Geçen yılın nisan ayında Avrupa Birliği Komisyonu’nun, aralarında 10 AB ülkesinin bulunduğu bir raporunda “kriz oluşturabilecek ülkeler” açıklanmıştı. Bu raporda Güney Kıbrıs ilk sırada bulunmaktaydı. Komisyonun hazırladığı raporun ne denli haklı olduğu bugün daha da iyi anlaşılıyor. Ne tesadüftür ki yine bir nisan ayında bu kez tarihler 2004’ü gösterdiğinde bir olay yaşanmıştı. Bir çoklarının hatırlayacağı üzere Annan Planı. Bu plana göre Kıbrıs adasında ortak bir devlet kurulacaktı. Bu devletin yönetiminde 10 ayda bir değişen Türk ve Rum başkanları görev yapacaklardı. Aynı şekilde bakanların üçte biri Türk’lerden, geri kalan kısmı da Rum’lardan oluşacaktı. Türk kesimi yüzde 64 ile bu planı onaylarken, Rumlar ise yüzde 75 ile bu planı reddettiler. O dönemin Rum başbakanı Tasos Papadopoulos yaptığı yorumlarla Türk’lerden büyük eleştiriler almıştı. “Bizim Türk’lere ihtiyacımız yoktur. AB üyeliğini yalnız başımıza alacağız ve halkımızın istekleri doğrultusunda Kıbrıs’ta ortak bir devlet istemiyoruz” diyen Papadopoulos, geçtiğimiz aylarda hayatını kaybettiği için şu andaki Kıbrıs’ın durumunu göremiyor ancak, bir çok Rum o zamanki planı imzalamadıklarına çok pişmanlar. Yapılan referandumun ardından Rum Kesimi AB üyeliğini kazandı. Hatta ne ilginçtir ki geçtiğimiz yılın temmuz ayında aldıkları dönem başkanlığından sonra da ekonomik krizin pençesine düştüler.
Peki ne oldu da Güney Kıbrıs bu duruma düştü? Genel olarak söylenebilecek şeyler yapılan yanlış politikalar ve kamu harcamalarındaki çok büyük artışlar olarak özetlenebilir. AB üyesi ülkeler arasında en küçük 3. ekonomiye sahip olan Güney Kıbrıs, geçtiğimiz seneleri çok büyük ekonomik politika yanlışlıklarıyla geçirdi. Güney Kıbrıs’ın ekonomisi turizm ve finans sektörüne bağlıdır. Finans sektörünün gelişmiş olmasının nedenleri arasında İngilizce’yi çok iyi bilen bir halkın olması ile beraber, ülkede bir çok muhasebeci ve avukatın bulunmasıdır. Şu an Rum bankalarında bulunan toplam para ülke ekonomisinin yaklaşık 8 katı büyüklüğündedir. Bu sektörün gelişmesini sağlayan temel faktör, tasarruf sahiplerine yüksek faiz uygulamalarıydı. Uygulanan düşük vergi ve yüksek faiz oranlarını geri kazanabilmek için, bankalar aldıkları paraları riskli bölgelere yatırmak istediler. Yunanistan’a büyük yatırımlar yaptılar. Aynı zamanda inşaat sektörüne büyük yatırımlar yaptılar. Ancak Yunanistan’ın yaşadığı kriz ve Euro bölgesine geçtikten sonra ev fiyatlarında yaşanan artış bu iki sektörü de sekteye uğrattı. Sonuç olarak bankalar zarar etmeye başladılar. Ayrıca krizdaki Yunanistan’a uygulanan “hair-cut” yani borçların traşlanmasıyla Güney Kıbrıs 3 milyar dolara yakın bir kayıp yaşadı. Tabi bu duruma sebep olansa Rumların Yunanlılarla yakın ilişkileri. Eğer o dönemin cumhurbaşkanı Hristofyas yasayı veto etseydi bu kayıp yaşanmayacaktı.
Bu kayıp bankalara büyük zararları getirdi. Bunu gören yabancı mevduat sahipleri paralarını çekmeye başladılar ve kriz daha da büyüdü. Çünkü bankalar daha fazla likiditeye ihtiyaç duydular. Burada merkez bankasının para basıp piyasaya sürme durumu da söz konusu olmadı. Çünkü Güney Kıbrıs, AB’ye üye olduğu için para basma ve piyasaya sürme işi yalnızca ECB tarafından belirleniyor. Bu yüzden Rumlar, Ruslardan 3 milyar avroya yakın borç aldılar. Aynı zamanda ECB’den de yüklü miktarda borçlar aldılar. Bu durum da onları kurtarmadı. Hatta en büyük ikinci bankaları olan Laiki Bank battı. Toplamda 9 milyar avroluk borcuyla batan Laiki bankasını yakında birkaç bankanın takip etmesi de muhtemel. Almanya, bu koşullarda söz sahibi ülke konumunda. Almanlar bu kriz döneminin bankacılık sektörünün iyileştirilmesiyle düzeltilmesini istemiyor. Çünkü Rum bankalarındaki mevduatların çoğu Ruslara aittir. Bu nedenle Rumların başka sektörlere yoğunlaşmaları gerektiğini düşünen Almanlar yeni bir yasal düzenlemeyi Rumlara dayattı. Bu yasaya göre 100.000 avrodan daha fazla olan mevduat hesaplarından yüzde 10 tutarında kesinti yapılacak. Daha az miktardaki mevduatlardan ise yaklaşık yüzde 7’lik bir kesinti yapılacak. Bunun anlamı çok basit. Fakir durumda olan emekli ya da memurlardan bile para kesintisi yapılacak. Haliyle halk da buna karşı ayaklandılar ve bankalara koştular. “Bank-run” denilen yani insanların korkuya kapılıp toplu halde paralarını geri çekmek istemeleri doğdu. Rum yönetimi de buna engel olabilmek için “capital-controls” koydular. Yani insanlar paralarının yalnızca bir bölümünü çekebiliyorlardı. Ancak baktılar ki bu da çözüm olmadı, geçtiğimiz günlerde bankaları ve ATM’leri tamamen kapattılar. Hiçbir yerde bankamatikler çalışmadı, şubeler açılmadı ve kredi kartları çalışmadı. Yaşanan bu son gelişmenin ardından Rumların yöneticilerine öfkeleri bir kat daha arttı. “Mevduatları kurtarma grubu” adlı bir birlik Devlet Başkanı Anastasiades ve Merkez Bankası Başkanı Demetriades’i ölümle tehdit etti. Demetriades çocuklarını yurt dışına kaçırdı. Gelinen bu nokta insanların ne denli kin dolu ve zor durumda olduklarını gözler önüne seriyor.
AB: Avrupa Birliği
ECB: Avrupa Merkez Bankası (European Central Bank)
-diğer yaşanan sorunlar bir sonraki yazıda yer alacaktır-