Türkiye piyasası, 2014 yılının ikinci yarısından 2015 yılının günümüz Ağustos ayına kadar dolarda tarihi boyunca görmediği ölçüde orantısız bir yükselmeye şahit oldu. Orantısız ancak sebepsiz olmayan bu yükselmenin 7 Haziran 2015 genel seçimlerini takip eden süreçte ivme kazandığı apaçık görülmekte. Barajı geçen partiler arasında koalisyon potansiyelleri mevcut olsa da bu potansiyellerin hayata geçme aşamasına gelememesi ve Suruç Katliamı’nı takiben ülkede çatışmaların artması, doların sıra dışı ani yükselişine bir anlam kazandırmak adına başı çeken iki sebep olarak sunulabilir. Kur artışlarından kâr sağlamaya olanak verdiği için enflasyon dönemlerinde yatırım aracı olarak genelde döviz tercih edilse de en çok tercih edilen yatırım araçlarından biri olarak bilinen altını da bir kenara bırakmamak gerekiyor.
Altın görece az bir birikimle de edinilebiliyor. Türkiye, Hindistan gibi ülkelerde geleneksel olarak mücevher tarzında işlenmiş altının oldukça tercih edilmesinin altında yatan bir sebep de belki bu. Yerel ölçeğin dışına çıkıldığında ise, altına gösterilen bu talebin en önemli sebeplerinden birinin dünyanın her yerinde kolaylıkla paraya çevrilebilir (konvertibl) olması. Bu durumda piyasada ülke içi istikrarsızlık gibi sebeplerle güven eksikliği oluşunca altına olan talebin artması son derece normal. Ancak elbette ki altın, piyasa şartlarından bağımsız bir yatırım aracı değil ve uluslararası piyasada altın değerinin dolar ile ifade edilmesi bunun en önemli etkenlerinden. Öte yandan yalnızca bir ülkenin altın fiyatında değişime sebep olması mümkün değil. 24 saat içinde, çeşitli ülkelerde sırayla açılıp kapanan altın piyasasına göre ortalama bir altın fiyatı belirlenir. Örneğin, altının durumunu bugün de Türkiye’de gözlemlendiği şekliyle ele alırsak dolara olan talep ile altına olan talebin genellikle ters orantılı şekilde seyrettiğini gözlemleyebiliriz.
Ancak altın fiyatlarını etkileyen başka faktörler de mevcut. Küresel enflasyon dönemlerinde paranın alım gücünün düşmesi, bir kıymetli maden olarak statüsünü koruyacak olan altına yatırımı arttırıyor. Bir diğer taraftan, küresel reel faiz oranları arttığında altına olan talep azalıyor. Peki bu ne anlama geliyor? Reel faiz oranının artması, herhangi bir ülkede ekonominin iyileşmesi ve sağlıklı bir şekilde büyümesinin bir sonucu olarak bankaların mevduat hesaplarındaki paralara daha fazla getiri sağlamaları anlamına geliyor. Kısacası, bir bankada faize yatırılmış 1000 TL’si olan biri, küresel reel faiz oranı artarsa, parasını bankada tutarak oturduğu yerden faiz oranı artışı doğrultusunda kâr elde eder. Velev ki kişi yatırımını altına yaptı, o zaman faizle kâr sağlama şansını elinden kaçırmış olur. Bu sebeple küresel reel faiz oranları ile altına olan talep ters orantılı bir şekilde seyreder.
An itibariyle 2015 yılının 3. çeyreğindeyiz ve doların yükselme eğiliminin yanında, dünya altın piyasasının en etkili aktörlerinden ABD Merkez Bankası (Fed) de faiz artımına gideceği yönünde bir açıklama yapmıştı. Bu altın fiyatlarının daha da düşeceği anlamına geliyordu ki Philip Futures Pte yatırım analisti Howie Lee gibi analistlerin öngörüsü ABD’deki gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) sürdürülemez bir büyüme olduğu yönündeki açıklamaları, Fed’i faiz artırmayı ertelemeye itecek gibi görünüyor.[i] Bu olay örgüsü, altın talebini pozitif yönde etkiledi. Ne var ki, aralık ayında gelmesi beklenen faiz ile beraber –hele ki dolar da yükselmeye devam ederse- altının tekrar değer kaybedecek olması kaçınılmaz. Bu dönem gelince ucuz fiyattan altın mı alacağına yoksa birikimini döviz, faizli mevduat hesabı gibi yollarla mı değerlendireceğine yatırımcı karar verecek.
[i] Bloomberght.com