Hepimizin tutkun oldukları, en sevdikleri, sevmedikleri, hayalleri ya da en azından güncel birtakım istekleri, idealleri ve amaçları var. Bu belirsiz süreli hayatımıza elimizden geldiğince bir hamur misali şekil verip onun dizaynını bizzat yaparken aslında o, biz farkına varmadan, bizim kontrolümüz dışında dış dünyadan besleniyor. Her seçimimiz, etkileşime girdiğimiz her insan, her olay, şekillenmesinde en büyük yeri de kapsamıyor üstelik. Bütün bunların yanı sıra bazen etki alanları gözüktüğünden çok daha büyük olan belki bir melodi, bir film, hatta özellikle bir fikir tohumu bambaşka kıvılcımları ateşleyebiliyor. Ben bu yazımda ülkemizdeki müziğin etki alanının son zamanlardaki değişimini, üzerimizdeki muhtemel etkileriyle beraber incelemek istiyorum.
Müzik, asırlardır insanların hayatında etkili role sahip ayrı bir evren gibidir bence. Bazen bir başlangıca vesile olmuş, bazen bir maceraya ortak olmuş, bazen de bir sona merhem olmuş ama en çok da derinlik katmıştır hayatımıza. Kaçmak istediğimizde, bir yere varmak istediğimizde, dururken, yürürken, nefes alırken; yani yaşarken, yaşama eylemine tat katarak yanımızda olur; notalara nakışlı sözleriyle, hayatımıza ezgileriyle yön ve yaşam tarzı verir. Sunduğu geniş yelpaze ile içinde herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir alan müzik. Popüler kültür dinamikleri ve sivrilen türleriyle de aslında değişen yaşamımız hakkında çok şey söyler.
İşte son zamanlarda ivmeli bir yükselişle daha büyük kitlelere hitap etmeye başlayan Rap müzik aslında kayda değer bir süredir piyasada olmasına rağmen neden şimdi daha çok bizimle? Gelin biraz ülkemizde Rap’in ve genişlemesini sağlayan ortam koşullarımıza ve etkilerine bakalım.
1970’lerin başında Rap müzik, New York’un gettolarında ezilen siyahi müzisyenler ile doğdu. Jazz, R&B ve Funk melodilerini karıştırarak oluşturulan müzik alt yapısına uyumlu, freestyle ve çoğu zaman başkaldıran, eleştiren ve sisteme isyan eden sözleri ile Rap müziğin silüeti belirginleşmeye başladı. Müziğin sadece sözlerinde değil, beraberinde getirdiği tarzda da bir başkaldırı söz konusuydu. Mesela bol giyinmenin Rap müzikle özdeşleşmesi, düzgün fiziği ortaya çıkarmak adına dar kıyafetlerin verdiği rahatsızlığı protesto etmek ve rahatlığı önemseyerek özgürleşmektir. 80’lere kadar çok fazla ilgi görmeyen Rap müzik, 80’lerde gelişen teknoloji ile patlama yaşadı ve Dünya’ya yayılmaya başladı. Daha sonra çeşitli kollara ayrılan Rap müzik temelde ezilmek, bir yerlere ait olamamak, ikinci sınıf kabul edilmek ve isyan etmek gibi konuları ile arabesk müziğe benzerliğiyle dikkatimi çekti. İşte tam olarak bu noktada ve eş zamanlı aynı anlayışla arabesk müzik de Türkiye’de yükseldi. Değişen sosyal, ekonomik ve kültürel koşullar da arabesk müziği değiştirerek, “değişimin müziği”ni değişimin bir parçası haline getirdi. Tıpkı ezilmiş, ötekileştirilmiş insanlardan çıkmış ve dünyaya açılıp kitlesinin profilini değiştiren rap müzik gibi arabesk müzik de artık sadece kesimlerle sınırlandırılamayacak duruma gelmeye başlamıştır. Arabesk müzikten bahsetme sebebimse tahmin edeceğiniz üzere Rap’in Türkiye’de kendine gelişmek için oluşan uygun ortamı Arabesk müzik sayesinde bulduğunu düşünmemden kaynaklanıyor. Batı kültürünün genellikle baskın ve popüler olduğu dünyamızda, özellikle gelişen ülke ilişkileri ve küreselleşmenin getirdiği daha çok ortak alanın oluşmasıyla Türkiye’deki özellikle genç kesimi yakalayan rap müzik, popüler kültürümüz haline gelmeye başlamıştır.
Aslında çok ilginçtir ki, popüler kültürü zaman zaman eleştirebilen bir yapıya sahip olmasına rağmen aynı zamanda da kültürün bir parçası haline gelebilmiştir Rap müzik. Oldukça ironik. Acaba çoğunluk başkaldırı fikrini mi çok seviyor? Özgürlük normları, internet ve birçok konuda kişinin yalnız olmadığını nihayet gerçekten görüp anlayabilme yetilerini bize verdikten sonra daha mı çok sarıldık Rap müziğe? İşte özellikle ülkemizdeki yükselişi ile birçok soruyu da beraberinde getiren Rap müzik, hayatımızı etki alanı altına alıp şekillendirmeye başladı bile.