Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2014 yılına ait büyüme ve Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) verilerini geçtiğimiz günlerde açıkladı. Son yıllarda yakalamış olduğu büyüme yüzdeleriyle istikrarlı bir performans sergileyen Türkiye, 2014 yılında yüzde 2,9 büyüme sağladı.
Sektörel bazda inceleme yapıldığında ise; tarım sektörünü oluşturan faaliyetlerin toplam katma değeri, cari fiyatlarla incelendiğinde, 2013 yılına göre yüzde 8,1’lik bir artış gerçekleştirdi. Sanayi sektörünü oluşturan faaliyetlerin toplam katma değeri önceki yıla kıyasla yüzde 14,1 artış gösterirken, hizmet sektörünü oluşturan katma değerler yüzde 11,8’lik artış gerçekleştirdi.
2014 yılı için orta vadeli öngörülen büyüme miktarı yüzde 3,3 civarındaydı. Yılsonu itibariyle belirlenen hedefin gerisinde kalınmasına rağmen, AA Finans’ın “Büyüme Beklenti Anketi” göstergelerine göre ekonomistlerin ortalama beklentisi olan yüzde 2,7’lik büyümenin üstüne çıkıldı.
Geçen yıl sektörel bazda en yüksek büyüme hızı yüzde 20,5 ile “mesleki, bilimsel ve teknik faaliyetler” olurken diğer taraftan “elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı” sektörü yüzde 0,6 daraldı.
Kişi başına düşen milli gelir dolar bazında 10 bin 822 dolar düzeyinden 10 bin 404 dolar seviyesine geriledi. Diğer taraftan Türk Lirası bazında değerlendirildiğinde; 20 bin 607 lira değerinden 22 bin 753 lira seviyesine ilerledi.
2014 yılı sonu itibariyle cari açık miktarının milli gelire oranı yüzde 5,7 iken, 2015 yılı sonunda tahmin edilen oran, açıklanan verilerin ardından yüzde 4 civarında seyrediyor. Uluslararası piyasalarda ABD Doları’nın değerinin artmasının hem ihracat hem de ithalat rakamlarını düşürdüğü göz önüne alındığında, bu hedefin yakalanması zor görünmüyor.
2014 yılı boyunca yüzde 4,8’lik büyüme gösteren İrlanda, yüzde 3,6’lık büyüme gösteren Macaristan ve yüzde 3,3’lük büyüme gösteren Polonya ve Malta’nın ardından Türkiye başarılı sayılabilecek bir büyüme gösterdi. Avrupa Birliği ülkeleri yüzde 1,3 büyürken G7 ülkeleri ortalama yüzde 1,7 büyüdü. Türkiye ekonomisi büyüme hızında ABD, Güney Afrika, Brezilya, Rusya ve Japonya’yı geride bıraktı.
Ekonomik Göstergeler Nasıl Yorumlanmalı?
Ekonomik büyüme hızında istikrarlı bir süreç içerisinde olan Türkiye’nin, ekonomik hacimleri kendinden daha büyük ülkelerin milli gelirlerine kıyasla hala çok gerilerde kaldığını unutmamak gerekiyor. Uzun vadeli programda bu ülke ekonomilerinin yakalanabilmesi için en büyük on ekonomiden çok daha hızlı büyümemiz gerekiyor. Sektörel bazda, ar-ge faaliyetlerinin en hızlı büyümeyi gerçekleştirmesi bu açıdan olumlu bir gelişme. Diğer taraftan büyük ekonomilerle arasında sadece yüzde 1’lik bir büyüme farkı olması ise henüz yeterli değil.
Uluslararası piyasalarda ABD Doları’nın son bir yılda ortalama yüzde yirmi değer kazandığını göz önünde bulundurursak; kişi başına düşen gelirin dolar cinsinden çok düşüş göstermemesi ve TL bazında büyük bir ilerleme kaydetmesi olumlu bir gelişme. Ekonomik verilerin büyük kısmının yerli para birimleri üzerinden belirlendiğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bunun bir sonucu olarak, doların yükselişinden daha hızlı büyümeyen her ekonominin kişi başına düşen milli gelirinin azalacağını beklemek rasyonel bir yaklaşım. Bu ikili mukayese yapıldığında dolar bazında kişi başına düşen milli gelirin azalması ekonomik parametreler açısından endişe edilecek bir konu değil.
Üçüncü bir mesele olarak, Türkiye ekonomisinin en büyük risk faktörü olarak görülen cari açık miktarındaki azalma ise göründüğü kadar başarılı bir gelişme olmayabilir. En büyük ithalat kalemlerimizden olan enerji sektöründeki fiyat düşüşleri ile birlikte yükselen döviz kuru hem ithalat hem ihracat miktarını azalttı. Bunun bir sonucu olarak hem cari açık miktarı hem de cari açığın milli gelir içerisindeki yüzdesi azaldı. Cari açık miktarındaki her artış olumsuz olmadığı gibi her azalma da olumlu bir gelişme değil. Cari açığın milli gelirdeki yeri halen Türkiye için önemli bir risk unsuru. Bununla birlikte 2014 yılı verileriyle beraber ar-ge ve teknoloji ihracatındaki artış eğilimi devam ederse orta vadede bu risk faktörü de etkisini kaybedecektir.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi iç politik gerilimlerden ve uluslararası ekonomik çalkantılardan çokça etkilenmişe benzemiyor. 2015 yılı süresince ekonomi politikalarını aynı istikrarda devam etmesi, seçim sürecinden pozitif bir ivmeyle çıkması durumunda sahip olduğu coğrafyada ve gelişmekte olan ülkeler arasında yıldızını parlatacak gibi duruyor.
Yamamoto
Yakalık yapmayın adam gibi gerçekleri yazın
Ahmet
Bilgilendirici bir yazı olmuş emeğinize sağlık