Sevgili okurumuz Alican BAŞDEMİR’e, bu güzel yazı dizisi için emeğine sağlık diyor, teşekkür ediyoruz.

“Hiçbir şey, vejetaryen diyetinin evrimi kadar insan sağlığına ve dünya üzerinde hayatta kalma şansına katkı sağlayamaz.” –A. Einstein

Einstein, uzun yıllar önce insan diyeti üzerine spekülatif bir iddiada bulunmuştu. Bu yazıda, ünlü fizikçi Einstein’ın iddiasının gerçekliğini ve vejetaryen diyetin hayatımıza olası etkilerini tartışacağım. Vejetaryenlik (etyemezlik), en basit ifadesiyle çeşitli etik, kültürel, psikolojik ya da biyolojik sebeplerden ötürü, eti bir yiyecek olarak tüketmemek olarak adlandırılır. Bir diyet spektrumunun çeşitli bölgelerine dağılan farklı türleri bulunmaktadır. Bu yüzden, vejetaryen diyetinin sınırları tek ve genel bir biçimde tanımlanamaz.  Bu yazıda, öncelikle vejetaryenliğin çeşitlerini ele alacağım, ardından da bu diyetin sebeplerini ve insan ve doğa sağlığına etkilerinden bahsedeceğim.

1. Vejetaryenlik Çeşitleri

Vejetaryenlik, genel olarak 7 şekilde kategorize edilir:

Lacto-Ovo Vejetaryenlik: Süt, süt ürünleri ve yumurtayı tüketen ancak et tüketmeyenler bu gruba girerler.

Lacto Vejetaryenlik: Süt, süt ürünleri tüketenler ancak et ve yumurtayı tüketmeyen vejetaryenler bu sınıfa girerler.

Ovo Vejetaryenlik: Hayvansal olarak sadece yumurta tüketimine izin veren vejetaryenlik türüdür.

Veganlık: Hiçbir hayvansal ürün (yumurta, süt, süt ürünleri, bal, et) tüketmeyen vejetaryenler, vegan olarak adlandırılırlar.

Frutaryenizm: Sadece meyve ve sebze tüketimine izin veren vejetaryenlik/veganlık diyetidir. Meyveyi ve sebzeyi dalından düştükten sonra tüketenler de bu gruptandır.

Zenmakrobiyotik: Tahıl, sebze, meyve ve kurubaklagil içeren en genel vegan diyetidir.

Ravizm: Yemeklerin pişirmeden tüketilmesi gerektiğine inanan vegan diyetidir.

Bunların yanında, tam olarak vejetaryenlik olarak adlandırılamayacak olsa da, sınırlı olarak et tüketimini içeren bazı diyet türleri mevcuttur:

Pesko-Vejetaryenizm (Pesketaryenizm): Et çeşidi olarak sadece balık tüketimini içeren diyet türüdür.

Yarı-Vejetaryenlik (Flexitarianism): Kırmızı et dışında tüm hayvansal gıdaları içeren diyet biçimidir.

2. Vejetaryenliğin Sebepleri

Vejetaryenlik diyetinin seçiminde rol oynayan çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunların bazıları rasyonel etik sebeplere dayanmakla beraber, bazıları psikolojik ya da biyolojiktir. Bu sebepleri genel olarak ele almadan önce, insan türünün –Homo Sapiens– evrimsel süreçte omnivor (hepçil) bir diyete doğru yöneldiğini belirtmekte fayda var. İnsanın fizyolojik özellikleri (bağırsak uzunluğu, mide yapısı, diş ve ağız yapısı) tam anlamıyla hepçil diyete uygundur. Bu yüzden, etobur canlılar gibi yoğun protein diyetine ve otobur canlılar gibi salt bitki ile beslenmeye yatkın değildir. İnsan türü, antropolojik dayanaklar çerçevesinde değerlendirilecek olursa bitki ağırlıklı hepçil bir diyet izler.

Vejetaryen diyetinin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekle beraber, tarıma geçiş itibariyle, bitkisel gıdaların daha ekonomik olması nedeniyle vejetaryen diyete ilgi gösterilmeye başlanıldığı tahmin edilmektedir. Daha sonra çeşitli felsefi ve kültürel faktörler, bu diyetin yaygınlaşmasında rol oynamıştır. Ancak, günümüz dünyasında insanları etyemezliğe teşvik eden pek çok sebep bulunmaktadır.

Vejetaryenliğin etik nedenleri, hayvan hakları ya da hayvan özgürlüğü hareketinin görüşleriyle paralellik içindedir. İnsan merkezcillik (antrophocentrism) ve türcülük (speciesism) pratiklerinin eleştirisi olarak ortaya çıkabilir. Yararcı anlayıştan gelen ve Hayvan Özgürleşmesi Hareketi’nin baş aktörü olan filozof Peter Singer, tıpkı insanlar gibi insan-olmayan hayvanların da Merkezi Sinir Sistemi’ne sahip olmalarından ötürü, ıstırap çekmekten kaçındığını belirtir. Bu nedenle, vejetaryenlik, endüstriyel hayvancılığın hayvanlar üzerindeki acımasız fiillerini ortadan kaldırmak için kaçınılmaz bir yoldur. Endüstrilerde, dört duvar arasında doğan, büyüyen ve sağlıksız gıdalar ile beslenen ve en sonunda sofradaki bir yiyecek olabilmek uğruna yaşamına son verilen hayvanlar; ıstırabın en üst seviyesine tanık olmaktadırlar. Singer ve fikirdaşları, endüstriyel hayvancılığın yanı sıra, türcülüğün uygulamaları olmasından ötürü sirkleri, petshopları, deri ve kürk sektörünü, hayvanat bahçelerini ve bazı hayvan deneyi tiplerini eleştirirler.  Singer’ın bu görüşü, vejetaryenlik ve hayvan özgürlüğü hareketinin merkezini oluştursa da, vejetaryenliğe ilişkin bazı farklı etik fikirler de bulunmaktadır.

Kantçı geleneğin bir üyesi olan filozof Tom Regan, hayvanların da insanlar gibi, bir başka insanın amacına aracılık etmemesi gerektiğini belirtir. Kant’ın deontolojik etiği bir bireyin, başka bir bireyin amaçlarına hitap eden bir araç olmaması gerektiğini savunur. Ancak, bu etik yaklaşım sadece -sözde- rasyonalitenin tek sahibi olan insanları kapsayıcı olduğundan ötürü Regan çokça eleştirilmektedir.

Regan ve Singer’a ek olarak, bazı Feministler de et yemek ve ataerkilliğin ortak noktada buluştuğu iddiasından yola çıkarak, vejetaryenliği savunurlar. Kadın vücudu, heteronormatif, cinsiyetçi ve ataerkil sistem tarafından kas dokusunun (etin) yoğunlaştığı bölgeler üzerinden cinsel bir unsur olarak tanımlanmaktadır. Kadın vücudunu, cinsellik çerçevesinde etten oluşan bir obje olarak nitelendiren toplumsal cinsiyet algısı, aynı şekilde maçoluğu ve hegemonik erkekliği ön plana çıkarmasından ötürü et yememeyi de savunur. Türk kültüründeki, ‘kadınbudu’ köftesi belki bu görüşü destekleyici bir örnek olabilir. Etin kutsanması ve kadının cinsel amaçlara hizmet eden bir nesne olarak tanımlanmasının ortak bir noktada buluştuğunu iddia eden bazı Feministler, haklı gerekçelerle vejetaryenliğin yanındadırlar.

Bu üç görüş, her ne kadar farklı etik kaynaklardan ortaya çıksa da, hep birlikte vejetaryenliğin gerekçelendirilmesine geniş bir anlam katmaktadırlar. İnsan dışındaki hayvanların, ıstırap çekmesi, ticari bir meta olarak nesneleştirilmesi ve kutsal et yeme alışkanlığının erkeğin efendiliğine katkı sağlaması açısından vejetaryenlik seçilmesi elzem bir yoldur, bir eylem biçimidir.

Etik sebepler dışında bazı psikolojik faktörler de vejetaryen diyetinin seçimine katkıda bulunmaktadır. Kimileri, mezbahalarda özellikle Kurban Bayramı’nda sevdikleri hayvanların öldürülmesine tepki olarak vejetaryen olurlar. Nadir olsa da kilo vermek amacıyla vejetaryen diyetini seçen insanlar da mevcuttur. Bunların, tam anlamıyla rasyonel bir açıklaması bulunmamakla; beraber duygusal ve psikolojik bir nitelik taşır.

Kararlaştırılmış bir seçim olmamasına rağmen, etten tiksinmeye sebep olacak genetik bir varyasyon da vejetaryenizme kapı açabilir. Tıpkı laktoz intoleransı gibi, bu tür varyasyonlara da bazen rastlanılmaktadır.

Vejetaryenizmin benimsenmesinde bazı kültürel etmenler de rol oynayabilir. Uzak Doğu ve Hindistan bölgesinde vejetaryenliğin yaygın olmasının temel sebebi Budizm ve Hinduizm’dir. Bu iki din, insan-olmayan hayvanlara karşı hoşgörüyü ve vejetaryenliği aşılar. Ortodoks mezhebi mensupları yılın belirli zamanlarında vegan orucu tutarlar. 7. Gün Adventistleri de vejetaryen ya da vegan diyet izlerler.  Antik Yunan’da Pisagor’un takipçileri ve öğrencileri onun öğretilerinin biri olduğu için vejetaryen olarak yaşamışlardır.

Vejetaryenizmin belirtilenler dışında başka sebepleri de bulunabilir. Ancak, et yemeyi dışlayan diyetlerin tercih edilmesinin sebebi genel olarak yukarıda açıklananlar dışına pek çıkmaz

Leave a Reply