İlk iki yazının devamı niteliğinde olan bu yazıda yine Yunanistan üzerine konuşacağız. Yunanistan hakkında alınan kararın haklılığı-haksızlığı bir tarafa etkileri ve sonuçları üzerine biraz daha bahsedelim.
MSCI’nın almış olduğu Yunanistan’ın statüsünün gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere düşürülmesi kararı beraberinde farklı görüşleri ve tartışmaları getirdi. İlk olarak bu kararın yerinde olduğunu düşünen bir grup var. Bunlara göre, bu karar çoktan verilmiş olmalıydı. Uzmanlar, Yunanistan’ın kaderini kabullenmesi gerektiğini savunuyorlar. Çünkü Yunan ekonomisi, geçtiğimiz 5 yılı büyük kayıplarla geçirdi. Ülkede işsizlik her sene rekor kırıyor. Aynı zamanda Yunan borsası bu dönemde yüzde 83 civarında bir değer kaybına uğradı. Tüm bunların yanında durma noktasına gelmiş bir finansal sektör de var. Ayrıca kriz süresince kredi derecelendirme kuruluşları, her geçen dönem Yunanistan’ın notunu kırdılar. Güvenli ve yatırım yapılabilir ünvanına sahip Yunan ekonomisi, geldiği şu nokta itibariyle riskli bölge olarak adlandırılıyor.
Bir diğer görüş ise bu kararın yanlış olduğu yönünde idi. Bazı çevreler, bu kararın hem ülkeyi hem de AB’yi kötü yönde etkileyeceğini düşünüyorlar. Aynı zamanda 2008 yılından bu yana yaşanan global krizden bütün ülkelerin korkusu bir kat daha artmış oldu. Başka bir deyişle, şu an gelişmiş olan ülkeler kendilerine çeki düzen vermeliler. Mesela geçtiğimiz günlerde ülkelerin büyüme rakamları açıklandı. Bazı gelişmiş ülkelerin, örneğin Fransa ve İtalya, büyüme rakamları negatifti. Belki bu rakamlar çok küçük ancak ilerleyen dönemlerde daha büyük olursa, bu ülkeler için de tehdit başlıyor demektir. Hatta Fransa için kötüye giden bu ekonomi, onları yeni arayışlara itti. Mali’ye yapılan saldırıların amacının demokrasi olmadığı açıkça görülüyor. Sonuç olarak bu karar, Yunanistan’ı çok daha zor bir duruma soktu.
Diğer bir görüş ise bu ikisine benzer olmakla beraber, bunlardan tamamen ayrılıyor. Bu görüşe göre Yunanistan’ın şu anki durumu, gelişmekte olan ülkelerin durumuna hiç de benzememektedir. Sonuçta gelişmekte olan ülkelerde bazı ortak noktalar var. Bu ülkeler her geçen yıl üretimlerini artırıyor ve büyüyorlar. Ülkelerinde çok büyük krizler yaşamıyorlar. Hemen hemen hepsinin belirli programları var. Bunları zamanı geldikçe uyguluyorlar. Örneğin Türkiye, 2023 yılı için hedefini belirlemiş durumda. Şu anki ekonomisini 3 katına çıkartarak 2 trilyon dolara ulaşmak isteyen ülkede, bu yönde planlar yapılmaktadır. 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı amaç edinen Türkiye’nin Yunanistan’la karşılaştırıldığında, aralarındaki fark hemen göze çarpıyor. Ancak şu andaki durumda bu iki ülke aynı sınıfa sahipler. Şunu da belirtmek gerekir ki ortaya çok ilginç bir tablo çıkıyor. Bir tarafta hedefleri olan ülkeler, diğer yanda AB ve IMF’nin oyuncağı haline gelen bir Yunanistan karşı karşıyalar. İşte bu görüşe göre, Yunanistan’ın durumu içler acısıdır.
Yukarıdaki görüşler karşılaştırıldığında karşımıza çok büyük bir paradoks çıkmaktadır. Ülkelerin gelişmişliklerine göre belirli sınıflara ayrılması hem yatırımcılar için hem de ülkeler için çok önemlidir ancak bu durum önemli bir soruya yanıt vermemektedir. O soru ise şudur: “Eğer ülkeler gelişmek yerine sürekli olarak düşüşe geçerlerse ne olacak?”. Görüldüğü gibi karşımıza çıkan paradoks ile Yunanistan’ın gelişmiş ülke olamayacağı gibi bu prensiplerle gelişmekte olan ülke de olamayacağı yönündedir. Ancak adil davranmak gerekirse, her ne kadar büyük sorunlar yaşamasına rağmen ülkedeki refah seviyesi bir çok ‘gelişmekte olan ülkeden’ daha iyidir. Sözün özü, ya bu sınıflandırmanın kriterleri değiştirilmelidir ya da ülkelerin gidişatı ya da halkın mutluluğu göz önüne alınarak, gerekirse rakamlara bakılmadan, yeni bir sınıflandırılma belirlenmelidir. Örneğin, Yunanistan sürekli kötüye gidiyor. Halk da çok endişeli ve mutsuz. Dolayısıyla, Yunanistan’daki kişi başına milli gelir ve ekonomilerinin büyüklüğüne bakılmadan bir değil iki sınıf birden düşürmek mümkün olmalıdır.
Fark edilmesi gereken bir nokta da Yunanistan’ın bu durumunun bütün dünya tarafından takip ediliyor oluşudur. Reuters, Cnbc gibi yayın organları başta olmak üzere bir çok ülkeden, yaşananlar yakından takip ediliyor. Burada gözlerden kaçmaması gereken bir konu daha var. O da Yunanistan’dan bahsederken, yazılan yazılar ve makalelerde sürekli Türkiye ile karşılaştırılma yapılmasıdır. Belki kasıtlı olarak yapılmıyor ancak devamlı olarak Türkiye-Yunanistan karşılaştırmasını görebiliyoruz. Sonuçta Türkiye olarak, Yunanistan’ın düşmüş olduğu durumdan dersler çıkarılmalıdır. Yunanlılar da Türkiye’nin 2001’de yaşadığı kriz sonrasındaki yükselişine bir göz atmalı, gerekirse şapkasını önüne alarak düşünmelidir.