Suriye sınırında Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin sert açıklamalar yapmış ve ‘Bu olayın sonuçları ağır olacak’ demişti. Putin’in bu sözleri akıllara Türkiye ve Rusya arasındaki ekonomik bağları getirmiş ve Türkiye’nin Rusya’ya enerji konusunda bağımlılığı ise gündemde  en önemli konulardan biri olmuştur.

Rusya’ya Ne Kadar Bağımlıyız ?

Uçak krizi ile birlikte haberlerde son günlerde sürekli duyduğumuz bu “bağımlıyız” sözünün temelleri tamamen ülkemizin enerji ihtiyacının sadece dörtte birinin yerli kaynaklardan karşılanmasından geliyor. Geri kalan dörtte üçlük ihtiyacımızı ise yıllık yaklaşık 60 milyar dolar ödeyerek ithal ediyoruz. Yıllık doğalgaz ithalatımız da 49,2 milyar metreküp ve bu ithalatın yarıdan fazlasını (27 milyar metreküp) maalesef kriz yaşamakta olduğumuz Rusya’dan yapıyoruz. Bunun yanı sıra Türkiye’ye gaz taşıyan boAAEAAQAAAAAAAAZ9AAAAJGI4MzRhZmJmLWJhYTUtNDI4Yi1iYTBkLTNjNWY3MTk5Yzk0OQru hattının 30 milyar metreküpünün (%64) Rusya tarafından kontrol edilmesi, yani Türkiye’nin Rusya’ya sadece ithalatta değil, ithalat altyapısında da bağlı olduğunu gösteriyor. Diğer bir yandan, Rusya’dan alınan doğalgazın önemli bir bölümü ısınmanın yanı sıra elektrik üretiminde de kullanıldığı için, Türk imalat sektöründe çarkların dönmesi de bir anlamda Rus doğalgazına bağlı konumda. Kısacası Okan Üniversitesi Prof.Dr. Ali KAHRİMAN’ın da dediği gibi en temel insan hakkımız olan yaşam için gerekli olan enerji açısından kökten dışa bağımlıyız, esas olarak da senaryosunu bilmediğimiz, oyuncusu olmadığımız enerji savaşlarının önemli aktörlerinden biri olan Rusya’ya bağımlıyız.

Peki bu noktada, “Rusya, Türkiye ile yaptığı uzun süreli anlaşmalar gereğince en az önümüzdeki 10 yıl boyunca yaklaşık bugünkü ithalat seviyesini korumak zorunda.” “Rusya’nın dış ticaretteki gelirinde petrol ve doğalgaz satışı önemli yer tutuyor o yüzden  gazı satmak zorunda.”  gibi düşünceler ile arkamıza yaslanıp tamam “Bize Bir Şey Olmaz” demek ne kadar doğru ?

Rusya’nın enerji konusunda elindeki kartın çok güçlü olduğunu ve vanaları kapattığında oluşabilecek senaryonunda inanılmaz derecede kaotik olacağını sanırım yukarıda bahsettiğim sayısal veriler ile öngörebiliriz. Geçmişe bakıp çeşitli nedenler ile kısa süreli gaz akışının kesimine ithalatçı ülkeler tarafından şahit olunduğunu göz önüne aldığımızda Rusya’nın sicilinin bu konuda temiz olmadığı da çok açık ortada o yüzden de Rusya’nın Türkiye’den gelen doğalgaz gelirinden vazgeçmeyeceğini düşünerek doğalgaz vanalarının kapanmayacağına tam anlamıyla inanmak çok mantıklı bir hareket değil.

Ne Yapıyoruz, Ne Yapmalıyız ?

İlk olarak Azerbeycan ile TANAP’ın hızlandırılması konusunda anlaşıldı fakat bu önümüzdeki yıllar için bir alternatif değil. Sonra Katar ziyaretindeki anlaşma içeriği Cezayir gibi uzun süreli kontrant şekline dönüştürüldü fakat sıvılaştırılmış doğalgazın (LNG) Türkiye’nin toplam doğalgaz ithali içindeki payı %15 ve bu miktar Rusya’dan yapılan doğalgaz ithalatının sadece dörtte birine eşit. Diğer bir yandan, bu payı arttırsak bile  LNG söz konusu olduğunda önemli unsur, LNG terminalleri ve bu terminallerin tankerle gelen sıvı gazı depolama ve yeniden gazlaştırma kapasitesi. Bildiğiniz üzere Türkiye’nin 2 tane LNG terminali var bunlar BOTA151204033641_turkiye_rusya_dogalgaz_01Ş’ın işlettiği Marmara Ereğlisi LNG Terminali ve Ege Gaz’ın işlettiği Aliağa LNG Terminali. Marmara Ereğlisi Terminali’nin yıllık gazlaştırma kapasitesi 8.1 milyar metreküp, Aliağa Terminali’ninki ise 6 milyar metreküp. Yani iki LNG terminalinin toplam kapasitesi Rusya’dan ithal ettiğimiz gazın yarısı civarında. LNG’yi sınırlayan bir diğer teknik unsur terminallerin doğalgazı şebekeye, yani evlere, fabrikalara vs. sevk kapasitesi. Marmara Ereğlisi Terminali’nin günlük sevk kapasitesi 20,2 milyon metreküp. Bu değer, özellikle kış aylarında günlük talebin ancak onda birine denk düşüyor. Dolayısıyla Katar’dan ne kadar LNG alınırsa alınsın, bugünkü şartlarda etkisi sınırlı. Bunların yanı sıra Rus gazına bağımlılığı azaltmak için alternatif kaynaklar ararken, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ’nin (BOTAŞ), Kuzey Irak gazını ulusal şebekeye aktaracak Şırnak Doğalgaz Boru Hattı için ihaleye çıkarılma kararı alındı. Fakat bağımlılıktan kurtulmak için atılan bu adımlar aslında bizi tekrar uzun vadede bir bağımlılığa itiyor. Üstelik sahip olduğumuz hidrolik, rüzgar ve güneş olmak üzere önemli yenilenebilir enerji kaynakları ile uzun vadede bağımlı olmaya son verebileceğimiz halde.

Bu yüzden kesin ve kalıcı bir çözüm istiyorsak eğer  güneş ve rüzgar enerjisi gibi kendi öz kaynaklarımıza yönelmeli ve bunu devlet politikası haline getirmeliyiz. Aslında bu noktada geçtiğimiz günlerde Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından ATO Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantıda kamuoyuna açıklanan  64. Hükümet’in 2016 yılında gerçekleştireceği eylem planındaki ekonomi alanında yapılacaklar arasında yenilenebilir enerji kaynakları için yapılması planlanan çalışmaların yer alması bu yönde bir politika sürdereceğimizin bir göstergesi olabilir.

“Yerli enerji kaynaklarımıza yönelik potansiyelimizin değerlendirilmesi önem arz etmektedir. Bu çerçevede yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi için gerekli çalışmalar yapılacak, yenilenebilir elektrik üretim tesislerinin etkin olarak kullanılabilmesi için, hidroelektrik santrallerde pompaj depolama gibi, modeller geliştirilecektir.” (157.madde)

Neden Bir Danimarka veya Almanya Olmayalım ?

Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz aylarda Danimarka’nın rüzgar çiftliklerinde üretilen  rüzgar enerjisi sadece ülkenin elektrik ihtiyacı karşılamakla kalmamış Norveç, Almanya ve İsveç’e de enerji ihraç e1385462815_10032009ys1dilmesini sağlamıştır. Aynı şekilde, Almanya da güneş enerjisini kullanarak enerji ihtiyacını karşılamaktadır. Bu iki ülkeye oranla, Türkiye’nin rüzgar ve güneş potansiyeline baktığımızda, neredeyse yılda tüketilen elektriğin iki mislini rüzgardan ve güneşten elde etme potansiyeline sahip bir ülkeyiz. Bir de Danimarka’daki gibi denizde rüzgar santralleri kurabilirsek eğer bu rakam daha da fazla olabilir.

Henüz bu potansiyelin yüzde 5’ini bile kullanmıyoruz ama eylem planında yer alan maddeleri de göz önüne alarak senelerdir halı altına ittiğimiz bu potansiyelin artık göz ardı edemeyecek kadar önemli olduğunun farkındayız.

Belli mi olur belki bir gün Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Salih Bezci’nin de dediği gibi  nasıl ki 1974 Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle Türkiye’ye konan silah ambargosu, Türk savunma sanayisinin kurulmasına sebep olduysa şimdi de Rusya krizini fırsata çevirip enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak için rüzgar ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak enerji ihtiyacımızı karşılayacak bir sistem kurarız.

 Kaynakça

 

 

Leave a Reply