“Kime ne?” diyebilirsiniz ama herkes yüreğini açmayı başarabilse, kimse yalnızlıktan bu kadar çok muzdarip olmazdı belki… Öyle anlar vardır ya hani, yüreğin orta yerine bir ateş düşüverir. Geçmişini, bugünden ve gelecekten daha fazla sorgularsın, düşünürsün ve kendi kendine girdiğin iç hesaplaşmalardan sağ çıkamazsın. Geceni gündüzünü mahvederken hayattan ne aldığın, ona verdiklerin karşısında koca bir hiç olduğunu fark edersin. İçimizde bitmek bilmeyen kavgalar, insanın varmak istediği yerden çok uzakta olduğunu hissettirir ya bazen… O da tam bu esnada karar vermişti ebedi özgürlüğe kavuşmaya.
Dipteydi. Çıkış yolu yoktu, bir adım öteye gidecek tahammülü de… Gitmeye gerek de yoktu zaten. Hayat kime adil davranmıştı ki bugüne kadar. Sıramızı savıp gideceğimiz kurgusal bir oyun içinde, çokça zaman kaybetmişti. Rutine dönen her şey biraz daha duyarsızlaştırmıştı onu. Yalnızdı. Adını koyamadığı, sırf bu yüzden kendine bile itiraf edemediği yaşanmamışlıkları onu darmadağın etmişti ama unuttuğu bir şey vardı… O hala nefes alıyordu. Hala rüyalarında kendini piyanonun önünde gören ürkek bir kızdı… Hala hayallerini uçan bir balonla gökyüzüne bırakmak isteyen bir çocuktu. Hala ‘canlı’ydı.
Tüm mesele fark etmekti Veronika için. Yaşama dair tüm korkulardan sıyrılıp, ‘yaşamaya’ cesaret etmekti. “Bunu anlaması için bir akıl hastanesinde ‘normaller’in yanında vakit geçirmesi mi gerekliydi acaba?” diye düşünebilirsiniz ilk başta ama etrafımızda da beyaz önlükle bağlandığını hayal etmekte zorlanmadığımız insanlar yok değil. Dünyada bunca delinin elini kolunu sallayarak gezdiğini göz önüne alırsak belki de Veronika’ya hak verebiliriz. O asla çıkamayacağını düşündüğü yerde, Tanrı’yı hatırladı belki yeniden, yaşamını, düşlerini ne kadar azımsadığını. Ölüme hızla yaklaşırken, geri dönmek her bir adımda büyüyen bir tutku olmuştu onun için. O güne kadar tatmadığı duyguları ona yaşatan şizofren aşkı Eduard mı büyülemişti onu, bilmiyorum. Tüm keşkelerini yanına alıp geri gelmeyi, yaşamayı ve var olmanın hazzını hissetmeyi başarabilecek miydi? Veronika tüm sırlarını açığa çıkaran ama hala çözülmeyi bekleyen bir kadın oldu benim için. Veronika’yla geçirdiğim günlerde en çok -zamanla hatası yüzünden mi bilmiyorum ama- onun hayatla olan kavgası tanıdık geldi bana yer yer. Tam da kendimi yine kişisel gelişim kitabının içinde bulacağımı düşündüğüm sırada yazar Paulo Coelho kendini yeniden hatırlattı bana.