https://www.youtube.com/watch?v=CXcqIBEFgkg
“Ben feleğin tekerine çomak sokarım.” hepimizin bildiği, okurken bile melodisini mırıldandığımız çok güzel bir şarkının, bir o kadar da güzel kısmıdır. Bu cümleyi kısaca açıklamaya çalışırsak kötü giden olayları durdurmaya çalışmak yani bir nevi mevcut, arızalı işi baltalama anlamını çıkartabiliriz. Özellikle Anadolu Rock’ta sıkça bu temada sözler karşımıza çıkar. İnsanın kaderini yani kendisinden hayli büyük bir durumu kendi imkânlarıyla yenmesi; şüphesiz romantik ve isyankâr gençlere umut vermiştir. Türk kültürüne ait gibi hissettirse de aslında aynı ‘çomak sokma’ mantığı çok eskilere ve farklı coğrafyalara dayanıyor. Romantizmden ve isyandan bahsedip akla Fransa’nın gelmemesi hiç kuşkusuz mümkün olmaz. Cem Karaca’dan uzaklaşıp sanayi devrimi sırasındaki Fransa’ya baktığımızda tekerlere bir şeyler sokmanın ne kadar farklı sebepleri ve sonuçları olduğunu görebiliriz.
Fransız Sanayi Devrimi’nde İşçi Sınıfı
Büyük buharlı makinelerin icadıyla başlayan sanayi devrimi beraberinde birçok teknolojik kapının açılmasına yardım etse de, insan ve haklar konusunda tüm dünyayı etkileyecek olumsuz sonuçlar da doğurmuştur. Sanayi devrimi öncesi tarıma dayanan ekonominin bir anda seri mal üretimine geçmesiyle yeni bir sınıf doğmuştur: işçi sınıfı. Endüstri devriminden önce usta-çırak ilişkisine dayalı ve dayanışmayla yürüyen ekonomik sektör, insanları patron ve işçi olarak ayırmaya başlamıştır. Bu ayrımla artık insanlar arasındaki dikey uçurum belirgin hale gelmiştir. Soylu ve köylü ayrımından farklı olarak; işçi-patron kavramları çok fazla insanı etkilemiş ve bu yeni unvanların doğurduğu sonuçlar çok daha somut olmuştur. Bu doğrultuda işçilerin patronlar tarafından sömürülmesi kaçınılmaz hale gelmişti.
Fransa’da sanayi devrimi toplumun her kesimi için eşit ölçüde güzel geçmiyordu. Makineleşmeyle birlikte topraktaki ve taşradaki hareketlilik büyük şehirlere kaysa da, göç eden insanlar iş bulma ve biraz da olsun rahata kavuşma ümitleriyle gittikleri yerlerde korkunç şartlar altında çalıştırılıyordu. Makine sahibi burjuvalar kârı maksimize etmek istedikleri için uzun çalışma saatleri koyuyor, çocukları çalıştırıyor ve çalışanlara hiçbir sosyal hak tanımıyordu. Bu dönemde ucuz iş gücü gözüyle bakıldığı için özellikle kadın ve çocuk işçilerin sanayi sektöründe büyük bir payı vardı. Çocuklarda işe başlama yaşı 7-8’lere kadar düşüyordu ve bu durum çocuk koruma yasalarına ve hatta daha sonrasına kadar da devam etti. Tüm bu zor koşullar altındaki işçilerin grev ya da isyan etme şansları yoktu çünkü kapıda çalışmayı, sömürülmeyi bekleyen kendileri gibi binlerce insan vardı. Olası bir isyan anında patronun yapması gereken tek şey günlüğü bir süt ve ekmek parasından ibaret yeni bir işçi bulmaktı.
Açlık ve sefalet yeni gelişen şehirlerin üzerinde ağırlaşmıştı. Doğum yapan kadınlar doğumdan hemen sonra, ayağa kalkabildikleri ilk anda işe gitmeye çalışsalar da çoğu zaman yerlerinde başka bir kadın buluyorlardı. On sekiz saat çalışmaktan bitap düşmüş adamın yerini başka bir adam dolduruyordu. İşçilerin dinlenmeye, izne kısaca insanı hiçbir hakka ulaşımları yoktu. Düzen böyle işliyordu ve işçilerin yapacak tek bir şeyleri kalıyordu geriye: tekere çomak sokmak yani sabotaj.
Sabot-aj
Fakir halkın zenginler gibi yumuşak deriden yapılmış ayakkabı giymesini beklemek fazla iyimser olur. İşçi sınıfın ayaklarını koruyacak, aynı zamanda sıcak tutacak ayakkabılara ihtiyacı vardı bu yüzden de imkânlar dâhilinde yapılacak en iyi şeyi yapıp sabo (sabot) terlikleri ürettiler. Fransızcada tahtadan oyulmuş çarık, köylü ayakkabısı anlamına gelen bu terlikler dönemin pek çok işçisi için büyük bir kurtarıcı olmuştur. Hayli kalın çoraplarla anca kullanılabilen bu tahta terlikler dönemin işçileri için sadece bir ayakkabı değil, ilerleyen zamanda bireysel hakları için de büyük birer sembol olmuştur.
İşçilerin greve gidemediğinden çünkü yerlerinin kolayca doldurulabilir olduğundan bahsetmiştik. Fakat yerlerine gelecek insanlara gelecek bir yer bırakmasalar durum ne olacaktı? İşler duracak ve patron onları dinlemek hatta bazı haklar vermek zorunda kalacaktı. Bu yüzden işçiler makineleri tıkayacak ve dişliler altında kolay ezilmeyecek bir şey aramaya başladılar. Bu durumda ellerindeki en sert ve en ulaşılabilir nesneler hepsinin ayağında birer çift halinde bulunan sabo terliklerdi. Makineleri yani bir nevi burjuvaziyi bir süre de olsa devre dışı bırakanın fakirliğin simgesi sabo terlikler olması ise hayli ironiktir.
Makineleri bozup işleri baltalayan işçiler, büyük bir sabotaj yapmış oldular. İşler aksamaya, patronlar para kaybetmeye başlamışlardı. Artık patronların kaybedeceği tek şey sürekli isimleri değişen değersiz işçiler değil, tüm mal varlıkları olan makinelerdi de. Bu da patronları görece daha ‘ılımlı’ olmaya itti. Sabotajın büyük bir çeldirici ve sosyal hakları olmayan işçiler için en geçerli sigorta olduğu gerçeği yadsınamaz. Burjuva sınıfının para kaybetmeye başlaması nice devrime sebep olmuştur, ki buna Fransız Devrimi de dahildir, ve sabotaj da işçi hakları açısından önemli sembolik bir yere sahiptir. Çoğu zengin işveren için sabotaj kelimesi mimli olup, büyük bir suç ve ahlaksızlık olarak algılansa da daha iyi şartlar için, feleğin tekerine çomak da sabo da sokmak makbuldür.
Kaynak
1-Smith, W. and Pouget, E. (n.d.). Sabotage, its history, philosophy & function.
2-“Sabotage.” Dictionary of American History. . Encyclopedia.com. 29 Oct. 2018 <https://www.encyclopedia.com>.
3-MAHİROĞULLARI, Adnan. “Endüstri Devrimi Sonrasında Emeğin İstismarını Belgeleyen İki Eser: Germinal ve Dokumacılar.” Sosyoloji Konferansları 32 (2005): 41-53.