John Forbes Nash Jr. Durup düşünmelik bir isim. Neden mi? Anlatıyım.
Kısaca özetlemek gerekirse; şizofreni tanısı konulan ve bu hastalığını ilaç kullanmadan, kendi aklıyla atlatan bir dehadır.
John Nash günümüz dahilerinden biriydi. Bulduğu Oyun Teorisi ile birlikte iktisat ve dünya gündeminde bir çığır açmıştı kendisi. 1959 yılında bunu başarırken sadece 21 yaşındaydı. Şizofreni belirtilerinin ilk görülmeye başladığı 1958 yılından sadece 1 yıl sonra. Sonralarda, tam 1994’te, Nobel Ekonomi Ödülü‘nü almıştır.
Hayatı, Apollo 13, Davinci Code ve Angels&Demons filmlerinin de yapımcısı olan Ron Howard’a “A Beautiful Mind” filmini yapması için ilham kaynağı olmuştur . Bu film ise 8 dalda Oscar’a aday gösterilip 4 ödülü silip süpürmüştür. 2001 yapımı film, 2002 yılında en iyi yönetmen, en iyi film, en iyi uyarlama ve en iyi kadın oyuncu dallarında Oscar’ın sahibi olmuştur. Akademi Ödülleri’nde Russell Crowe buradaki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görülmüştür. İzlenesi bir film, ancak John Nash ile ilgili ön bilgileriniz olmaksızın anlamsızlaşacak bir film.
Burada elimden geldiğince spoilera girmeyeceğim. Ana hatları vereceğim. Detayları olabildiğince es geçeceğim. Sonuçta odak noktamız ekonomi. Eğer filmi izlemek ve detayları o yolla öğrenmek isterseniz sıradaki iki paragrafı atlayabilirsiniz ama şahsen bu bilgileri bilip filmi tekrar izledikten sonra film daha bir itibar kazandı gözümde, haz verdi.
John Nash ilaçlarla değil, aklıyla şizofreniyi yenmiştir. Gördüğü şizofrenik halüsinasyonlardaki tutarsızlıkları fark etmiş ve gerçek hayata odaklanmıştır. Hayatının geri kalanında bu halüsinasyonlar devam etse de kendisini bu halüsinasyonların gerçek olmadığına inandırmış ve hayatını bu çerçevede sürdürmüştür. Bu durumu rüya görmemizle açıklayabiliriz. Örneğin, benim son gördüğüm rüyadaki aksiyonun tadı hala damağımda. Rüyadayken kendimi salt gerçeklikte sanıp ona göre davranıyorum. Ender olsa da rüyada olduğumun farkına varıyorum ama o zaman da kısa sürede uyanıyorum. Fakat, uyandığımda her şey bitiyor, devam etmiyor. Şizofreni de ise bildiğiniz üzere bu rüyalar uyanıkken görülüyor, devam ediyor ve gerçeklikle entegre oluyor. Bir kişi geliyor sizinle sohbet ediyor, şakalaşıyor, sizi itiyor-çekiyor, sizinle yemek yiyor belki sürdüğü parfüm size ilham kaynağı oluyor. Gördüğünüz gibi gerçeklik kapısı olan 5 duyunuza da aynı anda hitap ediyor ama gerçek değil ve siz bunu biliyorsunuz, en azından Nash biliyordu. Sanırım John Nash’in başarısını gözler önüne sermede bu örnek yeterli. John Nash kendi beynine karşı savaştı ve kazandı.
Harikulade beyniyle bulduğu oyun kuramına göre ise Adam Smith’in ekonomi tanımı eksikti. Adam Smith’in Tam Rekabet teorisine göre, kişi kendisi için en iyi olanı yaparsa aynı zamanda toplum için de en iyi olanı yapmış olmaktadır. John Nash ise bu tanımın eksikliğini ilk başta romantik ilişkilerden bir örnek vererek ortaya koymuş ve ardından tamamlamıştır. Ona göre bir gruptaki erkeklerin tamamı diğer grubun en güzel kızına giderse birbirlerini engellerler. Birisi en güzel kızı alsa da diğerleri başarısız olacaklar ve grubun diğer kızlarına yönelecekler. Hiçbir kız ikinci seçenek olmak istemeyeceğinden, erkekler gene reddedilecek ve başarısızlık üzerine başarısızlık yaşayacaklar. Bunun yerine Nash sorar; ya hiç kimse en güzel kıza gitmezse? Kimse birbirini engellemez ve diğer kızlar ikinci tercih olmadıklarını bildiklerinden erkekleri reddetmezler böylece erkek grubundaki bireyler daha kolay bir şekilde amaçlarına yani bir kız arkadaşa ulaşmış olurlar. Dolayısıyla Nash’e göre Adam Smith’in tanımı eksiktir. Tanım şöyle olmalıdır: Gruptaki bireyler hem kendileri için, hem de grup için en iyi olanı yapmalıdırlar. Kendileri için en iyi olanı yapmak her zaman grup için en iyi olan anlamına gelmemektedir. Şu noktada insan durup düşünüyor, ya gruptaki en iyi erkek ben isem?
Örnek olması açısından, Oyun Teorisi‘nde dikkat edilmesi gereken alt modellerden ilkinde taraflardan birinin kazancı doğrudan diğerinin kaybı olduğu durumdur. Örneğin bir savaşta sizin, düşman pilotu olarak yerde gezen beni vurma göreviniz olsun. Normal şartlarda benim yerde en güvenli sığınağı bulup orada saklanmam gerekirken siz de en güvenli sığınağı vurmayı hedefleyeceğinizden dolayı aslında benim ikinci en güvenli yeri seçiyor olmam gerekir. Ama tabi ki siz de bu teoriyi biliyorsanız, ki şu an biliyorsunuz, farklı bir strateji izlemeniz gerekir dolayısıyla olaylar çok daha girift bir hal alır. (Başka bir örnek ise tutsak ikilemidir, google’layabilirsiniz.)
Son örnekten de anlaşılacağı üzere bu oyun kuramının sadece romantik ilişkilerde değil de hayatın her alanına ve özellikle de ekonomik alanına uygulanabilirliğinin kanıtlanmasının ardından John Nash’e 1994’te Nobel Ekonomi Ödülü verilmiştir.
John Nash’i değerli mikro iktisat hocalarımızdan Bahar Onar’ın dersinde tanıma imkanı buldum. Çekilen filmi duymuştum elbet ama sadece sıradan bir filmdi benim için. Taa ki hocamız sınıfta “Oyun Teorisi”nden bahsetmeye başlayana kadar. Konu gittikçe ilginçleşiyordu. Bahar hoca anlattı, anlattı. Ardından bu teoriyi bulan kişinin, MIT’de bulunduğu sıralarda hocası olan John Nash olduğunu söyledi. Nash, Nobel ödülü de almıştı kendisi ve tabi hayatını anlatan bir de film yapılmış “Beautiful Mind”. “İşin ilginç yanı kendisi yaşıyormuş.” diye geçirdim içimden, sessizce. Ardından içimde bir hayranlık belirdi, bir sempati, bilmiyorum belki de mesele doğduğum yılda, 1994’te almış olmasıydı ödülünü. Sonralarda bu duyguyu tanışma isteği olarak yorumlamıştım ama sanırım sevmiştim kendisini. Aslında başarının hayranlık uyandırdığı biri için bu gayet doğal bir histi. Ama 23 Mayıs 2015’te ölüm haberini almak, içime oturdu.
Gökyüzünden bir yıldız daha kaymıştı. Belki bir kutup yıldızı değildi; ama kayıptı, kaybolmuştu.
John Nash anısına…