
Tan atımının en yakın olduğu an, gecenin en karanlık olduğu andır. En karanlık anındayız gecenin. Tam da olduğumuz yerde sabırla tan atımını bekleyeceğiz.
#BizDeSizdeniz