devrim arabaları

Türkiye’nin kendi otomobilini üretmesi mevzusu sürekli kendini yineliyor lakin bir zamanlar konuşulmaktan daha ötesine geçilmişti. 1961 yılında aslında kendi arabamızı üretmeyi başarmıştık fakat seri üretime geçirememiş olmamız yerli otomobili başka bir bahara ertelemişti. İki parça halinde yayınlayacağım bu yazıda “Devrim” otomobilinin üretildiği dönemdeki Türkiye’nin iktisadi duruşunu ve otomobilin ekonomik manada neler ifade ettiğini anlatacağım.

“Devrim” otomobilinin önemli bir ekonomik boyutu bulunmaktadır. Toplu iğnesini bile kendi üretemeyen bir ülkenin bir anda kendi otomobilini üretip, o dönem için oldukça büyük sayılabilecek endüstriyel bir adım atması tesadüf eseri ya da rastgele bir olay değildir. Türkiye’nin kendi arabasını üretme çabasına sadece o dönemlik bir olay olarak bakamayız. Bu kararın öncesindeki ve sonrasındaki ekonomik duruma bakmamız, “Devrim” otomobilini etkileyen ekonomik düşünceyi ve Devrim otomobilinin ekonomik önemini anlamamızı kolaylaştıracaktır.1946 yılıyla birlikte çok partili siyasi yapıya geçişle birlikte ülkenin ekonomik anlayışı da değişti. Bu değişimle beraber çok uzun süredir izlenen korumacı ve içe dönük ekonomik yapı yavaş yavaş terk edildi (Boratav, 74). Yine bu dönemde ithalata verilen izin artırılmasıyla birlikte, dış ticaretteki cari açılığın artmaya başlamıştır ve bu yüzden dış ekonomik gücün yurtiçinde yatırımlarını ve yardımlarını artırmaya başlamıştır (Boratav, 74). O dönemden itibaren başlayan birçok ticari politika, ülkenin yabancı sermayeye bağlılığını artırmıştır. Ayrıca bu dönemdeki yabancı yatırıma yapılan destekler yasalarla da pekiştirilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin Mayıs 1947 ve Mart 1950’de ve Demokrat Partinin 1951’de yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu, 1954 başlarında ise yabancı sermayeyi teşvik kanunu ile petrol kanununu bu pekiştirmelerin göstergesi sayılabilir (Boratav, 79). Bu tür dışa bağımlı ekonomik politikalar sayesinde Türkiye’de, 1946’da son defa dış ticaret fazlası kaydedildi (Boratav 81).

Elbette ki bu kadar dışa bağımlı olmanın ülke ekonomisine ilk başlarda yaratacağı rahatlama geçici olacaktır. Lakin uzun vadede dış ticarette ihracatta bir düşüşün yaşanması kaçınılmazdır. İhraç ürünlerinin azalmasıyla birlikte buna tepki olarak 1954 yıllarından itibaren devlet ithal ürünlerin sınırlandırılması şeklinde bir ekonomik politika izlemeye başlamıştır. O dönemlerde Demokrat Parti dış ticaret rejimini kontrol etmeye çalışırken, tüketim mallarındaki ithalat daralmasından (1954 öncesi ithal malların %25ini tüketim malları oluşturuyorken bu daralmalarla birlikte bu oran %10un altına düşmüştür) dolayı kaynaklanan eksikliği telafi etmek için bu dönemde devlet yatırımlarını temel alan bir ithal ikame politikasını benimsemiştir (Boratav, 85). Kısaca açıklamak gerekirse ithal ikameci politika, önceleri yurtdışından ithal edilen malların devlet tarafından yönlendirici bir yaklaşımla birlikte aynı malların yerli fabrikalarda üretilmesini teşvik eden bir sanayileşme stratejisidir.

Kaynakça: Korkut Boratav. Türkiye İktisat Tarihi. 1908-1985.

-Devamı gelecek yazıda

Leave a Reply