“Made in China” ; hemen hemen hergün bir yerlerde karşımıza çıkar ve görürüz bu yazıyı. Ve aslında bu yazı bir ülkenin büyüyüp gelişmesinin ayak sesi niteliğindedir ilk zamanlarda. İlerleyen zamanlarda –yani şu son yıllarda- gelişmiş ve dünyada söz sahibi olmuş bir ülkenin hatırlatıcısıdır bu yazı. Bazen sorarız kendimize bu ülke nasıl oldu da bu şekilde yükseldi ve birçok insan tarafından dünyanın süper gücü diye anılan Amerika’ya kafa tutar hale geldi, hatta bir şekilde kreditörlüğünü yapacak hale gelip kendine bağımlı hale getirdi. Neler oldu.

Bugün bildiğimiz Çin ilgili her şeyin Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte değiştiğini söylemek isterim. 1949 yılında Çin Komünist Partisi, lideri olan Mao Zedong önderliğinde yönetimi ele almış ve ardından Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Ama ülkenin bu noktaya gelmesinde büyük rol oynayan reformların sahibi Mao’dan sonraki devlet başkanı Deng Xiaoping’dir. Bunlara örnek vermek gerekirse, ülke o zamanlardan bu yana “Beş Yıllık Kalkınma Planları” ile ekonomik planlarını belirlemektedir. Bu beş yıllık kalkınma planları, bizde olduğunun aksine oldukça başarılı olumuştur. Bu ekonomik reformlarla birlikte önceleri sadece kendilerine yetecek kadar mahsul üretip onun dışında ülke ekonomisine katkısı olmayan köylüler sanayileşme ile birlikte yavaş yavaş şehirlere göç etmeye başlamıştır. Bu durum sonrasında köylü halk öncekine kıyasla daha çok gelir etmekte, bunun yanında da sanayileşme hızla artmaktadır. Lakin Çin’in ilk zamandaki hızlı endüstriyel yükselişi, Çin için ilk zamanlarda problem yaratmıştır. Çünkü artan endüstriyle birlikte ülke tarım üretiminde büyük bir düşüş yaşamıştır. Yaşanan açlık sonucu yapılan ayaklanmalar ve protestolar sonrasında ülke, önce tarım sistemini düzeltmiş ardından daha başarılı bir endüstriyel gelişme yakalamıştır. Bir diğer ekonomik reform olarak Deng Çin ekonomisini yabancı yatırımcıya açmasını gösterebiliriz. Bununla birlikte Çin de dışa açılmıştır. Ucuz iş gücünden dolayı ucuz maliyetli üretimlerde bulunan ülke ekonomisi diğer ülkelerle rekabette birkaç adım öne geçmiş belirli bir yükseliş grafiği yakalamıştır.

Çin ekonomisi her ne kadar 1980’lerde yüksek enflasyon problemiyle karşılaşmışsa da bu sorunu da aşıp büyümesine devam etmiştir. Ayrıca 1994 yılında yapılan devalüasyon ihracat bazlı çalışan Çin ekonomisin yine ihracatta önemli bir avantaj yakalayarak hızını artırdığını söyleyebiliriz. 2001’de Dünya Ticaret örgütüne girmesi önceki gelişmeleri pekiştirir niteliktedir.

Ayrıca öncekilerden farklı olarak 11. ve 12. Beş Yıllık Kalkınma planlarında (yani 2000li yıllarda) Çin, yaptıkları üretimin kalitesini artırmayı hızlı büyümeye tercih etmeye başladığını görmekteyiz. Bunun yanında yarattığı kirliliği ve doğaya verdiği tahribatı da göz önüne alan Çin hükümeti ileriki dönemler için temiz enerji kaynaklarına yönlenmeyi de planlamaktadır.

Kimileri 2016 demekte, kimileri 2020, kimileri ise 2050 demekte. Hangi tarihte olursa olsun; şuana kadar kendisi için yapılan bütün pesimist öngörüleri tersine çıkarmış ve son 30 yılda 20 kat büyümüş olan Çin, gün gelecek Amerika’nın koltuğunu devralacak. Fakat sadece zaman gösterebilir neler olacağını.

Leave a Reply