“Olsun, bir sonraki maçımız Abdi İpekçi’de…”
Maçın oynandığı atmosfer maçın kaderini değiştirebilir mi? Avrupa basketbolunun yapı taşları arasında düşünülen Panathinaikos, Olympiacos ve Maccabi Tel Aviv takımlarının tedirgen eden deplasman olarak değerlendirilmesinin tek sebebi takımların başarılı performansı mı? Eğer öyleyse pek çok takım tarihleri boyunca ülkelerinde yaşanılan siyasi, ekonomik ve sosyal krizler nedeniyle kadrolarını daralttıklarında artık ‘tedirgin eden’ deplasman olarak düşünülmemektedirler mi? Yoksa bu takımların ‘tedirgin eden’ deplasman olmasının arkasında başka sebepler mevcut mudur? İç saha avantajına sahip olmak gibi…
Kalabalık ve iç sahada oynamanın getirdiği avantaj geçmişten günümüze spor psikolojsinin en dikkat çeken konularından biri olmuştur. İç sahada oynama, bir diğer tabirle ev sahibi olma avantajı ilk olarak 1977 yılında Schwartz and Barsky tarafından incelenmeye başlanmış olup, 1992 yılında Courneya & Carron tarafından yapılan araştırmada ‘İç ve dış saha maçlarının dengeli olduğu bir fikstürde ev sahibi olan takımların oynadıkları karşılaşmaların %50 ve üzerini kazanması’ olarak tanımlanmıştır. Araştırmalar basketbol özelinde ise 1980, 1983, 1993 ve 2007 yıllarında yapılan önemli çalışmalar ile devam etmiştir. Yapılan araştırmalara göre seyirci desteği oyuncuları, hakemleri, teknik insanları ve hatta maçı anlatan spor yorumcularını psikolojik açıdan etkilemektedir. Bu durumun sebepleri genel hatlarıyla sosyal baskı, özgüven artışı veya azalışı, duygu ve öfke kontrolüne etki ve oynanılan atmosfere alışık olma başlıkları altında açıklanmaktadır. Peki ev sahibi olma avantajı günümüz basketbolunu nasıl etkilemektedir? Bu sorunun cevabı EuroLeague arenasında sahne alan pek çok takımın maçlarını oynadığı atmosfere bakıldığında cevaplanabilir: OAKA, Peace and Friendship Stadium, Tel Aviv Yad Eliyahu –Nokia Arena ve Galatasaray Odeabank’ın maçlarını oynadığı Abdi İpekçi Arena…
Bilindiği üzere ülkeler ve/veya takımların sosyo-ekonomik yapılanması, kulüp içindeki yönetimsel farklılıklar takımlar arasındaki güç dengelerini değiştirebilmektedir. Bu doğrultuda, bu sezon Galatasaray Odeabank’ın da yaşadığı gibi her takım belli dönemlerde ivme kaybedebilmektedir. Güçlü ekonomik yapılanma beraberinde deneyimli koç, iyi oyuncular, kullanışlı sosyal tesisler vb. katkılar getirdiği için ekonomik yapılanması güçlü olan takımlardan yüksek sportif başarı beklenmktedir. Fakat ülkelerin içinde bulunduğu sosyal, siyasi, ekonomik yapılanma ve spor birbirinden soyutlanamadığı için bu yapılanmalarda yaşanan dalgalanmalar spor kulüplerini de etkilemektedir. Galatasaray, EuroLeague 2016-2017 sezonunun yirmi altıncı haftası itibariyle EuroLeague’te toplam sekiz maç kazanmıştır ve oynadığı basketbol büyük tepki çekmektedir. Fakat istatistiklere bakıldığında Galatasaray kazandığı sekiz maçın yedisini kendi sahasında kazanmıştır. Bu durum göstermektedir ki yaşadığı ivme kaybına karşı Abdi İpekçi çekinilen deplasman olma özelliğini, İpekçi seyircisinin maça ortak olması ve takıma pozitif desteğiyle korumaktadır. Nitekim, tarihe bakıldığında buna benzer örnekleri görmek mümkündür: Galatasaray Medical Park’ın 26 Ocak 2012 tarihinde Olympiacos ile oynadığı maç spor tarihine “Her zaman olmaz Sloukas!” başlığı ile geçmiştir. Maç Kostas Sloukas’ın son saniyede orta sahanın gerisinden attığı üçlükle uzatmaya gitmiş olmasına karşın Medical Park maçı kazanmıştır. Fakat galibiyetten çok konuşulan durum ise Olympiacoslu oyuncuların kaybetmelerinin nedenlerinden biri olarak “Kendi sesimizi duyamıyorduk!” açıklamaları olmuştur. Yine benzer bir şekilde Galatasaray Odeabank’ın 13 Ekim 2016 tarihinde CSKA Moskova ile oynadığı maçın ardından, kulübün resmi sosyal medya hesabından paylaştığı bir video ile takım koçları Dimitris Itoudis’in maçtan önceki son idmanda oyuncularını Abdi İpekçi atmosferine Galatasaray tribünlerinin sesiyle hazırladığını paylaşması gündeme gelmiştir. CSKA Moskova’nın maçtan galip ayrıldığı göz önünde bulundurulursa maç stratejilerinin spor psikolojisinin üzerinde durduğu “kalabalık ve ev sahibi avantajını” da kapsadığından söz etmek mümkündür.
Bütün bunların ışığında bakıldığında, maçın oynandığı atmosferin maçın kaderini değiştirebileceği yadsınamaz bir gerçektir. Basketbol kültürü sadece sportif başarı ve güçlü ekonomi demek değil, bunların yanında kulüp ve taraftarın duygu ve düşünce akışındaki işbirliği de demektir. Nitekim, köklü basketbol kulüpleri arasında gösterilen Olympiacos ve Panathinaikos, Yunanistan’da yaşanan büyük çaptaki ekonomik kriz ve bu durumun akabinde yaşanılan kadro daralmalarına rağmen çekinilen takım ve deplasman olma özelliklerini kaybetmemişlerdir. Ülkemize bakıldığında ise benzer tabloyu Pınar Karşıyaka, Banvit, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray ile gözlemlemek mümkündür. “Abdi İpekçi Korosu” olarak bilinen seyirci desteği Galatasaray Odeabank’ı ayakta tutan en önemli etkenlerden biri olarak spor psikolojisinin “kalabalık ve ev sahibi avantajı”nın spora etkisi konusuna verilebilen örneklerindendir. Bugün, teknik ekibi, yönetimi, oyuncuları ve taraftarı gönül rahatlığıyla “Bir sonraki maç Abdi İpeçi’de” diyebiliyorsa bu basketbol kültürünün sporseverlere armağan etti, basketbolu güzelleştiren en önemli durumlardan biridir. Bu nedendendir ki Anadolu Efes, Darüşşafaka Doğuş gibi büyük maddi kaynaklara sahip kulüplerin basın sözcüleri her açıklamalarında salonlarda daha fazla seyirci görmek istediklerini bildirmektedir. Bu doğrultuda, ‘büyük’ takım olmanın yanında, basketbol kültürüne sahip olmak ve bunu yaşatmak için; kulüpler, oyuncular ve basketbol seyircisi arasında olan bağın geliştirilmesi ve daha işbirlikçi bir düzleme taşınması gerekmektedir. Spor psikologlarının, kulüplerin ve diğer otoritelerin üstlerine düşen görevleri yerine getirerek sadece basketbol branşında değil bütün branşlarda spor ve sporseverleri aynı duygu-düşünce çatısı altında bütünleştirmelidir.
Kaynakça:
http://www.eurohoops.net/tr/featured-tr/229217/ataman-finallerde-olmak-heyecan-verici/amp/
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3827749/#b16-jhk-38-141