Şevval Türkileri
Milano Moda Haftası – Gucci
2018,sanat dünyası için dolu dolu bir yıl oldu. Sene boyunca birçok haber alsak da en şaşırtıcı olaylardan biri hiç şüphesiz şubat ayında gerçekleşen Milano Moda Haftası’na damga vuran İtalyan moda devi Gucci’nin sonbahar-kış koleksiyonu ‘’Cyborg’’ oldu.
Defilenin ardından günlerce konuşulan koleksiyonun uzaktan bakınca oldukça absürt durduğu ve mizah konusu olduğu bir gerçek. Yeşil-mavi ışıklandırmanın yoğun olduğu salon, ortasına bir operasyon masası konularak adeta bir ameliyathaneye çevrilmiş. Modeller, ellerinde çanta yerine kendi kesik başlarını andıran parçalar ve yapımı kıyafetlerin tasarım ve üretiminden bile uzun süren ejderha, yılan gibi minik heykeller taşıdılar. Üstelik kullanılan bazı şapkalar da şapkadan ziyade heykeli andırıyor.
Ne var ki, koleksiyonun kreatif direktörü Alessandro Michele’in açıklamaları bize bu farklılığın sebebinin ‘’Cyborg Manifestosu’’, yani bu bu koleksiyonun ana esin kaynağı olduğunu gösteriyor. Cyborg Manifestosu, Donna Haraway’in 1985 yılında kaleme aldığı bir metin. Haraway medeniyet ve doğayı birleştirirken insanın organizma ve mekanikten doğan bir melez olduğunu savunuyor. Michele’de bundan etkilenmiş ve feminen ve masküleni, eski ile yeniyi birleştirmiş, bir nevi o da kendi sanatını etkilendiği felsefik düşünce aracılığıyla kumaşlar, aksesuarlar ve heykel modelleri üzerinden icra etmiş.
Anıl Tahmisoğlu & Elif Gündemir
Stan Lee
2018’in kasım ayında hayata gözlerini yuman bir çizgi roman yazarından bahsedeceğiz şimdi sizlere. “Ben Marvel çizgi roman evrenini sevmem, ilgimi çekmez bu kişi” demeden önce anlatacaklarımıza kulak vermenizi isteriz. İlk ipucumuz, “Marvel evreni” gördüğünüz üzere. Çizgi roman yazarı da denildiğine göre aklınıza gelecek kişinin Stan Lee’den başkası olamayacağı aşikar. Peki, kim bu Stan Lee ve 1945 yılından beri bizlere ne kattı?
Stanley Martin Leeber, nam-ı diğer Stan Lee, 1922’de Amerika’da doğdu. New York gibi dünyanın en kalabalık şehrinde maddi sıkıntılar çeken bir aileye doğması onun bakış açısını şekillendirdi. İyi bir roman yazarı olma hayaliyle yaşıyordu. Okulu bıraktı ve romancılığa adımını bir çizgi roman yayınlama şirketinde işe girerek attı. Takma isim kullanmaya başladı. Neden mi? O zamanlar için bir çizgi roman yazarı veya çizeri olmak gerçek bir iş olarak görülmüyordu. Eğer başarısızlığa uğrarsa, gerçek isminin lekelenmemesi için Stan Lee takma adını kullanmaya başladı. Yakıştı mı derseniz, insan kendine yakıştırdığını giymeli değil mi? Korkusuzca hayalleri uğruna yürümeli kendi yolunda.
Stan Lee de dünyaya bakış açısını, sadece eğlendiren bir yazar olmanın ötesinde çizgi romanlarında okuyucularına sundu. Suyun yüzeyinde olmasa da herkesin bu dünyaya karşı belli düşünceleri vardır. İdeoloji dediğimiz kavram da bu şekilde insan yaşamına etki eder. İşte bu unutulmaz yazarın da vardı. İnsanları ayrıştırmanın birleştirmeden daha kolay olduğunu biliyordu. Kusurlu olmanın neden bu kadar kabul edilemez olduğunu kafasında kendisine soruyordu. Sonra o soruları, her insan gibi mükemmel olmayan karakterler yaratarak cevapladı. Spider-man, X-men, Fantastic Four, Iron Man gibi karakter hikayeleriyle dünyanın içinde bulunduğu durumu eleştirdi. Kendi yaşadığı o zor hayatı, kusursuz bir süper kahraman yapmak yerine kusurları olan kahramanlar yaratarak anlattı. O dönemki mitolojik ve tanrısal süper kahramanları bize yakınsadı. Daha insan olmaları gerektiğini düşündü. Çünkü ona göre kahramanlar hayal ürünü olmak zorunda değildi.
Gerçekçi hikayeleri süper kahramanlarla buluşturarak ve bunu yanında da “iş adamı” kimliğini de geliştirerek “Marvel” çizgi romanlarını bugünkü haline getirdi. Bunda tek pay sahibi değil tabi ki fakat bir nevi vizyon adamı denebilir onun için. Orkestra şefi belki de, Steve Jobs gibi. Belki çok iyi bir yazar ya da çizer değildi ama bir efsane olduğu da aşikar. Günümüzde çizgi roman içerikleri özellikle de filmleri artık ana akımdan da öte bir hal aldı, kahramanlara inanmayı seviyoruz ve Stan Lee gibi anlatıcılara, hikayelere ihtiyacımız olduğu kadar ihtiyacımız var.
Bir röportajında “Bu hikayelerde ırkı, cinsiyeti, dini ve ten rengi ne olursa olsun herkese yer var.” dedi. Onun için insan insandı. Nereye ait olduğu değil, gelecekte ne olacağı önemliydi. Ayrıştırmadı, eleştirdi. Yaşadığı bu koskoca 95 yılda, hala doğmakta ve büyümekte olan insanlar için bir ”süper-kahraman” haline geldi. Onun hayatında ve hikayelerinde yer almayan tek şey, nefret, hoşgörüsüzlük ve bağnazlıktı. Hala da öyle olmaya devam ediyor, edecek. Ciddiye alınmayan bir içeriği bugün sinema dünyasını göz bebeği yapan önemli figürlerden biriydi kısacası Stan Lee. İnsan olmaya dair bir şeyler anlatmak derdindeydi, kendisi de kusurlu ve iyi kalpli bir süper kahramandı aslında çizgi roman severler için. En azından inandığımız şey bu, aynı kahramanlara inanmak istediğimiz gibi.
Sudenur Soysal
Sziget 2018
Sziget Festivalleri her yıl güzel oluyor da sanki bu yıl daha başkaydı. Arctic Monkeys, Gorillaz, Kendrick Lamar, Dua Lipa, Mumford & Sons, Lana Del Rey ve daha nicesinin sahne aldığı festivalde birçok unutulamaz an yaşandı, fakat gidenlerin çoğu unutmak durumunda kaldı. Geriye kalanlarsa bir avuç fotoğraf oldu. Ama ne fotoğraflar… En nihayetinde önemli olan, sanat camiasından çok başarılı ve gözde isimler bu festivalde, bir adada toplandılar. Uygarlıktan uzak, günlerce süren aralıksız bir eğlence… E tabi hayranları için bunca yetenekli ismi bir arada görmek 2018’in en özel anlarından biri oldu.
Her gecenin sonunda da koca bir gemide parti verildi. Festivale katılanlar bolca tanıdığı orada buldu, katılamayanlarsa, benim gibi, tanıdıklarını Instagram hikayelerinden izlediler. Her hikayede de “Bu da mı gitmiş?” Diyerek seneye gideceklerine ant içtiler. Umuyoruz ki biz 2019’da gitme fırsatı bulursak 2018’in favori sanat etkinliklerinden biri olan Sziget Festivali 2019’da da aynı sıfatla anılacak. O zaman “Sziget 2019’da görüşürüz.” diyerek 2018’e veda edelim.
Aslı Erdem & Sena Aydın
WDCH Dreams- Refik Anadol
2018’in en çok ses getiren ve en çok konuşulan sanat olaylarından biri Refik Anadol Studio tarafından tasarlanan “Walt Disney Concert Hall Dreams” projesi oldu. Daha önce de “Eriyen Hatıralar”, “Infinitive Room”, “Archive Dreaming” gibi birçok sergisiyle dijital sanat alanında adından sıkça söz ettiren Refik Anadol, bu kez WDCH Dreams ile verilerin dijitalleştirilmesi ve görselleştirilmesine yepyeni bir boyut kazandırdı. Los Angeles Filarmoni Orkestrası’nın rüya görmesi fikrinden yola çıkılan enstalasyonda, insanların rüya şeklini taklit edebilecek bir bilgisayar donanımlı zeka kullanan Anadol, Google’ın makine zekası programından yardım alarak çalıştı. Neredeyse 40.000 saate yakın resim, video ve müzik arşiviyle yaratılan bellekle ise Los Angeles Filarmoni Orkestrası’nın 100 yıllık geçmişi, büyüleyici bir görsel şölen haline gelerek, bir hafta boyunca 2003 yılında, Frank Gehry tarafından tasarlanan Walt Disney Konser Salonu’nun cephesini etkisi altına aldı. Refik Anadol, eserlerini 42 projeksiyon kullanarak metalik yüzeyli binanın dış cephesine yansıtarak sanatına yeni bir bakış açısı getirdi.
WDCH Dreams’in 2018’de büyük ses getiren bir sanat performansı olmasının birçok nedeni var. Teknolojinin hayatımıza girmesiyle; gerçeklik, sanat ve estetik algıları tamamıyla değişiyor. Dijital resimler, bilgisayar programlarıyla yapılan şarkılar, sanal müzik aletleri derken sanatın teknolojiyle harmanlanmaya başladığını görüyoruz. Ancak sanat, insanlar için hâlâ bir kendini ifade etme yoludur ve güzel bir şey ortaya koyma çabasıdır, aynı zamanda sınırları ortadan kaldırmak ve ufkun ötesine geçebilmek, daha da ilerisini düşünebilmek için vardır. Refik Anadol’un yeni çalışmasının da sınırları zorlayan bir tarafı var. Teknolojinin sanat ve yaratıcılıkla bir araya gelip bir potada eriyerek nasıl muhteşem bir sonuç ortaya çıkardığını bu çalışmada çok daha net bir şekilde görebiliyoruz.
Kaynakça
https://www.haberturk.com/milano-moda-haftasinda-sanat-defilesi-1879986
https://www.sozcu.com.tr/hayatim/son-moda/guccinin-kafa-konsepti-kafa-karistirdi/
https://www.clashmusic.com/live/live-report-sziget-festival-2018
Frank Gehry’s Walt Disney Concert Hall illuminates with dream-like visuals