Vergi komünist olmayan herhangi bir devlet ekonomisinin en önemli unsurudur. Vergi Türkiye’de üç ana başlık altında sınıflandırılarak toplanıyor: gelir üzerinden alınan vergiler, harcamalar üzerinden alınan vergiler ve kişilerin serveti üzerinden alınan vergiler. Alkollü içecekler için alınan vergiler bu gruplamada “harcamalar üzerinden alınan vergiler” kapsamında değerlendiriliyor. Türkiye’de alkole yönelik arttırılan vergiler de Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) olarak geçiyor. Alkoldeki ÖTV maktu veya oransal olabiliyor.
Türkiye’de alkol fiyatlarının her daim tüketici fiyat endeksinden (TÜFE) ve dolayısıyla enflasyondan bağımsız bir hızda artmasına sebep olan şey de alkol ürünleri vergilendirmesi ile ilgili kanunun alkole uygulanan ÖTV’yi TÜFE ile sınırlandırmamış olması.
Vergi uzmanı Şükrü Kızılot’un da 2012’de yayınlanan bir yazısında bahsettiği “Son 9,5 yılda TÜFE %97, ÖTV %655 arttı”[i] durumuna sebep olan unsur, işte yukarıda bahsi geçen durum; alkoldeki vergi oranını sabitleyen, daha doğrusu belirleyen net bir kanun yok. Olan kanun pek çok noktasından esnetilebilir.
Alkol üzerindeki vergi apaçık bir şekilde hükümet politikası. Çünkü vergi alınca hükümetler, Türkçe’ye “dara kaybı zarar” olarak geçen “deadweight loss”a sebep oluyorlar. Yani devlet müdahalesinin kesinlikle olmadığı bir serbest piyasada arz ve talep eğrilerinin kesişim noktası neyse, bu nokta vergi ile değiştirilebilir. Fakat bu değişim yapılırken devlet tüketici ve üretici faydalarının bir kısmını alıp gitmiş olmaz; vergiden kaynaklanan fiyat artışı talebi azalttığı için devlet kazanç sağlamak uğruna, dengede dara kaybına yol açmayı da göze almış olur. Alkol tüketimini azaltmak için, alkoldeki ÖTV artışının yasaklardan çok daha etkili olacağı kesin. Çünkü alkolde ÖTV’nin maktu olarak uygulanması mükellefler arasında ayrım gözetmeksizin, herkesten eşit miktarda vergi alınması anlamına geliyor. Durum bu olunca alkolün de pırlanta bir yüzük gibi, bir süre sonra toplumun yalnızca sosyo-ekonomik durumu elverişli olan insanlar tarafından kullanılabilir hale gelmesi kaçınılmaz. Evet alkol ekonomik olarak ihtiyaç kategorisinde değerlendirilememekte. Ne var ki pratikte bu ekonomik tanım yetersiz kalıyor. Başta insan bünyesine giren bir ürün olduğundan, alkolü marka bir çanta almakla veya pahalı taşlarla süslenmeyle bir de tutulamıyor. Öte yandan az bulunan bir taşla süslenmiş kolye savaş gibi, yalnızca temel ihtiyaçlara olan talebin çok yüksek olduğu istisnai dönemler haricinde de pahalı olacakken; alkol, vergilendirmesi astronomik boyutlarda olmadığı sürece her kesimden insan için maddi olarak ulaşılabilir bir madde. İnsan haklarını ve tercih özgürlüğünü tamamen bir kenara bırakıp sırf verimlilik odaklı düşünerek bile denilebilir ki; bağımlılık düzeyine gelip de ülke ekonomisinde bireylerin verimliliğini azaltacak boyutlara gelmediği sürece alkol alımını bir lüks değil de tercih olarak görmek, bu sebeplerden ötürü daha doğru. Belki devlet organları da duruma aynı şekilde yaklaşabilirlerse “duty free shop”lardan akraba ve tanıdıklara alkol sipariş eden insan sayısında bir azalma yaşayabiliriz.
Kaynaklar
[i] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21645925.asp